ŞEBNEM BİRKAN/HAN KANG’IN VEDA ETMİYORUM ROMANI ÜZERİNE 

HAN KANG’IN VEDA ETMİYORUM ROMANI ÜZERİNE           

Han Kang, Kore 1970’de Gwangju’da doğdu ve Seul’de büyüdü. Kore edebiyatı eğitimi aldı. Hem Kore’de hem de Batı’da özellikle Amerika’da ve Fransa’da ödüller aldı. Romanlarında, eril şiddet, doğaya verilen zarar, savaş ve katliamların insan üzerindeki etkileri, kimlik, katliam travmaları ve kişinin acısıyla ilgili konuları işlerken insanoğlunun aynı zamanda da şerefli ve yüce gönüllü olduğunu da unutmuyor.

The Guardian’la yaptığı söyleşide on iki yaşındayken evlerindeki kütüphanede tesadüfen 1980 Katliamı’na ait, gizlice dağıtılmış olan bir fotoğraf kitabı bulduğunu ve bundan çok etkilendiğini anlatmış. Babasının işi icabı bu büyük katliamdan dört ay önce Seul’e taşıdıkları için onlar ailece bu katliamdan kurtulmuşlar ancak hep bu durumdan utanç duymuş ve vicdan azabı çekmişler.

İnsanların, nasıl bu kadar acımasız olabileceğini ve kişisel olarak bu korkunç şiddete karşı ne yapabileceğini kendince sorgulamış. Diğer yanda da kan vermek için uzun sıralarda bekleyen insanların ve ölümü göze alıp yardıma koşan kişilerin fotoğraflarına da tanık olmuş. Bir yanda şiddet öte yanda büyük bir yücelik, çocuk aklıyla bu durumu anlamlandırmak istiyor. Kendi deyişiyle bu durum ‘kalbine mühür gibi bir damga vuruyor.’    

Göksel Türközü’nün aslından yaptığı çeviri çok başarılı, Han Kang’ın vermek istediği duyguları okura geçirmeyi başarmış. Türközü, 1972’de Ankara’da doğmuş, Ankara Üniversitesi Kore Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirmiş ve Kore hükümetinin katkılarıyla yüksek lisansını Kore’de yapmış, şu anda Erciyes Üniversitesi’nde doçent ve bölüm başkanı.

Veda Etmiyorum, Gyngha’nın bir rüyasıyla başlıyor. Rüyasında, yağan karın altında budanmış ağaçlar görüyor ve budanmış ağaçları insanlara benzetiyor “(…) binlerce erkek, kadın ve cılız çocuk (…) yağan karın altında omuzlarını düşürmüş öylece duruyorlar. Mezarlık burada mıydı, diye düşünüyorum. Bu ağaçlar mezar taşları mı?”  diye sorguluyor. Gyngha, kitap yazmak için katliama ait araştırmalar yaparken bazı belgelere ulaşıyor ancak bu bilgiler kâbus görmesine sebep oluyor. Uykusuzluk baş gösteriyor. İçinde, soğuk, ölüm ve mezar olan rüya üzerinden yazar bize kitabın konusuyla ilgili ilk sinyali veriyor. Sonra vasiyet yazacağını, bakacak bir ailesi ve işi olmadığını ve intihar etmeye karar verdiğini öğreniyoruz.

 Gyngha, dergi yazarı ve bu yazıları için fotoğrafları İnson çekiyor. Üç yıl beraber çalışıyorlar sonra da dost oluyorlar, bu dostlukları da uzun zamandır sürüyor. İnson, ciddi bir kaza geçirip elini kesince hastaneden Gyngha’ya mesaj atıp yardım istiyor. İnson, hastaneye kaldırılınca evindeki kuşu yalnız kalıyor ve ölmesin diye Gyngha’dan İnson’un evine gitmesini ve kuşu kurtarmasını istiyor. Yoğun kar altında bu yolculuğu yapmak zorunda kalan Gynga’nın aklına, yol boyu ölümler ve insana yapılan şiddetle ilgili görüntüler, anılar, hayaller gelmeye başlıyor. Ara ara okuruna bilgiler verse de ne olduğunu hiç açıkça söylemiyor. Olayı adeta bir tülün arkasından zarif ve sessizce bize duyumsatarak, adım adım ilerleyerek sezdirmek istiyor. Romanda katliamın korkunçluğunu öyle bir tarzda anlatıyor ki acıyı ve zalimlik hissini bir sızı olarak içimize yerleştiriyor. 

