MARDİN
Sisli puslu bu sonbahar sabahında bilinmedik bir gariplik ve merak vardı içinde.Neriman antropoloji öğretim üyesi olarak Mardin Artuklu Üniversitesine atanmıştı. Uygarlıklar diyarı bu şehir büyükannesinin doğup büyüdüğü yerdi.İlk kez gidiyordu bu gizemli masal şehre.
Otobüs yolculuğunun bitmesine birkaç saat kalmıştı. Büyükannesinin çocukken ona verdiği kırmızı lekeli çakıl taşlarını yolculuk boyunca avucunun içinde tutuyordu. Onun uğuruydu bu çakıl taşları. İnceden inceye yağan yağmur damlaları camlara değerken şafak söküyordu artık. Gözleri kapandı. Ayaklarından yukarı bedenine doğru bütün kasları gevşedi. Ruhu bedeninden ayrılarak farklı bir boyuta geçti sanki. Bıraktı kendini derinliklere. Bu ilk değildi, küçüklüğünden bu yana bu âlemde sıkça yüksek bir yerden uçarak aşağıya düşüyordu.
Şimdi de Mezopotamya’nın geniş ovasında takla atan güvercinlerle birlikte uçuyordu. Bu coğrafyada sanki önceden yaşamış gibi bir his sardı ruhunu. Öylesine kozmopolit mozaiğin içindeydi ki büyükannesinden dinlediği Şahmaran, Gılgamış efsanelerinin içindeydi sanki. Bergamut, sümbülteber, amber kokularının oryantal atmosferinde, tünellerle birbirinin içinden geçen dar taş sokaklarında tur atıyordu. Ezan ve çan seslerinin ilahi dokusu kulaklarında…Camisi, kilisesi, manastırı, hanları ve hamamları, sundurmalı çarşılarıyla bu mistik masal şehri onu sarıp sarmalıyordu adeta.
Bakırlar çarşısında bakır el işçilikleri, baharat dükkânlarından etrafa yayılan mistik rayihalar ruhunu okşuyordu. Çarşının sokağında ak sakallı, iri cüsseli cam altı ustası ile karşılaştı. Camların üzerine mitolojik Şahmaran karakterini çiziyordu. Bir yandan da o tok sesi ile Şahmaran ve Camışab’ın hikayesini anlattı ona. Ardından Melmetun kızın efsanesini…
-“Evvel zamanda bir köyde Nemrut isimli bir papaz yaşarmış. Melmetun adında güzeller güzeli bir kızı varmış. Kız müslüman bir dervişe aşık olmuş, İslamiyeti kabul etmiş. Babası Nemrut çok öfkelenmiş, kızını kayalıklardan aşağıya atmış. Kızın kanları düştüğü yerdeki taşların, çakılların üzerine kırmızı lekeler oluşturmuş. Ayrıca cesedinin düştüğü yerde bir pınar oluşmuş. Kemikleri ise pınarın etrafında nar ağaçlarına dönüşmüş. “ Hikayenin bitiminde Neriman yüksekten düşme hissi ile gözlerini açtı. Astral âlemde gördüğü, duyduğu her şey onu allak bullak etmişti.
Terminalden bindiği taksi şoförüne Evvel Zaman Hanı’na gitmek istediğini söyledi. Hanın avlusunun ortasındaki süs havuzunda fıskiyeden süzülen suyun dingin sesi ile biraz olsun sakinleşti. Dokusu, kokusu ile masal şehir gördükleriyle birebir aynıydı.
Kakuleli Türk kahvesini içerken sokağın başındaki ak sakallı, masalcı cam ustası ile göz göze geldi. Elinde çakıl taşları ile ustaya doğru yürüdü. Yaşadıkları bir dejavu olmalıydı.