DÜŞ GEZGİNLERİ
Issızlığın ortasında ancak düşlerimde duyumsadığım ve belli belirsiz anımsadığım hayatımın en kesif noktasındayım. Düş gezgini olduğum aşikâr oldu. Sonsuz, engin hayal dünyamdan her uyandığımda düş kırıklıkları içinde sıkışmış, çırpınan bedenim sancıyla kıvranıyor. Düşlerim yaşadığım gerçekliğe başkaldırdıkça acılarım o oranda artıyor. Kaybettiğimiz bir savaşın sonucunu yaşıyoruz. Buradan kurtuluş yok, farkındayım! Kaçıncı gelişim bu dünyaya tam olarak bilmiyorum. Savaş kazanılana dek sürecek bu döngü. Çoraklaştırdıkları topraklar gibi düşlerimizi de kurutmaya çalışanlarla dolu bu dünya. Hayal kurmak yasak bu topraklarda! Kötülük tohumlarını atanlar, insanların düşünsel yanlarını keşfetmesini istemediler. Kendilerine hizmet etmeleri için onları köleleştirdiler. Düş gezginleri ise her zaman insanlara kılavuzluk ettiler. Evrenin sırlarını insanların kulaklarına fısıldamaya başladıklarında savaş da başlamış oldu. Aydınlanmış olanlar, insanları köleleştiren sistemlere başkaldırdılar.
Oysa kıraç ya da çorak değil, dağlar yemyeşil; ağaçlar kök salmış toprağa. Irmaklar çağlıyor derinden; çoşkulu ve serin. Yalnız bir kırbaç şakırtısı işitiliyor insanların üstünde. Karanlık, güneşi bastırıyor her defasında. Sinmiş, korkmuş, susmuş insanlar… Serin sular bizim değil, ağacın gölgesi kiralık, toprak bize sunmuyor bereketini. Özüme dönmek istiyorum, başladığımız yere. Ruhum rahatsız, başka kalıpları kabul etmiyor. Soysuzlaşmış, aslını inkâr eden bir güruh bizi yadırgıyor. Ellerin sembollerini uzatıyorlar durmadan. Bizim öykülerimiz kutsal değilmiş. Başka dillerle konuştular anlayamadık. Ozanları susturdular, destanlarımızı yasakladılar. Beynimde dolaşıyorlar bin yıldır. Çok uzun sürdü bu sürgün. Kendimi geçmişin izlerinde arıyorum. Dağlarda ve ırmak boylarında… Bir otağ gördüm uzakta. Bir kamgan davuluna vuruyor ve doğa ananın sözlerini rüzgâra fısıldıyor usulca. Sessiz bir ağıt halinde yankılanıyor kulaklarımda.
Düşlerimi kimseye anlatamam; nitekim güvenecek kimseler yok. Yapayalnızım! Dostlar da sessiz kalmayı seçiyor. Tüm düş gezginleri gibi bir köşeye sıkışmış, sadece bekliyorum. Savaş çok eski yıllarda başladı. Dünyadaki uluslar bu kötücül güç karşısında direnemedi. Kayıplarımız haddinden fazla. Ölülerimizi anımsıyorum gözlerim yaşlı. Her çağda insanları sürüleştiren, onların düşünce ve hayallerini çalan zalimlere karşı insanlığın önünü açmak ve onları özgürleştirmek için çabalayan düş gezginleri çıktı. Hepsi unutturuldu. Şimdilerde ise sürgün ve esarette geçiyor hayatımız. Düş gezginleri yenildi. İnsanlar bizi terk etti. Kaçacak bir yer kalmadı artık. Ruhumuzu esir eden, hayallerimizi çalan düş hırsızlarıyla birlikte yaşamak zorundayız. Denetimler ve yasaklar eşliğinde…
Her şeye rağmen düşlerimizde özgürlüğü ve sonsuzluğu yaşatmak zorundayız! Ben şimdilerde, tüm evreni zihnime sığdırdım. Düşlerim de o denli genişledi. Evrenin tüm yansımalarını kalbimde hissediyorum ve yeni başlangıçlar yapabilmek için zamanı durduruyorum. Bir gün her şey değişecek, bunu biliyorum.
YANSIMA
Sustular bir anda!
Durdu zaman;
Saatler kesti tıkırtısını,
Rüzgâr uğultusunu…
Ve toprağın altındakiler,
Ve üstündeki börtü böcek;
Ağında sessizce bekleyen örümcek,
Tüm dünya dondu bir anda!
Caddeler, sokaklar, kalabalıklar…
Aşklar, kavgalar, dedikodular…
Hayal kuran genç adam,
Ağlayan yaşlı kadın,
Savaşlar, göçler, cenaze ve düğün…
Tüm hayat dondu bir anda!
Açların ağız kokusu,
Tokların tamahkâr bakışları,
Ölmekte ve doğmakta olanın keskin çığlığı,
Dondu bir anda!
İzliyordu Tanrı yansımasını aynanın arkasında;
Yavaşça ve umarsızca çekti gözlerini aynadan
Aniden başladı bildiğimiz hayat,
Kaldığı yerden…