SUZAN KUYUMCU/İSTANBUL VE YEREBATAN SARNICI

İSTANBUL ve YEREBATAN SARNICI (Yeraltı Bazilikası)

İstanbul’un en önemli zenginliklerinden olan Yerebatan Sarnıcı’nı mitolojik öyküsüyle beraber tanıtmak isterim. Sarnıç, fantastik aşk öyküsünden kalan kalıntılarıyla bu öyküye tanıklık etmek isteyen önemli çoğunluktaki turistlere ev sahipliği yapar. 

Yunan mitolojisinde yeryüzünün simgesi ve “Doğa Ana” olarak bilinen “Gaia” ile suların tanrısı Pontus’un evliliğinden birden fazla çocukları olur. Bu çocuklardan birkaçı olan Nereus, Thaumas ve Euribia doğdukları andan itibaren sakin bir hayat sürerler. Ama Gaia ve Pontus’un diğer çocukları üç kız kardeş olarak bilinen “Gorgonlar” için durum hiç öyle değildir. Bu kız kardeşlerden sadece “Medusa” ölümlüdür. Medusa, güzellik konusunda diğer kardeşlerinden farklıdır ve o güzelliğinin bilincindedir. Simsiyah gözleri, upuzun saçları ve mükemmel vücudu ile övünen bir kadındır. Yeryüzündeki bütün kadınlar onu kıskanır. Öyle ki tanrılar bile Medusa’nın peşinden koşmaya başlar. Kendisini tanrılara adayan Medusa, Athena’nın tapınağında ona yardımcı olarak yaşamını sürdürmektedir. Athena, kendi tapınağında yaşayan bu güzel kızı gördüğünde onun güzelliğinden etkilense de kendisi kadar güzel ve akıllı bulmadığı için çok da önemsemez.

Zeus, Yunan mitolojisinde tanrıların ve insanların babası; göklerin, şimşeklerin ve gök gürültülerinin tanrısı olarak bilinir. Poseidon ise Zeus’un kardeşidir. Yunan mitolojisinde zekâ, sanat, strateji, ilham ve barış tanrıçası olarak bilinen Athena, Zeus’un kardeşi Poseidon’a aşıktır. Poseidon, onurlu bir kral olarak yaşamını sürdürürken Medusa’nın güzelliğinden o da etkilenir. Bu sonunda aşka dönüşür. Fakat onun için bir ölümlüye âşık olmak onur kırıcıdır. Poseidon diğer tanrılar tarafından küçümsenmekten, dışlanmaktan korktuğu için aşkını herkesten gizler. Sonunda tutkusuna yenik düşer ama ne yazık ki aşkına karşılık bulamaz. Athena’nın tapınağında Medusa’yı zorlayarak ona tecavüz eder. “Bazı kaynaklarda ise Zeus, iri kuş kılığına girerek Medusa’yı Athena’nın tapınağına kaçırıp ona orada tecavüz ettiği yönündedir.” Kısa zamanda durumu öğrenen Athena, âşık olduğu kralın başkasına gönül vermesini hazmedemez, sinirden deliye döner. Kendi tapınağında yaşananlar rezalettir; ama o Medusa’yı suçlar. Kendisini aşağılanmış hisseder, derinden gelen kıskançlık ve sinirle Medusa’yı lanetlemeye karar verir. Athena lanetiyle Medusa’nın saç tellerini canlı yılanlara dönüştürür. Artık dışarı sarkan dili, kocaman dişleriyle çok çirkindir Medusa. Athena’nın lanetiyle o kara, iri ve çok güzel olan gözler, kendisini gören herkesi taşa çevirir. Hırsını yenemeyen tanrıçanın gazabından Medusa’nın kız kardeşleri de nasibini alır ve onlar da benzer birer canavara dönüşür. Bundan sonraki süreçte bu kız kardeşler ‘Gorgonlar’ olarak bilinir.

Gorgona’nın anlamı; Yunan mitolojisinde keskin dişli, kanatlı, saç yerine başlarında canlı yılanlar olan dişi canavarlardır. Gorgo; kökü Yunancada “korkunç, berbat” demektir. Yunan mitolojisine göre Gorgonlar; korkunç, dişi canavarlardır.

Yerebatan Sarnıcı’nda olduğu gibi pek çok tapınakta Medusa’nın kesik başının büstüne rastlanır. Bazı kaynaklar Gorgonların altın kanatlara ve pirinç pençelere sahip olduğunu da söyler. Böylesi gücün tapınakları koruyacağı öngörüsü bazı kaynaklarca açıklanır. Medusa’nın kesik başının öyküsü ise pek çok kaynağı aynı noktada buluşturur.

