MUSTAFA KÜÇÜKÇAKAN/EŞEK EMEKLİ OLDU

EŞEK EMEKLİ OLDU

Benim anamın iki ayağı bir pabucuna bir türlü sığmazdı. Günün ilk ışıklarıyla birlikte uyanır, yirmi dört saat ona yetmezdi. Kurulmuş bir saat gibi hiç durmadan çalışırdı. Abdestini alıp sabah namazından sonra odun ateşiyle ocağı yakar, babamın kuyruk yağından çorbasını pişirirdi. Sonra da küçük köpeğimiz Herkül’ün yalını ve can dostu eşeğin bir de ineğin samanını hazırlardı. Bir yandan da ineğin memelerini avuçlarında sıkıp sütünü sağardı. Hemen sonra ateşi harlar, sütü pişirmeye koyardı.

Babam sabah namazından hemen sonra akşamdan dizilmiş bamyanın çiçeklerini ayırır, sırığa asar sonra inşaata yola çıkardı. Babam boya işleri yapardı.

Anam, ineklere Hamam Sokağı’na kadar eşlik eder; sonra da inekleri Sığırtmaç Halil’e teslim ederdi. Ama Sığırtmaç Halil’in azığı hiç unutulmazdı. Mamuka Teyze’den aldığı ve buğday sandığına gömdüğü yumurtaları bize vermez, hepsi sığırtmaç Halil’e giderdi. İnekler salındıktan sonra bamya tarlasına gider, bamyalar sıcağa kalmadan toplardı. Sonra Kapuz Köprüsü’ne, çamurlu çeltik tarlasına giderdi.

O gün sevgili eşeği Akyer Sokağı’nın başında kamış yüküne dayanamayıp kan ter içinde kıçının üzerine yığılakalmıştı. Gözlerinden öptü anam eşeği. Ama eşek kalkamadı. Can dostu eşeği ihtiyarlamıştı. Babam hemen ertesi gün satılığa çıkardı eşeği. Anam yine eşeğin gözlerinden öptü defalarca. Vedalaşırken ak düşmüş yelelerini sevdi. İki bin beş yüz liraya satılığa çıkardı babam; ancak bizim eşek bin lira bile etmedi pazarda. Babam ‘’İki kangal sucuk parası bile etmiyor, ölmüş bu eşek.” dedi. Anam eşeğin sucuk olacağı korkusuna kapıldı birden. Doğru mu, bilinmez! O dönemlerde atın, eşeğin hep sucuk yapıldığı söylenirdi. Babama yalvardı anam:

-Boyacı! Kulun kölen olayım. Bunca yıl iki tutam ota çalıştı. Emekli edelim, dolaşsın avluda. Atından otundan bulur ekmeğini o. Yükü olmaz bize.

Babam şiddetle karşı çıktı:

-“Biz emekli olduk da eşşek mi kaldı!’’ diye tersledi anamı.

Sonra dayanamadı anamın yalvar yakarışlarına. Bizim eşek emekli oldu! Eşeğe tam iki yıl baktı anam. Eşek ne zaman babamı avluda görse kaçacak delik arar; Herkül’den bile yardım isterdi. Yük çekmediği için sığıntı gibi hissederdi. Sonra bir gün o da her canlı gibi öldü.

Babam; ‘’Nalları dikti eşşekoğlu eşşek!” dedi. Anam belki de hayatı boyunca ilk defa sesini yükseltti. Babamın niyetini anlamıştı. ”Kurda kuşa yem etmem onu, derisini yüzdürmem. Bir tutam otla geçti hayatı. Hayatta hiçbir yer bulamadı kendine. Bırakın, mezarı bari olsun!” dedi. Babam; ”Bu eşşek öldü, öldü de şimdi de badem gözlü mü oldu?” diye kaşlarını çatıyordu.

Anam yine bırakmadı eşeği. Israrlarına dayanamayıp Akyer Sokağı’ndaki bamya tarlasına gömdük. O günden beri her gün “iki kulhüvallah bir elham” okumadan giremezdik tarlaya.

Ruhun şad olsun ANAM!