YAŞAR ERCAN/YENİ DÜNYA DÜZENİNDE İNSANSIZ HAVA SAHASI

YENİ DÜNYA DÜZENİNDE İNSANSIZ HAVA SAHASI

İlkel insandan çağdaş insana ulaşılana kadar geçen sürede insanın dünyaya bakışı ve onun üs-tündeki tahakküm isteği de değişti, gelişti. Başlarda temel besin maddelerine olan ihtiyaç giderek sanal ve içsel bir beslenme damarına bağlandı. Bunun en büyük nedeni hiç durmadan yoluna devam eden teknolojik gelişmeler olarak görünüyor fakat insan ufkunun sınırsız yapısı kendini yok etme pahasına üretmeye devam ediyor. Günümüz dünyası, hızla gelişen teknoloji ve sürekli değişen sosyal yapılarla dönüşüyor, şekilleniyor. Bu dönüşüm, insan yaşamını kolaylaştırıyormuş gibi görünse de beraberinde ciddi sosyal, psikolojik ve kültürel sorunları da getiriyor. Bireylerin ve toplumların düşünsel ve duygusal yapıları üzerinde derin etkiler yaratıyor. İnsanların yaşam biçimleri, yaratıcılıkları ve hatta varoluşsal anlam arayışları, modern dünyanın sunduğu sanal platformlar, sosyal medya ve “Yeni Dünya Düzeni” tarafından şekillendiriliyor. Dolayısıyla kültürel erozyon her geçen gün etki alanını genişletiyor.

Kültürel erozyon, toplumların tarihsel, kültürel ve değer temelli miraslarının aşındığı bir süreci ifade eder. Yani toplumsal değerlerin eriyerek kaybolması gibi düşündükçe tedirgin eden yoğun bir süreç… Günümüzde bu süreç, özellikle sosyal medya ve dijital dünyanın etkisiyle hız kazanmış durumda. İnsanlar, sürekli olarak bir algı yönetiminin içinde yaşıyor; bir yandan bireysel özgürlük diğer yandan kolektif düşünce yapıları, yerini bu yönlendirmelere bırakıyor. Sosyal medya, bireyleri yankı odalarında hapsederken halkın düşünme biçimini büyük ölçüde manipüle edebilecek bir güce sahip hâle geliyor. İletişim çağında doğru bilgiye ulaşmanın zorluğu, dezenformasyonun etkilerini daha belirgin hâle getiriyor.

Bu durum, insanlar arasında güven kaybına yol açarken aynı zamanda toplumları daha kutuplaştırıcı bir yapıya sürüklüyor. Gerçeğin anlamını yitirmesi doğruluğu ispatlanmamış ancak gerçeğin yerine kullanılması erkin işine yarayan algıya boyun eğiyor. Toplumu doğrudan ya da dolaylı yollarla etkisi altına alan algı bireyin iç dünyasını manipüle edebiliyor.

Algı yönetiminin bir diğer yansıması, psikolojik ve sosyolojik boyutlarda görülüyor. İnsanlar, sürekli olarak başkalarının düşüncelerine, davranışlarına ve beklentilerine maruz kalıyor. Bu da bireylerin kendi benliklerini sorgulamalarına, yalnızlık ve kaybolmuşluk gibi hisleri olumsuz etkileyen süreçlerle mücadele etmelerine neden olabiliyor. Psikolojik açıdan bakıldığında bireylerin düşünsel esneklikleri azalırken yaratıcılıkları da giderek taklitçiliğe dönüşüyor. İnsanlar, başkalarının başarılarını ve yaşam biçimlerini kopyalayarak kendilerini tanımlamaya çalışıyorlar. Ancak, bu taklitçilik, gerçek bir özgünlükten yoksun yaşamaya neden oluyor. Bunun sonunda ortaya çıkan “kötü taklit” insanı körelten ve düşünsel bir daralmanın habercisi olan bir olguya dönüşüyor. Yaşam alanları daralan insan düşün alanından da uzaklaşıyor.

