*KAPAKTA KULLANILAN TABLO UMRAN GÖKTÜRK‘E AİTTİR
EDEBİYAT, SANAT VE FELSEFE ÜZERİNE FENOMENOLOJİK DÜŞÜNCELER
Estetik yaklaşımlar çoğunlukla sanat fenomeninin ana ve tek somut öğesi olan sanat yapıtını ve onun kendine özgü yapısını pek hesaba katmamaktadır. Kanımca bu ifade sanat yapıtını onun kendine özgü yapısıyla yani kendiliğiyle özleştirmek içindir. Bu bize eserin özgünlüğünü anlatır. Mesela kitabın kendiliğini algılamak isteyen her kişi farklı algılayabilir. Çünkü kendiliğiyle ilgili çözümlemesi gereken farklı bakış açılarına sahip olacaktır. O zaman kişiler kendilik problemlerini çözmeye çalıştığında eserinde kendiliği o ölçüde ortaya konabilir. Bu fenomenolojik bir yaklaşımdır. Çünkü kişiler bu yaklaşımla kendi özüne ulaşmaya çalışır. Ve bu öze ulaşma çabası ile eser aracılığıyla özsel yani kendilik yapısının kavranması, yapıtla bağlantı kurulması sağlanmış olur. Bunun içinde bu sanat yapıtları birer araçtır. Bütün sanat yapıtları bu haliyle kollektife hizmet eder. Çünkü kişi birey olma halini böyle kazanır. Bu şekilde kendiliğin- den çıkan özsel yapı bir başkası için de keşfetme aracı olur. Bu keşif aslında eserin ötesine geçme yoludur. Ve meta sembolüdür. Bizim için meta bilinç düzeyinin ortaya çıkabilme derecesidir. Burada kendilik nesnesinin psikolojik ve felsefi olarak tanımlanmasından hareket edilir. Ayrıca sanat yapıtının bir kendilik nesnesi olarak kavramsal araştırılmasına girilmektedir. Bu ise fenomenolojik bakıştır. Burada bahsedilen kendilik, hakikat anlamında kişinin kendiyle kurduğu ilişkidir. Bu ilişki aynı zamanda fenomenolojik ilişkidir.
Eser ve Felsefi Sorgulama
Foucault’da kendilik, birey tarafından bir sanat yapıtı gibi üzerinde sürekli didinerek özenle yaratılması gereken kendi varlığıdır. Kohut’a göre kendilik, nesneleri üzerinden yürütülen bir araştırma ve yorum sürecidir. Kendilik nesnesi dış dünyadaki nesnelerin bireyin iç dünyasındaki anlam ya da karşılıklarını (temsillerini) anlamak için kullanılan kavramdır. Bebek ve çocuk için kendilik nesnesi anne, baba, öğretmen olabilir. Yetişkinlerde bu heykel, resim, kitap, sanat yapıtı, buluş vs. olabilir. Ayrıca çeşitli kültürel ve toplumsal nesneler olabilir. Eğer biz kendilik konusunda düşünmeyi öğrenebilirsek varlığa dair hakikati temsil eden yeni nesneler yeni yapıtlar oluşturabiliriz. Bir başkasıyla bu hakikat ilişkisini derinleştirebiliriz. Bu derinlik ise her an yeniden kurulan evrende kendiliğin farkında olup uyumlanmayı sağlar.
Burada “Genesis ve Saklı Gerçekler” kitabımdan bir alıntı ile devam etmek istiyorum.
“Düşünmek Varlığın İşaretidir.”
İşte insan kendiliği üzerine bu fenomenolojik çalışma yapmaya başladığında düşünsel dünyası değişecektir. Bu sayede atomik değişimlerle bedensel olarak da değişmeye adaydır. Bu psikolojik yaklaşımlar da kişinin kendilik deneyimlerinden düşüncelerini iyileştirme yolunu açabilir. Bu da kuantum düzeyde atomik düzeyden başlayarak alışkanlıkların değişmesiyle özüne ulaşma deneyimi olacaktır. Kişi böylece kendi hakikat deneyiminde yaratılışını ve Tanrı’yı da sorgulayacaktır. Ve böylece kurulan özsel ilişki, etik, ahlaki estetik, sanatsal vs. alanlar açısından kendilik nesnelerinin kişideki temsillerinin değişimiyle sonuçlanacaktır. Bu ise kişinin kendini kendinden yeniden yaratması için bir yoldur. Ve kişinin hakikat amacının fenomenolojik olarak bir başkası içinde keşfetme aracı olma sebebi olacaktır. Bu anlamda sanat yapıtına yorum yapan kişi bir fenomolojist olmalıdır. Yani hakikat arayışı içinde olmalıdır. Hatta bu eserdeki (mesela yazıda) hakikat nedir? sorusu belki de fenomolojistin soracağı sorudur. “Yazar kim? Yazar ne yapıyor? Yazar nasıl yapıyor?” bakış açısı fenomolojistin bakış açısıdır. Kişi bir eseri okurken “ben bu eserde kimim, bu eserde ben neyim, bu eserde ben ne yapıyorum” sorularını sorarak özsel bir tartışma açabilir.
Peki, Burada Ne Yaptım?
