DÜELLO
Bir kelebek, tiranları düelloya dâvet eder! Fırlatmıyor yüzlerine beyaz eldivenlerini,
alınları ak değil çünkü. Kızgın bir boğa gibi soluyarak, atıyor beyaz eldivenleri yere!
Beklenmeyen bir meydan okumayla,
“en yürekli, en cesur olanınız çıksın karşıma” diyor.
Hey zâlimler orada mısınız?
Yarattığınız soysuz düzenin şarlatanlarını,
kahraman geçinen piçoğlu piçlerini,
düelloya dâvet ediyor bir kelebek!
Paçavra uygarlığınızı düelloya dâvet ediyor bir kelebek!
Baharındayım hayatımın demeden,
neşenin şarkısını söylemeden! Geleceği, beyaz saçlara bürünmüş emekleri
hayâl bile edemeden!
Henüz aşkı yaşamadan, fısıldamadan tatlı sözler,
ah, yaşayarak belki küçük küçük düşlerde sevdasını ve ah, özlemlerin şarkılarıyla
yetinerek,
fedâya hazırdı kelebek kardeşlerinin geleceği için kendini!
Fırlatmıyor yüzünüze beyaz eldivenlerini,
alnınız ak değil çünkü.
Ey tiranlar, ey şeytanın seçkin piçleri,
ey zâlimler toplamı, ey kendi safsatasında boğulan insan sürüsü!
“Sizin olan her şeyi reddediyorum” diyor bir kelebek!
“Dostlarım hele sen bir dur diyorlar bana! Tatlı tatlı uç, güzelliğinle büyüle doğayı!
Neşelensin evren, sevinçlensin seninle ruhumuz, sana düşen görev bu!
Bize bırak diye haykırıyor arılar!
Kaplar göklerini, milyonlarcamız üşüşür, sokarız güneşlerini,
geldikleri gibi giderler karanlığa!
Yıldızlarını avlarız diyor çocukların sapanları, bir ayı, pençem diyor sersemletir dünyalarını,
bir aslan, kükreyişimle saklanırlar fare deliğine!
Doğa sandığınızdan daha fazla tanıyordu sizi,
korku ve güvensizlik üzerineydi insanlık düşmanı uygarlığınız!
Ah, ne kadar farklıydı biz kelebeklerin dünyası.
Bir gülüş yeterdi oyunlarımıza, bir tatlı söz gönül alışlara. Dişilerimizin şarkısı yeterdi
yüreğimizin fırtınalarına.
Kanat çırpışlarımızın dili, anlatırdı gizemli duygularımızı!
Sevgi yeterdi açlığımıza
ve sözcüklerin yerini çiçeklerin renkleri alırdı!
Gerçeği anlamaya kara kışlar yeterdi, anamızın eğirdiği ışık bilincimize ve alın terimize yeterdi.
Fırlatmıyorum yüzünüze beyaz eldivenlerimi,
alnınız ak değil çünkü.
Varsın kaybolan eski yazmalar, kaybolmayan yazmalar sizin olsun,
kiliselerde, müzelerde, bir şaşkının duvarına her nasılsa düşmüş olan ışıklar,
bütün gölgeler, bütün resimler, freskler, ikonlar sizin olsun!
Yanan İskenderiye Kütüphanesi ve bütün kentlerin kütüphaneleri!
Bilgeliğimizden süzülen her ışık, gölgelerde tadını çıkardığımız
söylenceler ve mağ’ralardaki o ilk, o en eski,
oerişilmez çizimler yeterdi bize
ve her zaman yeniden başlamaya.
İnandığımız, gülünçlüğümüz olsun, ne gam!
Bilgi de, emek de oyasını işler göğümüze,
aşılmaz us’lar sizin olsun!
Küçük, basit deneyimler, sıradan çıkarsamalar;
ve ah, küçümseme, kınama bilmez hâller bize.
Ve güneş parlarken;
terli aşk oyunlarımızı kızgın otların arasında yaşar
ve düşlerimiz; çiçekler evimiz olduğu yerde
dökülürdü dudaklarımızdan!
Tanrı’nın gizemli eli hep bizimleydi.
Anlıyor musunuz şimdi, kelebeğin rengârenk kanatlarını neyin yarattığını?
Bir yanda tanrısal işçilik,
diğer tarafta, o renkler içimizdeki özden akar yeryüzüne!
Ey zalimler toplamı, ey kendi safsatasında boğulan insan sürüsü!
Sözlerim sizin kulaklara ulaşmaz, dertleşme bizedir!
Ah, tutamıyorum kendimi, yükseliyor göklere tiradım!
Korkmayın, düello için seçtiğim silâh nükleer değil.
Korkunç silâhlar, size yakışan korkaklığın güvencesidir.
Süsüdür, ödülüdür.
Öylesine dehşet yok edişler sizin gerçeğiniz.
Kuşların
türküleri yeter sizleri zımbalamaya, avlar ötüşleri sizi, sürükler geldiğiniz yere,
karanlıklar ormanına, korkular ormanına!
Batan güneşin külleri, doğanın suskun dudakları ve ceylânların
gözlerindeki nâzenin erinç yeter paçavra uygarlığınızı
tuzla buz etmeye!
Yeter sizi ürkütmeye, nefretsiz kurulan saatlerimizin tik takları.
Yeterdi size, vermekten korkmayan,
çalışmaktan korkmayan can yüreğimiz!
Bakışların güzelliği süslerdi inci yerine kuğuların boynunu
ve yeterdi sizi kör etmeye!
Küçük kirpicik durdu durdu, iyi ama abartmıyor musun gücünü,
bir güzel kelebekçiksin sen. Kelebekçiksin ha?
Cezbemle alırım akıllarını başlarından,
güzelliğimle soluklarını keser, mıhlarım onları!
*Yazarın: Yalanın Mâsûmiyeti Üzerine Kitabından