‘’Kadd-i yare kimi ar’ar der kimi elif
Maksut birdir ama rivayet muhtelif “
Kanuni Sultan Süleyman
Büyük Sessizlik Uyumu
Söz düşünenin kabusudur. İnsan düşündüklerini söz ile ifade etmeye çalışan aslında zavallı bir canlıdır. Aklımızdan geçenlerin ancak yüzde birini belki söyleyebilir yahut anlatabiliriz. ‘’Düşünceye özgürlük!’’ naralarını bu anlamda değerlendirdiğinizde bir başkasının daha önce söylediği bir sözün tekrarı anlaşılmalıdır; bir düşüncenin tam olarak yansıması değil. Bu minvalde sesin söze dönüşmesi ve bu sözün düşünceyi tam olarak yansıtması imkansıza yakındır. ‘’Aslında ben onu kastetmedim!’’ ‘’Ben öyle bir şey söylemedim! Benim sözümden bunu çıkaramazsın!’’ gibi binlerce yakınmada işte bu imkansızlığın neticesidir. Ataların ‘’bin düşün bir söyle’’ kelamı aslında sus demeye yakındır. Konuşma ve düşün! Düşünme özgürlüğü sınırsız iken söz/söyleme dünyamızda baştan kurallar konmuş, sınırlar evrensel simgelerle çizilmiştir. Söz dünyasının hükümdarları kurallar iken, düşünme evreninin tek sahibi neredeyse insanın kendisidir. Sözden kasıt konuşmak değildir. Ses bir söz olmadığı gibi her sözde bir düşünce ürünü olamaz. Amma sözler insanı düşündürür. Düşünen insan da sessizdir, sözsüz olduğu için değil düşünceleri olduğundandır. Başkalarının sözünü/sesini tekrar etmek (fikir sahibi olma sarmalı) belki de hiç düşünemediğimiz anlamına gelebilir.
Bir düşünün?
Bu yazıda anlatmak istediklerimin ancak yüzde birini söyleyebildim. Asıl düşüncelerim asla bunlar değil. İnsanlık yeni bir iletişim modeli bulana kadar ortak kabusumuzu yaşamaya, yaşatmaya devam edeceğiz. Söylerken tona, vurguya, daha önemlisi sese/söze: yazarken imlaya, noktalamaya mahkumuz. Oysa düşünürken, büyük düşünürken büyük harfe ihtiyacımız yok!