HİKÂYE EVİ
Kentlerden birinde yaşlı bir adam vardı. O hüzünlü bir adamdı. Korkuyordu ve yorgundu. Düşsel hikâyelerle dolu bir evde yaşıyordu.
Hüzünlü adam hayatın bütün boşuna uğraşılmışlıklarını görmüştü. Engin denizleri, başı dumanlı dağları, güneşli çayırları, oralarda dolaşırken gülen ve neden mutlu olduklarını hiçbir zaman düşünmeyen insanları izlemişti. Onları hem umutsuzca kıskanmış hem de hor görmüştü.
Adam böylece eve kapanmaya karar verdi. Hiç kimseyle konuşmuyor; hiçbir şey yapmamayı istiyordu. Bir daha bu dünyada anlamlı bir söz duyamayacağını sandığı için hiç kimseyle konuşmuyor; bir şey yapmayı başaramayacağını sandığı için hiçbir şey yapmamayı istiyordu.
Günler sessiz ve karanlık geçti. Sonra bir gece kapı çalındı. Kapıda genç bir hikâye anlatıcısı vardı. Yaşlı adam kadar olmasa da hikâye anlatıcısı da hüzünlüydü. Onun kadar korkmuyordu ama ev sahibinden daha yorgundu. Gerçek hikâyeler arayarak aşıp geldiği yollarda hayatın bütün imkânsızlıklarını görmüştü. Rüzgâra karşı öyle çok koşmuştu ki nefessiz kalmıştı. Sıcak bir ev, bilge hikâyelerin dumanı tüten çorbaya eşlik ettiği eski bir masa, dingin bir yatak arıyordu.
Hüzünlü adam ve genç hikâye anlatıcısı böylece konuşmaya başladılar. Birinin hikâyesi ötekininkine bağlanıyor; yerler, zamanlar, insanlar, birbirinin ardına takılıyordu. Düşsel hikâyeler gerçek olanları, gerçek hikâyeler düşsel olanları tamamlıyordu.
Ev sessizlikten kurtulup ışığa kavuşmuş, hüzün ve korku yavaş yavaş yok olmaya başlamıştı. Yaşlı adam, hikâyelerin hüznünün ve korkusunun nedenini ele vermesinden korkuyordu. Hüznünü ve korkusunu hikâyelerin içinde yitirmekten korkuyordu. Hüzün ve korku bittiğinde neye tutunacağını bilmediği için korkuyordu. Böylece hikâye anlatıcısından gitmesini istedi.
Hikâye anlatıcısı sessizce gitti. Sanki o eve hiç gelmemiş gibiydi ama ev artık eski ev değildi. Hüzün ve korku bir kez dağılmış; düşsel hikâyeler gerçek olanlarla karışmıştı.
Yaşlı adam, düşsel hikâyelerini yanına alıp gerçek hikâyeler evine doğru yola çıktı. Yol uzun, gizlerle dolu, gizlerle dolu olduğu için de ürkütücüydü. Çok fazla uzaklaşmadan kendi evine döndü.
Sonra bir gece kapı yeniden çalındı.
(Bu öykü “Emel Kayın, Mekân Hikâyeleri, Kanguru Yayınları, Ankara, 1.Baskı:2008-2.Baskı:2013„ künyeli kitapta yayımlanmıştır.)