NAZAN ARISOY/BENCE DE SENECA

BENCE DE SENECA

Hazır yeni yılda umutlar, beklentiler, hedefler ve planlar listesi yenilenmişken aramaktan vazgeçmediğimiz, bir türlü tanımlayamadığımız şu “Mutlu Yaşam Üzerine” konuşalım.

“Tatmin mi, Mutluluk mu?”

“Mutluluk nedir?” Bu soruyu sormayan var mıdır? Yüzyıllardır filozofların, yazarların ve aslında hepimizin zihnini meşgul eden bu soru, bugün hala yanıtsız görünüyor ancak Seneca’nın rehberliğinde, mutluluğu tanımlamanın ötesine geçebiliriz. Antik Roma Stoacı’larından biri olan Seneca, bu soruya yanıtını yaşamın her alanında yankılanan bir rehberlik olarak sunar: “Mutluluk, erdemli bir yaşam sürmekle mümkündür ve bu yaşam, doğayla uyum içinde olmalıdır.” der.

Virginia Woolf’un yaşam öyküsünü anlattığım “Sonsuzluğun Hüzünlü Kraliçesi” kitabımda mutluluk tanımına ilişkin bir bölüm var. Alıntılayarak fikrimi paylaşmak isterim: “Hepimizin en mutlu olduğu an, tatmin olduğumuz andır. Bir işçi maaşını aldığında, bir anne bebeğini sağlıklı bir şekilde kucaklayabildiğinde ya da bir çocuk istediği hediyeye kavuştuğunda… Mutluluk, beklentilerin karşılık bulmasıdır, ancak yaşam; arayış, bekleyiş ve vazgeçişlerden ibarettir. İnsan anlaşılabildiğine, sevildiğine ve güvende olduğuna inandığında da mutludur. Tatmin edilmişler mutluluğu tanımlar. Tatmin olmadan önce her insan beklenti ve arzuların içinde kaybolmuştur ve bu kayboluş arayışı gerektirir. Arayış ise tatmin beklentisini… İnsan tanımlamanın değil anlamanın anlamlandırmanın peşinde olursa mutludur. Uzun zamandır mutluluğu tanımlamak yerine, yaşamın doğal akışına inanmayı seçtim ve bu beni hafifletti. Tavsiye ederim.”

Seneca, “Roma Stoası” veya “Yeni Stoa” olarak bilinen düşünce ekolünün üç önemli kurucusundan biri olarak kabul edilir. Bu öğreti, insanı bir irade varlığı olarak tanımlar ve Seneca’nın yaklaşımı, akıl ilkeleri ile iradeye dayansa da kimi zaman derin duygusallıkla harmanlanır. Stoacılık, Helenistik dönemde Kıbrıslı Zenon tarafından M.Ö. 3. yüzyılda Atina’da kurulan bir felsefe ekolüdür. Adını Zenon’un derslerini verdiği Stoa Poikile (Resimli Revak) adlı yerden almıştır. Ekole göre felsefe; bilgelik aşkı ve arayışıdır. Filozofun en önemli görevi ise, insanları eğitmek ve yaşamlarını anlamlandırmalarına rehberlik etmektir. Seneca, felsefenin mantık, ahlak ve fizik olmak üzere üç temel alana ayrılması gerektiğini savunur ve bu alanları kuramsal görüşler yerine pratik bir yaklaşımla ele almayı tercih eder. Mantık, ona göre, akla dayalı bir felsefenin temel taşıdır.

Stoacılık, bireyin yaşamını doğayla ve evrenin düzeniyle uyumlu şekilde sürdürmesini amaçlayan bir düşünce sistemidir. Temel prensipleri arasında erdem, akıl, doğaya uygun yaşam ve duyguların kontrolü yer alır.