Anlatım çok şiirsel Kore’de, edebiyat, şiir çok önemli ve kıymetli. Yazarlık hayatına önce şiir yazarak başlıyor. Dolayısıyla roman; şiir özellikleri taşıyan zarif, ince, kibar bir anlatımla, titiz seçilmiş ayrıntılarla zenginleştirilmiş. Dolaylı bir yoldan kişisel yaşam deneyimlerini ve duygularını derindeki acıları titizlikle okuru acıya bulamadan hissettirmeyi başarmış. Duygu var ama keskin bir acı yok

Anlatımın görselliği oldukça yüksek. Roman adeta üç boyutlu. Birçok şeyi okurken gözümüzde canlandırmakla kalmıyor kirpiklerindeki kar tanelerinin eriyişini bile hissediyoruz. Trajediyi öyle bir biçemle anlatıyor ki belgesel izliyormuş gibi roman içinde akıp gidiyoruz. Heyecanlı, merak uyandıran bir öykünün arkasına gizlenerek derin bir acıyı ince ince anlatmış.

Olaylar rüyalarla, zaman içinde gidip gelmelerle, iç sesleriyle, düşüncelerle kafa karıştırmadan, kargaşa yaratmadan yumuşak geçişlerle kolay anlaşılır kılınmış. Katliamı ve kayıpların bireyler üzerindeki psikolojik etkisini günümüzdeki bir olayla inandırıcı ve sahici bir şekilde ele almış. Arkadaşının annesinin iç sesini roman boyunca duyuyoruz.

Dünyadaki tüm katliamlar insanlık dışı. Gaddarca, merhametsizce, canavarca yapılmış vahşettir. Bunun bilinciyle Han Kang; “Onlar tanıklık edemediler çünkü ölmüşlerdi, bu yüzden kendi bedenimi ve sesimi onlara ödünç vermek istedim.” demiş La Guardian dergisine.

Kore, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iki ayrı ülkenin kontrolünü giriyor. Kuzey Kore, Rusya’nın, Güney Kore’de Amerika’nın kontrolüne verilmiş. Kore’nin bölünmesini istemeyen Jejulular, 1947 yılında genel grevdeydiler. Birleşmiş Milletler Geçici Komisyonu yalnızca Amerikan ordusunun askeri hükümeti tarafından kontrol edilen bölgede yapılacak seçimleri protesto edince Güney Kore İşçi Partisi ve destekçileri Nisan 1948’de polise saldırdılar. Ve isyan çıktı. 1949’da “yok etme kampanyası” başlattı ve 14.000 – 30.000 kişinüfusun %10’u öldürüldü. 40.000’i Japonya’ya kaçtı. Vahşet ve savaş suçları işlendi, çok acımasız yöntemler kullanıldı, her şey sansürlendi ve gizlendi.

Han Kang Veda Etmiyorum’da, Kore’de yaşanan bu insanlık tarihinin utanç verici katliama ve Kore’nin yeni yeni gün yüzüne çıkan karanlık geçmişine ışık tutuyor. İnson’un annesinin kaybettiği yakınları ve kişisel yası üzerinden, Bosna’da, Auscwich‘de , Amerikan yerlilerinin soykırımında, Kırım Türkleri’nin katliamını da içine alarak dünya tarihindeki ölüm deneyimlerini de bu yaraya ortak ediyor.

Veda Etmiyorum; çok etkileyici, sarsıcı ve verdiği korkunç ayrıntılara rağmen okuru dehşet içinde bırakmadan, tekrarlara rağmen hiç sıkmadan, 1948 Kore Katliamı’nı anlatıyor. İlmek ilmek dokunmuş, parçalı bir anlatımla birinci tekil şahısla başlıyor, İnson’un annesinin ağzından devam ediyor, daha sonra da Gyanga’nın iç sesiyle sürüyor. Soğuk, kar, ışık, gölge ve kan sembolik ve metaforik olarak kullanılmış. İnson’un hastanede kesilen parmaklarının yeniden hayata dönmesi için üç dakikada bir iğne batırılması ve kan fışkırması, ironik bir şekilde acı çekerek hayatta kalmayı hatırlatıyor. Roman boyunca kullanılan semboller romanı zenginleştirmiş: soğuk ve katliam; kar ve ölümü, sessizlik ve içsel acı; ışık ile gölge ve gerçekler, kuş; özgürlük. Roman sürekli belirsizlik içine ilerlemesine ve roman kahramanının neden intihar etmek istediği ve ailesine ne olduğu gibi bazı ayrıntıları ortada bırakmasına rağmen okuması zevkli duygusal yönü ağır basan bir eser.