ŞİİRİMİZDE BENZETMELER
Özel olarak şairler, genel olarak yazarlar ürettikleri yapıtlarda benzetmeleri çok kullanmışlardır. Somut bir nesnenin, başka somut bir nesneye benzetilebildiği gibi soyut duygu, düşünce ve davranışların somut bir nesneye de benzetilebilmektedir. Benzetmeler şiiri daha etkileyici, daha vurucu ve daha yüreğe dokunur kılmaktadır.
Şiirde benzetmelere ilk olarak, 1241-1321 yılları arasında yaşadığı bilinen, halk ozanı ve düşünür Yunus Emre’den örnek vermek istiyorum. Yunus Emre’nin yedi dörtlükten oluşan, Zülfü Livaneli tarafından bestelenen, “Geldi Geçti Ömrüm Benim” adlı şiirinin birinci dörtlüğünün ikinci dizesinde ve her dörtlüğün sonuncu dizesinde çok güzel benzetmeler vardır. Bu güzel şiirden birinci ve dördüncü dörtlüğü seçmeyi uygun gördüm. Ünlü halk ozanımız, birinci dörtlükte, yaşamın ne denli kısa olduğunu benzetmeyle çok güzel dile getirmektedir. İkinci dörtlükte de, genç ölümlerini benzetmelerle somut ve etkili bir biçimde dizelere dökmüştür:
“Geldi geçti ömrüm benim
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir
Şol göz yumup açmış gibi
Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi”
Daha çok öykü yazarı olarak öne çıkan Sabahattin Ali de beş bölümden oluşan “Hapishane Şarkısı” adlı şiirinin, Ali Ekber Eren tarafından bestelenen, birinci bölümünün birinci dörtlüğünde, kendini kartala ve mor çiçekli bir dala benzetir:
“Göklerde kartal gibiydim
Kanatlarımdan vuruldum
Mor çiçekli dal gibiydim
Bahar vaktinde kırıldım”
Konumuz her ne kadar şiir olsa da sözleri anonim olan, Nida Tüfekçi tarafından derlenen, Yozgat Sürmelisi olarak bilinen, bir Yozgat Akdağmadeni türküsündeki harika benzetmeden söz etmeden geçemeyeceğim:
“Kaşın çeğmellenmiş kirpik üstüne
Havada bulutun ağdığı gibi
Çiy düşmüş de gül sineler ıslanmış
Yağmurun güllere yağdığı gibi”
Dünya şairimiz Nazım Hikmet’in de üçer dizelik dört bölümden oluşan “Davet” şiirinin üç bölümünde müthiş benzetmeler vardır:
“Dört nala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen bu toprak
Bu cehennem bu cennet bizim.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim.”
Kaptan lakaplı şairimiz Attila İlhan’dan, aralarında tercih yapmakta zorlandığım için iki güzel örnek almak durumunda kaldım. Şairimiz, “Ayrılık da Sevdaya Dahil” şiirinde, kederi yılana benzetir.
Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvalanmış içimde keder
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Attila İlhan, harika bir bitiş yaptığı, “An Gelir” şirinin son bölümünde, zamanı görünmez bir mezarlığa benzeterek, çok güzel bir benzetmeye imza atar:
Görünmez bir mezarlıktır zaman
Şairler dolaşır saf saf
Tenhalarında şiir söyleyerek
Kim duysa korkudan ölür
-Tahrip gücü yüksek-
Saatli bir bombadır patlar
An gelir
Attila İlhan ölür
Ümit Yaşar Oğuzcan da “Bir denizdir Yokluğun” adlı şiirinde, muhatap aldığı kişinin yokluğunu denize benzetir:
Bir denizdir yokluğun
Girdaplarında boğulup gittiğim
Ne bulduysam en güzel
Hepsini birden kaybettiğim
Ve kıyılarında ağladığım uzun uzun
Bir denizdir yokluğun