Şimdi ben yazar açısından okuyan olarak kendi açımdan bu soruları sordum. Cevapları not aldım. Burada bu anlayış özsel bir arayış olacaktır. Bu aynı zamanda gerçeklik arayışı olacaktır. Bu adımdan sonra tekrar bu eserde “gerçek nedir” sorusunu sorarsak tinsel bir arayışa, öze doğru gidebiliriz. Burada özsel olarak bilimsel, sosyal, kültürel, etik, estetik, ahlaki vs. boyutlara yeniden bakıyoruz. Bir nevi eserin ötesine geçerek yeniden kurgulayarak tanımlama yapıyoruz. Burada aynı zamanda metafiziksel değerlendirme yaptığımızı söyleyebiliriz. Böylece yeni somut bir kurgu yaparak soyut olan benliği evrensel bilinç düzeyine taşımaya çalışıyorum. Kendilik burada sır kapısı. Bu kapı ancak bu şekilde bir fenomolojist yaklaşımla aralanabilir. Ve tüm varlıklar kendilerinde var olan yaratma gücüyle tanışır. Ve diğerini tanıştırırlar. Böylece kişi ürettiği yoluyla varlığının anlam arayışı ile tanışmış olur. Bu anlam arayışı bu andan sonra tin ile beden, bilinç dışı ile bilinç, mantık ile sezgi, özne ile nesne arasında bir yolculuk olacaktır. Böylece varlığında bir anlam arayışına çıkan önce kendiliğin sırlarını aralarken yeni yaratmalarla tanışacaktır. Bu hiç bitmeyecek olan yorumlar kişinin kendisinde tamamlanmasa da ona ulaşan başka kendiliklerle tamamlanmaya dair bir katkı sunacaktır. Sonuçta ben evrensel bilince yani bütüne hizmet etmiş olacağım yaptığım ürünle, yapıtla.
Burada evrensel bilince hizmet etmeye çalışmak, bir diğeriyle bağ kurmanın yoludur. Evrende her şey birbirine bağlıdır. Bu tarz fenomolojist çalışmalarda özsel tartışmalara yorumlara yol açar. Bu tarz yorumlarında başka birinin yorumuna sunulması gerçekliğe giden yoldaki bir arayıştır. Biz bunun dışında kaldığımızda kendilik bilinci akışa uyumlanamaz ve birbirimizle bağlantı kuramayız. Bu bağlantıdaki kopukluk ise evrensel bilincin zaman içindeki akışını engeller. Ve çoğu zaman hem kendimizde hem de başkasında sıkıntılar oluşur. Zaten burada fenomenolojik bakışla eser verme ve bu eserleri yorumlama aşkı birbirimizle kurduğumuz ilişkilerin anlaşılması içindir. Bu anlaşılmazlık evrende ve dünyada sorunların ortaya çıkmasının nedenidir. Ancak Husserl’ın ifade ettiği gibi başkalarının ‘Ben’i sorununu çözmeye çalışmalıyız. Evrensel bilinç akışıyla bütüne hizmete gitmek kanımca ancak bu şekilde mümkün olabilir. Diyebiliriz ki anlam ‘ben’ le başka ‘ben’ lerle kurulur. Burada fenomolojist bu bakışla bireyden birlik bakışına ulaşmaktadır. Yine burada fenomenolojiye göre eleştiri yapmakta gerçeklik adına bir yorumdur. Çünkü bir gerçek arayışı başka bir gerçeklik doğurur. Bu da başka bir öz arayışıdır. Asıl arayış da gerçeklik olarak gördüğümüz şeydeki özü aramaktır. Bu da sürekli var olma çabasıdır. Yani evrenin bütünlüğü içindeki akışın yenilenmesidir. Burada başkasının ‘ben’ini nasıl deneyimlerim? Analoji yaparsam şöyle diyebilirim. Benim düşündüğümü başkası da düşünebilir. Farklı olarak başka ne düşünebilir? sorusunu sorabilirim. Aslında burada ben hangi kavramlar üzerine çalışıyorsam ona ait ilk düşüncelerimle başlıyorum. Sonra başkası ne düşünebilir? sorusuna geldiğimde sezgilerimi güçlendirmeye başlıyorum. Bu bir nevi kendi perspektifini geliştirmedir. Dünya işlerine bir pencere açarak çalıştığın kavramlar üzerine, varlıklar üzerine genişletilmiş bir araştırmadır. Eseri yazan ve yorumlayan aynı kişi ise bu kişinin kendi bakış açısına katkıdır. Eseri yapan ve yorumlayan farklı ise eseri yorumlayan kendini eser sahibinin yerine koyar. Asıl gerçek ne sorusu burada yeni bir gerçekliğe neden olacak en apaçık düşünceler fenomenoloji ile ortaya konacaktır. Bu durumda etik, estetik, bilimsel, felsefi, psikolojik vs. açılardan doğrulanabilirliği arttıracaktır.
Diyebiliriz ki fenomenoloji ile öze bakma çabası yazı, resim vs. alanlarda kendimize yeniden bakabilmektir. Bu çalışmayı gerek kendi eserimizle gerekse izlediğimiz başka eserlerle gerçekleştirebiliriz. Bu adımlar da kendimize ulaşma çabamızın bir sonucudur. Sizin yazı ile ilgili yorumlarınız da hiç başlamamış olanlar ya da adım atanlar için de bir araçtır. Bundan sonraki yazılarımızda bu çabamız devam edecektir.