“Doğaya Uygun Akışta Kalma Sanatı”

Doğaya Uygun Yaşam Nedir? Stoacılara göre doğa bir düzen ve akıl ilkelerine göre işler. İnsan, akıl sahibi bir varlık olarak doğanın düzeniyle uyum içinde yaşamalıdır. Naturam sequi yani doğayı izle… Mevsimler ve doğanın kutsal düzeni akıştadır. Biz insanların direnç göstermek, mücadele vermek gibi kavramları ya da daha iyi- ye sahip olma arzusu, doğada yoktur. Olması gerekenler, olması gerektiği şekilde, olması gereken zamanda yaşanır. Seneca, doğaya uygun yaşama idealini vurgular. Bu, sadece çevreyle değil, aynı zamanda insanın kendi doğasıyla uyum içinde olması anlamına gelir. Doğaya uygun yaşamak insana hem iç huzurunu hem de gerçek mutluluğu getirir çünkü insan, doğanın bir parçası olduğunu hatırladığında kaygılarından sıyrılır.

Peki, ya Erdem ve Mutluluk? Stoacılar, mutluluğun erdemden kaynaklandığını savunur. Erdemli bir yaşam, kişinin ahlaki değerler ve akıl ilkelerine göre yaşamasıyla mümkündür. Seneca’ya göre erdem, mutluluğun hem kaynağı hem de koruyucusudur. İnsan aklını ve iradesini rehber edinerek tutkularının kölesi olmaktan kurtulur ve özgürleşir. Erdemli bir yaşam, sadece kişinin bireysel mutluluğuna değil, aynı zamanda topluma da hizmet eder. Cesaret, adalet, ölçülülük ve bilgelik gibi erdemler, insanın ruhsal ve toplumsal gelişiminin anahtarıdır.

Mutluluğa dair… Seneca’nın “Mutlu Yaşam Üzerine” adlı eseri, mutluluğun hangi koşullarda elde edilebileceğini ve bu mutluluğun nasıl sürdürülebileceğini tartışan, derin ve ilham verici bir metindir. Eserin ilk bölümü, Seneca’nın kardeşi Gallio’ya hitaben yazılmıştır ve mutlu bir yaşamın esaslarını, doğaya uygun bir yaşam anlayışı çerçevesinde ele alır. İkinci bölüm olan “Yaşamın Kısalığı Üzerine” ise arkadaşı ve kayınpederi Paulinus’a ithafen yazılmış ve zamanın kıymeti, doğru bir şekilde nasıl kullanılacağı üzerine yoğunlaşmıştır.

Bu iki metin, Stoacı felsefenin özünü yansıtır. Seneca, “Herkes mutlu yaşamak ister, ancak yaşamı mutlu kılan şeyin ne olduğunu görmek konusunda zihinleri kördür.” der. Bu ifade, mutluluğun evrensel bir arzu olmasına rağmen insanların bu arzuyu nasıl gerçekleştireceklerini anlamakta çoğunlukla başarısız olduklarını vurgular.

Mutluluğun sırrını açıklarken şu formülü verir: “Kendi doğasıyla uyumlu olan ve başka hiçbir yolla elde edilemeyen yaşam, mutludur: Öncelikle zihnimiz sağlıklı olmalı ve kendi sağlığını kalıcı bir şekilde elde etmiş olmalı, sonra cesur ve dinç olmalı… Talihin armağanlarından faydalanıp onların kölesi olmayan bir karakterde olmalı…” der.

Seneca’ya göre ahlak nedir? Önemi nedir? Ahlak, Seneca’ya göre soyut bir kavram değil, yaşamın tam merkezindedir; insanın davranışlarının ve eylemlerinin kökenini oluşturur. Ahlak, duyguların kontrolünü yapabilmekle sürdürüle- bilir hale gelir.

“Duygular ve Akıl: Stoacıların Dengesi”

Duyguların Kontrolü Mümkün mü? “Stoacılık, duyguların insanı kontrol etmesine karşıdır. Aşırı hırs, korku veya haz gibi duygular, aklın rehberliğinde yönetilmelidir. Seneca, ‘İnsan hazza üstün geldiği gün, acıya da üstün gelecektir,’ diyerek bu dengeyi vurgular.

Birçok inanç kültüründe Stoacılığı destekleyen öğretiler vardır. “Bir olalım, iri olalım, diri olalım. Eline, beline, diline sahip ol, incinsen de incitme. Her ne ararsan kendinde ara. Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı hak et.” sözleriyle bütün insanlığı hoşgörü, sevgi, barış ve kardeşliğe çağıran Hacı Bektaş-ı Veli, yüzyıllar öncesinden bugünlere ışık olmayı sürdürüyor. Eline, diline ve beline hâkim olan insan, sakin ve mutlu yaşar zaten… Öyle değil mi?