Perseus, tanrıların ve insanların babası; göklerin, şimşeklerin tanrısı olarak bilinen Zeus’un oğludur. Annesi ise ölümlü Danae’dir. Danae, Seriphus kralı Polydectes tarafından arzu edilmektedir. Kral Polydektes’in aşkını fark eden Perseus, annesini yanından ayırmaz. Kral bu durumdan rahatsızdır. Amacına ulaşmak için Danae’nin oğlundan; yani Perseus’tan kurtulmak ister. Bunun için planlar yapar. Kahraman olarak nam salan Perseus’tan çekinen kral, onunla savaşmak istemez. Bunun yerine Danae’nin yalnız kalması için oğlunu bir yere gönderecek bir plan yapar. Planı çok çarpıcıdır. Uzun uğraşları sonucu Oenomaus’un kızı Hippodameia’ya âşık olduğunu ve onunla evlenmek istediğine Perseus’u inandırır. Perseus, kralın annesinden vazgeçip Hippodameia ile evlenmek istediğine inanarak sevinir ve ona, her türlü yardımı yapacağını, gerekirse Medusa’nın kesik başını bile getirebileceğini söyler. Bu söylem kralın beklediği şeydir. Medusa’nın onu taşa dönüştüreceğini ve ondan bu şekilde kurtulacağını hayal eder. Böylesi görev Perseus için intihara eş değerdir. Durumu öğrenen Athena, tanrıların desteğini de almış olan Perseus’a memnuniyetle yardım etmeye karar verir. Hades’den görünmezlik başlığı, Hermes’ten bir çift kanatlı sandalet, Athena’dan yansıtıcı bronz kalkan ve Hephaestus’tan kılıç alan Perseus, bu ilahi hediyelerle birlikte Medusa’yı aramaya koyulur. Athena’nın söylediği yere giderek Gorgonlar’ı bulur. Orada Medusa’nın bakışlarından taşa dönen birçok heykellerle karşılaşır. Athena sayesinde Medusa’nın bakışlarından etkilenmeden zavallı Medusa’nın başını keser. Gorgon’un kafası kesildikten hemen sonra, kanatlı at Pegasus Medusa’nın boynundan dışarı fırlar. Hesiod, elinde altın kılıçla doğan Chrysaos’un Medusa’nın yarılmış boynundan ortaya çıktığından bahseder. Kız kardeşleri çığlıklar içerisinde ağlasa da Medusa ölmüştür. Kardeşlerin yaşamları uzun yıllar yas tutarak geçer.

Yapımı kırk küsür yıl süren sarnıç, yaklaşık 100 bin ton su kapasitesine sahiptir. Suyun içinden yükselen mermer sütunların arasındaki ihtişamından dolayı halk tarafından “Yerebatan Sarayı” olarak da anılmaktadır. Yabancı kaynaklarda ise “Basilica Cistern” olarak kayda geçer.

Sarnıcı’ın kuzeybatı yönündeki sütunlarının altında yer alan ve kaide olarak kullanılan iki Medusa başı, adeta şaheser denilebilecek güzelliktedir. Roma dönemi heykel sanatının ortaya konulmuş en güzel simgelerindendir. Etkileyici sütunların üzeri oyma ve kabartma halinde “Tavus Gözü, Sarkık Dal, Gözyaşı” gibi şekiller sıkça tekrarlanarak süslenmiştir. Üzerindeki şekillerin gözyaşına benzemesinin nedeni Yerebatan Sarnıcı inşasında ölen yüzlerce köleyi anlatmaktadır. İmparator Justinian tarafından yaptırılmıştır. Bizans yapısı 532 yılında inşa edilirken 7000’den fazla köle çalıştırıldığı söylenir. Ve otuz sekiz yıl süren yapım esnasında yüzlerce köle canından olmuştur.

