İLHAN GERİMTERLİ/MAJÖR

MAJÖR

“Hayatım, yarın için randevu aldım; doktoruna gideceğiz.” Hiç de unutmaz hanım, benim de bir çabam olmadı unutsun diye. Her akşam Lustral’ı hatırlattığı gibi sürprizini yaptı gene. Doktoru da zengin ettik mübarek! Az değil bin beş yüz lira! Adamlar zaten yedi şok tedavisinden dünya kadar para aldılar. Neymiş? Majör depresyonmuş. İsmini bile allayıp pullayıp pahalı olması için reklam haline getirip elit bir hastalığa çeviriyorlar. Demiyorlar ki: ”Sizi biz hasta ederiz, arkasından o hastalığı süsler, cebinizden de o parayı alırız. Hatta onunla kalmaz, her ay da yanımıza çağırır, iki klasik soruyla derdinizi dinler, oradan da cukkalarız.” Söyleselerdi, ben verirdim hasta olmadan. Bir de ne bu ya “majör depresyon” delilik deyin gitsin. Ama demezler, sefillere derler öyle. Bizim gibilere de böyle bir hastalık uydururlar işte.

Hala gülüyorum, doktora ilk geldiğim anı hatırladıkça. Okulda delirmişim resmen! Bir kolumdan bir arkadaş diğer kolumdan kayınçom tutup getirdiler özel bir doktora. Oturdum koltuğa. Gözlerimin içine bakamıyor doktor. Artık nasıl bir haldeysem… Daha soru sormadan, dinlemeden teşhis belli: Majör depresyon. Ya bir dinleseydin! Gözlerimde ya da ne bileyim alnımda mı yazıyor. Ama kesin bakmıştır bana. Yakışıklı bir adam bu; olsa olsa bu hastalık olur, demiştir.

İşin garip tarafı Araştırma Hastanesi’ne sevk etmişler, haberim bile yok! Benim kayınço sağ olsun! Bir Zanax vereceğine üç tane vermiş, mala dönmüşüm resmen hatırlamıyorum o süreci. Hastanede bir psikiyatri odasında koltuğa oturmamla başlıyor hatırlamam. Arkamdan girdi doktorumuz, dolabına yöneldi. Oradan bir limon kolonyası alarak kemerini açtı hafiften. Gözleri bende sert bir şekilde, takip etmemi ister gibi kemerine kolonya sürdü, sonra da sildi. Oturdu masaya sertçe. Tek cümle “hastalığın ağır” dedi. Sinirlendim haliyle. “Nerden biliyorsun ki… Hem ayrıca bana karşı nedir bu öfke?”  dedim. Daha da sertleşti doktor efendi: Biz senin neler yaşadığını biliyoruz, dinledim ilk doktorundan ve de yakınlarından. “Benim neler yaşadığımı bilen hastalığıma nedendir.” dedim ben de. Yazdı ağır hastalığa yakışacak ağır ilaçları, cevap verme gereksinimi bile duymadan gönderdi beni.

Bir daha gitmedim oraya. Hanım araştırmış, bu doktoru önerdiler. Biz de geldik Altın Koza’ya. Hastanenin adı da benim senaryoma uygundu adeta. Müphem fiillerle oluşturulan senaryomda biliyordum aslında hastalığıma etken olan her şeyi. Gerek yoktu açıklamaya. Herkes her şeyi biliyor, bana da “abartıyorsun” diyorlardı. O yüzden üçüncü doktoruma da onların ürettiği uçuk kaçık olaylar anlatma gereksinimi duymuyordum.

Hastalığım bana göre bitti; ama gel de anlat hanıma, illa doktorun ağzından duyacak. Neymiş ilaçları kendi kafama göre birden kesersem kalp krizi riski varmış. Bu da benim hanımın uydurması işte! Bu kadın niye bu kadar fedakâr bana karşı anlamıyorum. Altı üstü bir çöp atıyorum, bir de cumartesi günleri makineye alıyorum evi.

