MEVZU DERİN
Yine yaşamı anlamlandırma çabasında, başka bir derinlikte zihnimizi meşgul eden güçlü bir kavramı ele alıyoruz: Aşk. Bu kez, aşkın yalnızca bir duygu değil, insan ruhunun en saf, en karmaşık ve bazen de en kurtarıcı hali olduğunu tartışacağız. Aşkın bu derin boyutuna Nâzım Hikmet ve saman sarısı saçlı, mavi kirpikli kadın Vera’nın yaşamları üzerinden bir pencere açacağız.

“Aşk Nedir?”
Aşk, hem ruhsal hem de fiziksel olarak insanı yenileyen, yoğun bir duygudur. İnsan ruhunun en temel ve en karmaşık duygularından biridir. Ancak çoğu zaman aşka olduğundan fazla anlamlar yükleriz. Oysa öfke, neşe, heyecan veya hüzün gibi aşk da aslında gelip geçici bir duygudur. Yine de insan, aşkın sonsuza kadar sürmesini ister. Sonsuza kadar öfkeli ya da sürekli neşeli kalamayacağımız gibi sürekli âşık kalmanın da bilimsel olarak mümkün olmadığını hatırlamak gerekir. Aşk, insan bedeninde diğer duygular gibi kimyasal bir reaksiyon yaratır. Dopamin, serotonin ve oksitosin gibi hormonlar aşk sırasında yoğun olarak salgılanır; bu da bedeni heyecanlandırır ve zihni meşgul eder ancak bu kimyasal yoğunluk sürdürülebilir değildir.
Aşkı sürdürülebilir kılmak, bu kimyasal yoğunluğun yerini alan, emekle beslenen sevgi, saygı ve güven duygularını koruma çabasıyla mümkündür. Aşk, ilk günkü coşkusunu kaybedebilir; fakat sevgi, karşılıklı anlayış ve bağ kurma becerisiyle yıllara meydan okuyabilir. İşte bu nedenle aşkı bir duygu olarak değil, bir yolculuk olarak görmek; bu yolculuğu sevgi ve emeğin ışığında sürdürmek, gerçek bir bağlılığın anahtarıdır.
Filozoflar, yazarlar ve şairler asırlardır bu soruya cevap aramış, her biri aşkı kendi dünyasında farklı şekillerde tanımlamıştır. Platon’a göre aşk; “ruhun hakikate ulaşmak için duyduğu özlem”dir. Nietzsche aşkı; “bir başkasının mutluluğu için kendi mutluluğunu feda etmeye hazır olmak” olarak görürken; Tolstoy aşkı; “tüm insanlık için duyulan bir birlik duygusu” olarak betimlemiştir.
Nâzım Hikmet ise aşkı en derin hisleriyle şiirlerine taşır. Ona göre aşk, insanın kendisini aşması, karşılıksız ve sınırsız bir duygu yoğunluğu içinde yok olup yeniden var olmasıdır. Nâzım, “Aşksız ve paramparçaydı yaşam; ne yana baksam, gözümün bebeğinde keder,” diyerek aşkın insan ruhunu tamamlayan ve anlam katan bir unsur olduğunu ifade eder.
Edebiyat tarihimizde derin izler bırakan şairlerden biri olan Nâzım Hikmet, yalnızca şiirleriyle değil, aşklarıyla da edebiyatseverlerin kalbinde eşsiz bir yer edinmiştir. Yeni kitabım, Mavi Kirpikli Kadın – Vera adlı biyografik roman, Nâzım’ın son aşkı Vera Tulyakova’yı merkeze alarak bu büyük şairin duygusal dünyasına bir pencere açıyor. Kitap, okurları Nâzım Hikmet’in edebiyatla yoğrulmuş yaşamına, aşklarının derinliklerine ve nihayetinde Vera’ya duyduğu ölümsüz sevgiye doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Öncesinde “Piraye’de Nazım Olmak” adıyla onların aşkını anlattığım kitabımın üzerine bu kez Nazım’ın neşe kaynağı Vera aşkını anlatmak, mutluluk verici oldu…


Nazım’ın Son Limanı…
Nâzım Hikmet’in hayatı boyunca birçok kadın hayatına dokundu: Nüzhet, Piraye, Lena ve Galina hatta iddialı âşık Semiha Berksoy… Ancak onun şiirlerine, mektuplarına ve ömrünün son yıllarına damgasını vuran kişi Vera oldu. Sovyetler Birliği’nde tanıştığı bu genç ve güçlü kadın, mavi kirpikleri ve kendine has varoluşuyla Nâzım’ın kalbine kazındı. Vera, Nâzım’ın yalnızlığını paylaşmakla kalmadı, aynı zamanda onun en büyük destekçisi ve ilham perisi oldu. Galina da bu aşkın birinci derecede şahidi. Kitap, Nâzım’ın Vera’ya olan aşkını yalnızca romantik bir bağlamda değil, insan ruhunun dayanma gücü ve aşkın iyileştirici yönüyle de ele alıyor.
Özgürlüğün ve Cesaretin Şiiri Aşk…
Nâzım Hikmet ve Vera’nın aşkı, sıradan bir aşk hikâyesi değil, iki insanın toplumsal normlara karşıt gelen ilişkilerini korumak, zorluklara rağmen birbirlerine sığınma ve beraber direnme hikâyesidir. Nâzım’ın şu cümlesi, bu aşkın büyüklüğünü özetler nitelikte: “Bazen birine ihanet ederek onun hayatını kurtardığının farkında olmazsın.” Bu söz, Vera’ya duyduğu sevginin onun için ne denli kurtarıcı olduğunu vurgular. Vera, Nâzım için sadece bir sevgili değil, onun özgürlüğüne duyduğu tutkunun vücut bulmuş hâliydi.
Nâzım ve Vera’nın aşkı, aşkın en saf hâlini temsil eder: İki ruhun tüm eksik yanlarıyla birbirini tamamlaması anlatılır. Kitap, bu bağlamda yalnızca Nâzım Hikmet’in hayatına ışık tutmakla kalmıyor, aynı zamanda okuyuculara aşkın ne olduğunu yeniden düşündürüyor. Aşk, kitabın satırlarında, “insanın kendi sınırlarını aşarak başka birinin dünyasına dokunması” olarak şekilleniyor. Bir de şu yanlış bilinen doğruları anlatıyorum; hani şu saatin kayışında yazan kadının ismi meselesi… Küçük bir ipucu verelim: “Vera 1932 yılında doğdu, Nazım Hikmet 1930’lu yıllarda hapishanedeydi. Saatin kayışına hapishanede bir isim kazıldıysa bu sizce Vera mıdır?” der, susarım.
Mavi Kirpikli Kadın-Vera, yalnızca bir biyografik roman değil, aynı zamanda insan ruhunun derinliklerine inen bir hikâye. Kitap, Nâzım Hikmet ve Vera Tulyakova’nın aşkını anlamak isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Aşkın ve edebiyatın büyülü dünyasına bir yolculuk yapmak istiyorsanız, bu kitap tam size göre.
“Saman sarısı bir kadın, mavi gözleri çocuksu, saçları alev alev; ve elleri bir eski zaman heykelini andıran…”
Nazım Hikmet Ran