Teknolojinin geldiği nokta, yapay zekânın hayatımızın merkezine oturmasıyla birlikte, insanın kontrol edilmesi ve yönlendirilmesi daha önce hiç olmadığı kadar kolaylaşmış durumda. Kapi-talizmin yeni bedende can bulması, dijital dünyada insanların veri olarak toplanması ve onların arzularının yönetilmesiyle pekişiyor. Yapay zekâ, sadece bilgiye erişimi kolaylaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda insanların düşünme biçimlerini, değer yargılarını ve toplumsal ilişkilerini yeniden şekillendiriyor. Yapay zekâ daha az insanla daha çok iş yapmanın kapılarını açıyor. İnsanı doğal yaşam alanından uzaklaştırarak sosyal çürümenin tetikleyicisi oluyor ancak bunun henüz yeteri kadar insanın umurunda olduğunu sanmıyorum. Bu noktada, kapitalizm kendi egemenliğini sürdürmek için teknolojiyi ve algı yönetimini etkin bir şekilde kullanıyor. İnsanlar, bu düzene dair farkındalık geliştirmediği için makinelerin ve sistemlerin ellerinde birer piyon hâline geliyor. Üzücü olan şu ki insanın varlığını sorgulayarak çağdaş dünyaya uzanan yolda yürüdüğü sanat ve yaratıcılık girişimleri de ne yazık ki sosyal medyanın tuzağına düştü.

Gelinen noktada bir zamanlar insanın varoluşsal sorularına cevap aradığı önemli alanlar olan edebiyat, resim ve sinema düşünsel alan olmaktan çok uzak bir noktada patinaj çekiyor. Üstelik günümüzde, bu alanlar da kapitalizmin eliyle yönlendirilmiş durumda. Sanat, insanı ufuk açmaya teşvik etmektense, daha çok mevcut düzene hizmet eden bir araç hâline geldi. Sinema ve edebiyat, toplumu şekillendiren düşünsel yapıları daha da pekiştiren, sıradanlaştıran ve insanları olumsuz bir şekilde etkileyen içeriklerle doldu. Bu içerikler, insanların yaşam becerilerini geliştirmenin ötesinde, onları varoluşsal sorunlarla yüzleştirmek yerine, çözüm sunmayan birer kaçış mekanizması hâline geldi.

Bugün karşılaştığımız sorunlar, çağımıza uygun, teknolojiyle iç içe geçmiş, kapitalist düzenin baskılarından beslenen bir yapıya bürünmüştür. Kültürel erozyon, algı yönetimi, dezenformasyon ve yapay zekanın etkisiyle şekillenen yeni dünya düzeni, insanların düşünsel ve duygusal derinliklerini tehdit ediyor. Bu sorunlar, insanları sürekli olarak yönlendirilmesi gereken, başkalarının söylemlerine ve arzularına tabi bir varlık hâline getiriyor. Yaratıcılığın ve özgün düşüncenin giderek taklitçiliğe evrilmesi, bireylerin yaşamsal becerilerinin zayıflamasına yol açıyor. Ancak, bu karanlık tabloyu aşmak hâlâ mümkün! Tabii, bunun için sanatın çeşitli dallarının, edebiyatın ve sinemanın gerçek anlamda toplumu dönüştürme gücü yeniden keşfedilmelidir. Toplumu toplum yapan değerlere yeniden yönelerek unutulmaya yüz tutan kültürel dinamikler canlandırılmalı, çağa özenmenin yerini yaratıcı ve analitik düşünce almalıdır. Bireyin ya da toplumun kendini gerçekleştirmesi desteklenmeli, kurtuluş ve refah burada aranmalıdır ki varlığımızı yarınlara bıraka-bilelim. Varoluşsal katmanlardaki sorunlar, ancak doğru bir anlayışla, derinlemesine bir düşünme süreciyle ele alındığında çözülmeye başlanabilir. “Yeni Dünya Düzeni”nin insansız hava sahasını değiştirmek bireyi kurtarmakla başlayacaktır. Bir insanla başlayacaktır yeniden dünya.