SEYDALİ ÖNAL/BİR MATRUŞKA ROMAN:TRAK

BİR MATRUŞKA ROMAN: TRAK

“Trak” şair ve yazar Serkan Türk’ün ikinci romanı. Serkan Türk’ün romanlarının içeriği ve anlatımı kadar isimleri de dikkat çekici.  Bir bakıma roman isimleri romanın kapısından içeri girişin anahtarı ve imgesi durumunda. Bir tiyatro terimi olan “Trak” Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde “Oyuncunun sahneye çıkacağı sırada ya da oyun sırasında, korkuya kapılması, rolünü unutması.” anlamına gelmektedir.

“Trak” bir matruşka bebek gibi iç içe geçmiş öykülerden oluşuyor. Her öykünün içine girdiğimizde öyküyü besleyen farklı bir hikâyenin veya hikâyelerin olduğunu görüyoruz. Bu hikâyelerin her birinde de yaşanılamamış hayatların olduğunu…

Roman, sonuna kadar adını bilmediğimiz bir anlatıcının hayatı ve izlenimlerinden oluşmaktadır.  Yirmi sekiz bölümden oluşan roman “Geçmişte Ben Buradaydım” ilk bölümünde anlatıcının “Bay Ferrante” ile buluşmasıyla başlamakta. İlk bölümden itibaren ileride de bahsedeceğimiz gibi romanda bir ikizler metaforunu görebiliriz ya da Arzu Alkan Ateş’indeyimiyle “Bay Ferrante” Serkan Türk’ün personası mıdır?2

“Evler, diyor, kendimizi korumak için sahip olduğumuzu sandığımız güvenlik alanları. Savaşlar, ölümler, cehalet, kıskançlık, mücadele hep onların dışında olup bitiyor diye düşünmememiz ne aptalca. Oysa dört duvar arasında edilen kavga gövdemizi eğip büküyor. İskeletimizin kırgınlıklarla örülü olduğunu öğrendiğimizde iş işten geçiyor.”(s.8) Dil, diyor, insanın çilehanesidir. Ortadoğu’da inzivaya çekilen yer anlamına da gelir., diye ekliyor. Oysa bizim dünyamızda seyirlik bir teras gibi havalı.” (s.12)

Romanın Kuyu isimli ikinci bölümünde insanın geçmişini her zaman arkasında taşıyacağı ya da geçmişimizin bizi her zaman takip edeceği anlatılıyor. “Geçmiş arkamızdan ihtiyar bir at gibi yavaş yavaş gelir.” (s.15)

“Yeryüzünü Arayan Kuş” bölümünde Polonyalı Bayan Zofia ile karşılaşırız. Anlatıcı gibi derin bir ruh yapısına sahiptir. Değişik uluslara sahip kiracıları vardır. Anlatıcı Zofia’nın evinde rüyalar içinde yolculuğuna devam etmektedir. Bir bakıma roman kahramanımızın iç yolculuğudur. “Ve şu sonuca ulaştım: Korku ve ölüm bizi biçimlendirir, düşürür ağına.”  (s.28)

“Sessiz Piyano” bölümünde İkinci Dünya Savaşı’nın derin izlerini bir gölge gibi taşıyan doksanındaki Rafal’ın hikâyesiyle karşılaşıyoruz. O da evin bir köşesinde duran piyano gibi sessiz.  “Her devrin bir yolculuğu, yolu olduğu gerçeği ve onun bir istasyonda noktalanması gerekliliği…” (s.29)

“Cümbür Kâinat” isimli bölümde kutsal metinlere, kıssalara gönderme yapan yazar kurgu içindeki kurgular anlatıyor. “Bir matruşka gibi iç içe geçirilmiş yaşamlar bizimkisi.” (s.42)

Sahibini Gezmeye Çıkaran Köpek adlı bölümde Filistinli Josef’in hikâyesiyle karşılaşıyoruz. “Acı, benliğimizi öyle bir sarsar ki zaman kavramını yitiririz. (s.45) “Biz insanlar düşmanlarımızın suretlerini bir ur gibi içimizde taşıyoruz.” (s.47)

Şahmeran bölümünde Josef’in öyküsüyle devam ediyoruz.  Efsanelere gönderme yapan yazar efsane anlatıları ile yaşanılanlar arasında bir bağlantı kuruyor. “Toprak dediğin bir beladır diyormuş bir komşuları. Ne kadar çok kanla sularsan sula, doymak bilmeyen bir bela üstelik.” (s.53)

“Kuş Kadar Bir Köpek”” bölümünde Nine halayı, Nine halanın anlatıcının üzerindeki etkisini, anlattığı öykülere tanıklık ediyoruz.  Anlatıcı kahramanımız annesinin doğumu sırasında ikizi vefat etmiştir. Bu ölümün sebebi olarak anne ve baba anlatıcımızı görmektedir hatta ona adıyla seslenmezler. Belki de bu yüzdendir anlatıcının adını romanın sonuna kadar bilmememiz. Anne, babanın anlatıcımıza seslenmesi hep ölen ikizi kıyaslamasıyla yapılır.  İkizler metaforunun derin olarak işlendiği romanda anlatıcı bir anlamda ikizinin hayatını yaşamaktadır.  Ailesi tarafından sevilmeyen anlatıcı çocuk yaşında yatılı yurda verilir. “İnsan yeryüzünde bir başkasının izini, gölgesini takip etmek zorunda kaldığında belki de kendi benliğini bulamıyordu.” (s.60)

“Madalya ve Buz Pisti” bölümlerinde Nine halanın anlatıcı üzerindeki etkisini ve anlatıcının okul yıllarına tanıklık ederiz.

“Korkular ve Sonlar” bölümü ve takip eden diğer bölümlerde anlatıcının kendi iç yolculuğunda kendini bulmasını, her zaman gölgesinde yaşadığı ikizinden kurtulma ve kendi olma yolculuğunu görürüz. Çocukluğunda Nine halanın anlattığı hikâyelerle yaralarını sağaltan anlatıcı yatılı okulda bunu kütüphanedeki kitaplarla yapmaktadır. Nine halanın anlattığı öykülerle kitaplardan okudukları arasında bir bağ kurmaya çalışır.

Yazar, Bayan Zofia’nın kiracılarının hayatlarından yola çıkarak toplumsal konulara değinmektedir. “Korkan, tırsan bu yığınlar yüzünden yaşanıyor biraz da bu dramatik olaylar.” (s.85) “Biz, dünyanın neresinde doğmuş olursak olalım, kötülüğün ırkı ve dili ne olursa olsun, her türlüsüne karşı birleşemediğimizden bu savaşlar.” (s.87)

Anlatıcı, Bay Ferrante’nin romanı ile yatılı okulda tanışır. Bay Ferrante’nin roman kahramanıyla kendi yaşamı arasında bir bağ kurar. “Lise son sınıfta okuduğum bu kitabı ve katili günlerce düşünmüştüm. İlk cinayeti için ikizini seçen ve bir süre sonra yaşadığı bölgede onlarca faili meçhule imza atacak olan bu ruhsuz adamla benim aramda bir benzerlik yoktu.” (s.112)

Serkan Türk, “Trak”ta çıktığı iç yolculuğunda şiirsel bir dille monolog ve geriye dönüş tekniklerine sıkça başvurarak; mülteci sorunu, ikinci dünya savaşının insanlarda bıraktığı yıkım, aileleri tarafından ötekileştirilmiş ve yatılı okula gönderilmiş çocuklar üzerinden romanın da bölümlerinden biri olan “Soysuz Döngü”yü anlatmaktadır.