Geldik bakalım teslası olan doktorumun mabedine. Adam belki de benim tedaviyle mi aldı arabayı diyeceğim ama herkes sıra bekliyor maşallah kapısında. Güzel hemşire hanım gene karşımda. Tanıyor beni ilk günden beri. Yaptığı “su” mecazını unutmayacağım. Aslında hastalığıma imgelerden biriydi “su”. İlk geldiğim gün zaten hastanenin bu katında her şey benim için tasarlanmış gibiydi. Bütün herkes birleşmiş, bilinmeyen bir yönetmen tarafından yönetilen bir film sahnesi gibi. Hastanenin adına da bu yakışırdı zaten. Son okuduğum kitap “Kırmızı Saçlı Kadın”ı anımsatan bir kırmızı kafalı kadın, insanların konuşması, bana yapılan göndermeler, duvarda yazan yazıların acımasız dikkat çekiciliği… Hele bir kadının yüksek sesle “Kötü insanlar yüzünden iyilerin de canı yanıyor.” demesi bu sahnenin, yapmadığım eylemlerin ama bir şekilde ucundan dokunduğum olayların masumluğumun ispatı niteliğindeydi. Peki, masumdum da neydi bu saçma eylemler o zaman?Hak ettiğim kadar mı acı yüklediler bana? Sonucunda bu hastalığı bana yakıştırdılar. Güzel oynadılar bence, tebrik ettim hatta bazılarını. Nasıl mı? Mesela hemşireme su ısmarlayarak, sigara içtiğim madde bağımlısı bir gence sigara vererek… Doktorum da iyi oynadı. Bana güzel geçmişimi hatırlatıp “ Bu adam hastaneye yatırılmalı!” diyerek yedi tane şoku dayaması da filmin bitişi niteliğindeydi.

Şimdi yok o film! Herkes işinde gücünde… Hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar. Bunu doktoruma söylesem mi acaba? Ama şimdi söylersem ilacı kesmez. Biraz daha bahsetsem burada olandan bitenden tekrar şoka sokabilir beni. O yüzden ne gördüklerimden ne düşündüklerimden ne de duygularımdan bahsetmeyeceğim. Bana soracak “nasılsın” diye. Ben de “çok iyiyim” diyeceğim. O da keser herhalde şu zıkkım ilacı.

Alımlı hemşiremiz de çağırdı bizi. Kendini topla! Aman ha, saçma sapan şeylerden konuşma! Zaten bugünlerde her şeyi derinlemesine anlatıyor hatta ne hikmetse sorguluyorsun her olguyu. Gerek yok. Normal bir insan gibi davran.  Güzel uyuyorum, spor yapıyorum, yürüyüş yapıyorum hatta ve hatta cinsel yaşamım da düzene girdi, her şey on numara beş yıldız dersin. Şu yüzündeki stresi bir at bakalım. Gülücüklerle gir kapıdan, fazla da gülme sakın, o da ters tepebilir.

Hanımla beraber giriyoruz. Bu durumu da anlamadım, niye hanımla giriyorum. Tek olmam gerekmez mi? Hanımla neden girdiğimi bile soramadım korkumdan. Bana tekrar şok verir diye. Odada doktorun yanında ilk kez gördüğümüz bir kadın. Hastanenin psikoloğu imiş. Bu da yeni strateji herhalde, psikiyatri ilaç yazsın, psikolog dinlesin, bir de ona verelim para. Oh ne güzel hayat ya… Rutin sorularını sordu doktorum. Harikayım! Tebrik ederim kendimi, başarılıydım gerçekten. Bence kesecek ilacı ve bir daha gelmeyeceğiz. O kadar ağır ilaçlar kullandım, yetmez mi? “İlacınızı yarıya düşürüyorum hocam.” Hoppala! Yani en az bir defa daha geleceksiniz demek bu. Acaba psikologdan randevu alsaydım, keser miydi ilacı. Bu da benim uyanıklığım biraz. Ne yapayım? Bu düzenle savaşmak kolay değil. Zeki olmak lazım biraz da…

Hanım, yüzümden anladı benim o an ki halimi. Bir sürü bahaneler sıralıyor şimdi bana. Vallahi odaklanmıyorum ve de dinlemek istemiyorum. Ne ümitlerle gelmiştim buraya. Ben iyileştim arkadaş, hatta hasta değildim ki. Ama anlatamıyorum kimseye bu derdimi.