Medya Üzerine Eleştiri Kırıntıları
Günümüz medyası “Neo-Dadacı”dır. Medyanın toplumsal bilinci kışkırtma rolleri, estetik alan ile gündelik mücadeleleri kaynaştırma ve böylece kendi özerk sınırlarını güncelleme arzusu ile bir arada çalışır. Arzudan gücünü alan algoritma, temel kitlelerin yarattığı kaotik ortamın kolektif bir biçimde örgütlenmesi ile toplumsal yaşamın içyüzünü teknolojik bir modellemeye enforme eder. Burada “kolektif” ağız süsü olarak anlaşılmasın. İnsan benliğinin içgüdüsel zihinsel ve ruhsal ihtiyaçlarına hizalı olacak biçimde sembolleştirilmiş ifadeler, kişinin sorgulama yetisini maskeleyen yapıbozumcu memler (aşko-erko vs), duyusal açıdan metalaştırılmaya müsait estetik izlenimler ve bundan beslenen kitle onayını ticarileştirmiş standartlara uygun güzellik yarışmaları ve dahası bu tanımı kapsar. Kolektif eyleme motivasyon kazandırıp onu meşru kılan yarı bilinçli stratejik çabanın entelektüel düzeyi sosyal hiyerarşinin basamaklarını belirgin kılıyor. Yüz uzuvlarının dahi bir marka veyahut ideoloji taşımaya başlaması – en azından izlenimsel olarak temsil ediyor oluşu- dahil olmak üzere kişinin sosyal statüsünü pazarlamaya müsait bir hale getiriyor. Durum bu sayede kültürel çatışmaların ana referans kaynağı olarak gün yüzüne çıkıyor diyebiliriz. Maddi fetişizme yol açan kapital güzellik normları, medya sermayesinin yemi oldukça toplumsal-hümanist ideallerin tepki olarak feminist propagandası adı altında satışa sunulması durumu ironikleştirmiyor mu? Hümanist özgürlük; gerçekleşmesi belirsiz bir geleceğe atanan bir metafor olsa dahi bu tür imgelere içkindir, beyin için bir tatmin uyaranıdır. Neticede popüler kültürü canlı tutuyor. Güncellendikçe oluşan yapısal kutuplaşmalar şizofreninin en halis belirtisidir. Çelişkideki antitez ile özdeşleşmek, kendi içinde ve kendi başına çelişkiyi aşmak için yeterli değildir. Bu durumdan ortaya çıkan paradoksun tezahürü olan avangard kuramı; modernitenin nesnel düz anlam aktarımına karşı, aktarımın dilbilimi ötesindeki yan anlamları ile açtığı isyan içerikli sosyo-politik devrim, özeleştirel boyutu ile toplumun gözündeki politik, sanatsal kavramların metalaşması (burjuva ürünü olması) üzerine antitezi körükledi. Alt üst edici nihilist tepkiler, burjuva sanat eserlerinin özerk değerini diyalektik bir biçimde toplumsal hayata geçirmeye yönelik trajik bir teşebbüs oldu. Bu sayede politika, ontoloji, medya, sanat ve estetik bilimi birbirine koordineli ortak bir ağ haline büründü. Ağın performatif eylemci girişimleri sosyal medyaya yansıdığı andan itibaren kendisini çelişkiye düşürerek toplumun. teknolojik yaşam alanında, bir meta ürünü olarak sergilenmeye başladı. Otonom düşünce ve Post-Modern anlayışın arasındaki sınırı bulanıklaştırmak istiyorsak, ilk önce yapıyı bilimsel / radikal (yani modern) bir biçimde algılamalı, sonrasında ise yapıbozum ile post-yapısal alt tabanı oluşturmalıyız.