ŞERİF KAYA/HANGİ DEVLET?

HANGİ DEVLET?

İnsan denilen varlığın en yetkin gelişmesini ve mutluluğunu sağlamak düşüncesi, insanın tarım yapmayı öğrenmesi ve bu yüzden bir toprak parçasına zorunlu olarak bağlanması ile başlamıştır. Göçebe toplulukların toplumsal sorunları yoktu, birbiriyle değil doğa ile çekişiyorlardı. Doğanın ezici baskısı altında tutunmaya çalışarak kardeşçe yaşarlardı. Güçlerini; birbirlerine karşı kullanmazlardı, doğayla savaşmak için birleştirirlerdi. Boşa harcanmayan insan gücü, insan kişiliğini en yetkin ve tam bir biçimde geliştirmekteydi. Bilgi, en uygun korunma ve doğayı yenme yolunda ilerliyordu. Bir süre sonra küçük bir azınlık önce toprak, sonra üretim araçlarına sahip çıktı. Özgürlük ve eşitlik böylelikle bozuldu ve insanoğlu, doğayla savaşacağına birbiriyle savaşmaya başladı. Artık tarih boyunca çıkarlar çatışacak, güçlülerle güçsüzler çarpışacak, toplumsal sorunlar tartışılacaktı.

İnsanlar arasında başlayan bu sorun ve tedirginlik düşünürleri bu genel tedirginliğe karşı, zorunlu olarak yeni bir düzen düşlemelerine itti. Yunan düşünürü Platon (MÖ:427-347) “Devlet “adlı yapıtında iş bölümüne dayanan yeni bir toplum örgütü önerdi. Yani artık devlet denilen bir örgüte gereksinim doğmuştu.

Bazılarına göre devlet tanrısal imparatorluktur. Bazılarına göre toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş ulusal veya uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır ya da devlet toplumsal düzeni ve sosyal düzeni sağlayan bir kurumlar bütünüdür.  İşte bu organizasyon, toplumsal düzeni sağlayacak olan kural ve kanunları belirler ve uygular. Bu kuralların başında, devletin üç temel özelliği olan; yasama (meclis), yürütme (hükümet) ve yargı ( mahkemeler)  gelir.

Siyaset bilimi, devleti daha istikrarlı bir hayat için gerekli görmüştür. Devleti gereksiz gören siyasi görüşler de var olmuştur. Bazılarına göre devlet, insan özgürlüğünü ortadan kaldıran bir örgüt; bazılarına göre de egemen sınıfların diğer sınıfları ezmek için kullandıkları bir baskı aracıdır.

Sokrates’e göre devlet:

a-Timarşi (zenginler hükümeti)

b- Oligarşi (askeri ve ülkenin önde gelenlerinin)

c-Demokrasi (halk ve halkın seçtiği temsilcilerinin yönettiği devlet) d-Tiranlık (anayasa ve kuralları tanımayan tek başına yönetim) 

şeklinde uygulamaları olan bir oluşumdur.

Aristoteles’e göre;

a-Tek kişinin egemenliği (monarşi)

b-Bir sınıfın egemenliğine dayanan (aristokrasi)

c-Tüm vatandaşların egemenliğine dayanan (demokrasi)

diye ayrılır.

Bir insanın bireysel gelişmesi ancak bütün insanlığın toplumsal gelişmesiyle mümkündür. Tarihsel süreçte köleci üretim düzeni sadece köle sahiplerini, feodal üretim düzeni sadece toprak sahiplerini, kapitalist üretim düzeni sadece üretim araç sahiplerini geliştirmiştir.İnsanlığın gelişmesi bu nedenle sınırlı, kısıtlı kalmıştır. Bu çelişmenin aşılması üretim araçlarının topluma mal edilmesi ile mümkündür.

Günümüze kadar gelen süreçte, devlet denilen kurum bu düzeni sağlamaya çalışmıştır. Orta Çağ’ın devlet felsefesi: Devlet Tanrısal imparatorluktur. Rönesans’ta: Devlet ulusal bir kurumdur (şehir devletleri). Marks’a göre de devlet suni bir yapıdır ve toplumu sınıflara bölmesiyle sömürücü sınıfın, sömürülenleri baskı altında tutmasıyla gerçekleşir.

Sokrates’in devlet anlayışından günümüze kadar geçen süre içinde devlet, çeşitli biçimde uygulanır olmuştur. Ama demokratik, laik, sosyal ve hukuk devlet yapısı hep göz ardı edilmiştir. Devlet, genellikle egemen sınıfların diğer sınıfları ezmek için kullandıkları bir araç olmuştur. Devletin gücü; halkın sosyal yapısını güçlendirmeye, sağlık koşullarını iyileştirmeye,  hak ve özgürlüklerin geliştirilmesine değil,  yönetim erkini elinde bulunduranların  erklerini sürdürmeye ve  başka devletlerle güç yarışında harcanmıştır.

Dünya devletleri birbirini öldürmek için iki trilyon dolar harcarken insanı yaşatmak için uğraş veren komünist Küba kendi öz kaynaklarıyla insanlığın sağlığı için uğraş vermektedir. Savaş ve öldürme üzerine programlanmış devletlerin bir virüs ile yerle bir olduğunun aksine komünist Küba o mütevazı gücüyle bütün dünyanın umudu olmuştur. Doktorunu, sağlık verilerini ve sağlık araçlarını tüm insanlığın hizmetine sunmuştur. Savaş ve savaş çığırtkanlığı yapan, hamaset nutukları ile halkın en insani gereksinimlerini elinden alanlara ve bunları alkışlayanlara da umarım ders olmuştur.

Çağdaş demokrasinin geliştiği ülkelerde devlet halkın hizmetindedir. Çünkü devlet kurumu halka hizmet için var olmuştur. Yani halk devletin kölesi değildir. Geri kalmış ülkelerde devlet “kutsanmıştır”. O da yönetim erkini elinde bulunduranların sömürü ve zorbalıklarını sürdürebilmek için. Din ve ırkçı hamaset söylemleri ile halkı devletin kölesi yapmıştır.

Devletin evrensel üç temel özelliğini (yasama, yürütme, yargı) tek elde toplayan ülkeler, hızla tiranlığa (tek adam yönetimi) doğru yol alır. …ve ülkede ne hak ne hukuk kalır ne yasama kalır ne de özgürlük kalır.

Günümüzde, tüm dünyayı etkisi altına alan “corona virüs” salgınında, devletlerin devlet olma özelliklerini nasıl ve ne biçimde uyguladıkları ortaya çıktı. Bazı devletler bu salgınla ortaya çıkan gerek ekonomik gerek sağlık ve gerekse işsizlik sorunlarına güvence verip insanları evde tutmak için binlerce milyar dolarlık bütçeler ayırırken ülkemizde bu soruna ayrılan bütçe çok yetersiz kaldı.

Tüm işlem ve uygulamaların hukuka uygun olduğu, farklı görüşlerin serbestçe temsil edildiği, uygulama kararlarının dinsel kurallara göre değil bilim gerçekleriyle alındığı, ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan gerekli önlemlerin alındığı ve halkların barış içinde yaşadığı bir dünya özlemiyle…