Turistik merkezi ve müze olmanın yanı sıra günümüzde Bazilika Sarnıcı, modern konserleri ve tarihi çatısı altındaki tiyatro oyunlarını ağırlar. Yerebatan Sarnıcı, Bizans Büyük Sarayı’na ve çevredeki yapılara, Karadeniz yakınlarındaki bir rezervuardan, 20 km su kemeri vasıtasıyla 80.000 metre su kapasitesine hizmet vermek için su deposu olarak tasarlanmıştır. Yerebatan Sarnıcı, uzunluğu 140 m. genişliği 70 m. dikdörtgen biçimde alanı kapsayan dev yapıdır. 52 basamaklı merdivenle inilir. İçerisinde her biri 9 m. yüksekliğinde 336 sütun bulunmaktadır. Birbirine 4.80 metre aralıklarla dikilen sütunlar, her sırada 28 tane 12 sıra meydana getirirler. Suyun içerisinde yükselen sütunlar ziyaretçilerini sarnıca girer girmez mimarisiyle büyülemektedir. Sarnıcın tavan ağırlığı haç biçiminde tonozlar, yuvarlak kemerler vasıtasıyla sütunlara aktarılmıştır, çoğunluğu daha eski yapılardan toplandığı anlaşılan mermer cinslerinden granitten yontulmuş sütunların büyük kısmı tek parçadan, diğerleri üst üste iki parçadan oluşmaktadır. Bu sütunların başlıkları farklı özellikler taşır. Bunlardan 98 adedinde “Corinth” üslubu yansıtılır. Yunan mimarisinde bir tarz olup akantus yaprakları ‘Antik Yunan mimarisinde sütun başlarını süslemek üzere kullanılan bitki figürüdür. Türkçe adı “Ayı pençesi” ile kompoze edilmiş başlık düzeni bir bölümünde diğer bölümlerde ise “Dor” üslübunu yansıtmaktadır. Eski Yunanlıların üç mimari üslubundan biri olup en çok tapınaklarda görülür. Yapının bir ya da iki cephesi, bazen her yanı sütunlarla çevrilidir. Sarnıcın tuğladan örülmüş, 4.80 m. kalınlığındaki duvarları ve tuğla döşeli zemini Horasan harcından kalın tabakayla sıvanarak su geçmez hale getirilmiştir. Toplam 9.800 m2 alanı bulunan bu sarnıç yaklaşık 100.000 ton su depolama kapasitesine sahiptir.

Sarnıcın orta yerini geçtikten sonra güneybatı duvarından içeriye doğru, yaklaşık 40 m. uzunluğunda 30 m. genişliğinde düzensiz çıkıntı halinde görülen kısım, ağırlığı taşıyabilmesi için geçmiş yüzyıllarda yapılan onarımlar sırasında örülen duvarlardır. En uzun yerinde 9 sütun, en dar yerinde ise 2 sütun bulunur. Toplam 40 sütun bu duvarların arkasında kaldığı için görülmemektedir.

Yerebatan Sarnıcı, İstanbul’un Osmanlılar tarafından 1453 yılında fethinden sonra bir müddet daha kullanılmış ve padişahların oturduğu Topkapı Sarayı’nın bahçelerine buradan su verilmiştir. Çeşme suyunu yani akan suyu tercih eden Osmanlıların şehirde kendi su tesislerini kurduktan sonra kullanmadıkları anlaşılan sarnıç, 1544-1550 yıllarında Bizans kalıntılarını araştırmak üzere İstanbul’a gelen Hollandalı gezgin P. Gyllius tarafından yeniden keşfedilerek batı âlemine tanıtılmıştır (Gyllius Seyahatnamesi).

Eskilerde kayıkla gezilen Sarnıç, günümüzde 1987 yılında yapılmış olan gezi platformu üzerinde yürüyerek gezilir. Bu nedenle suyla temas olmaz. Fakat arada tavandan akan damlalar zeminde ıslaklık oluşturmaktadır. Nedeni, sarnıç içinde buharlaşan suyun yoğunlaşmasındandır. Sarnıcın içerisindeki suda balıklar yaşar. Bunlar sazan ve Japon balığıdır. Bu balıklar sadece aydınlatma lambalarının altında bulunur. Çünkü günışığı görmedikleri için ışığa gelmektedirler. Günışığı göremeyen sazanlarda hormonsal bozukluklar oluştuğundan sazanlar devasa iriliktedirler.  

Cumhuriyet dönemindeki en büyük onarım 1985 yılında İstanbul Belediyesi tarafından başlatılmıştır. İçerisindeki 50.000 ton çamurun çıkartılması ve gezi platformun yapılmasıyla birlikte 9 Eylül 1987 yılında tamamlanmış ve tekrar ziyarete açılmıştır. Sarnıcı ziyaret eden yerli yabancı her turistin ilgisini çeken bu yapıların, nereden alınıp buraya getirildiği günümüzde tartışma konusudur.

Fantastik öyküleriyle İstanbul’un görülmeye değer en önemli tarihi yerlerinden biridir Yerebatan Sarnıcı. Tavanından damlayan su damlacıklarıyla, teniniz tatlı ürpertiyle serinlerken kendinizi farklı dünyaya fırlatılmış gibi hissedersiniz.