“Özgürlük, Kader ve Ölüm” dediğimizde stoacılar ne diyor? Stoacılar, her şeyin bir neden-sonuç zinciriyle belirlendiğine inanır; ancak birey, olaylara verdiği tepkilerde özgürdür. Özgürlük, insanın dış koşullara bağlı olmadan aklıyla yön verdiği bir yaşamın ödülüdür. Kader bana göre bir tane değildir; şekillenir, dönüşür, gelişir. Kader, tercihlerimizden olma bir yaşam tablosudur. Yaşamı kaosa çeviren, çelişkiler ve çatışmalar yaratan insan, kendi yarattığı güçlüklerle mücadele ederken “hayat zor” der; üstelik hayatı zorlaştıranın kendisi olduğunun farkında olmadan…

Seneca, insan ruhunun tinsel veya soyut bir varlık olmadığını, aksine ince unsurlardan oluşan bir doğaya sahip olduğunu ifade eder. Ona göre, insanda tanrısal bir öz bulunur ve ölüm, bu özün geçici olarak farklı bir varlık düzlemine geçişidir. Ruhun ölümsüz kaynağına geri dönmesi, yaşamın sona ermesi değil, sürekliliğinin bir ifadesidir. Bu nedenle, ölüm korkulacak bir son değil, doğanın bir parçası olarak kabul edilmelidir.

“Kendine Yetme ve Bağımsızlık” konusuna gelirsek; stoacı düşünce, bireyin dışsal koşullara bağımlı olmadan, kendi içsel değerlerine dayanarak yaşamayı öğütler. Mutluluğu dış dünyada değil, kişinin kendi iç dünyasında aramasını önerir. Şu mutluluk arayışı, bekleyişler olmasa, hayat daha huzurlu olacak gibi görünüyor. Ne dersiniz? Seneca, kalabalıklara güvenmenin tehlikelerini ele alır. Kalabalıkların genellikle yanlış tercihler yaptığını söyleyerek şu önemli uyarıda bulunur: “Bu taraf daha kalabalık” diyerek seçilecek taraf için: “Daha kötü olan taraf budur. İnsani durumlar, çoğunluğun daha iyi şeyleri tercih edeceği kadar iyi işlemiyor, en kötü tercihin kanıtı kalabalığın kendisidir.” der. Kalabalıktan uzaklaşmanın ve içsel bir geri çekilmenin önemine dikkat çeken Seneca, şu sözleriyle ifadesini destekler: “Bir insan kendi ruhuna derin bir nefes alma ve kendine çekilme imkânı tanırsa, (ah bu insana nasıl da işkence gibi gelir…) gerçeği kabullenecek.”

Bir de “had bilme meselesi” var. İnsan, maalesef kendi ruhsal aynasına bakmadan diğer insanların kusurlarına bir büyüteçle yaklaşıyor. Kimse, kendi yansımasını yaşadığının bilincinde değil. ‘Bence de Seneca’ dediğim bir bağ daha kurdum. Seneca’nın kitabındaki şu sözlere bir bakın derim:

“Zaman: En Değerli Hazine”

Zaman nedir? Neden önemlidir? Seneca, zamanın en değerli kaynak olduğunu ve çoğu insanın bunu anlamadığını vurgular: “Zaman, tüm kaynakların en değerlisidir ama insanlar onu boşa harcar.” Ona göre doğa, insanlara önemli olanı gerçekleştirmek için yeterli zamanı vermiştir. Seneca, bilge insanların zamanı diğer tüm kaynaklardan üstün gördüğünü ve onu bilinçli bir şekilde kullanmaya odaklandığını belirtir. Bu kişiler, dışsal etkenlerin kontrolünden kurtularak kendilerini içsel bir anlam arayışına adar ve yaşamlarını bilinçli bir şekilde şekillendirirler. Anlamlı bir iç gözlem ve planlı bir yaşam, bu değerli kaynağın doğru bir şekilde değerlendirilmesini sağlar. Ona göre zaman, elle tutulamayan bir varlık olduğu için genellikle göz ardı edilir ve başkalarına kolayca teslim edilir. Para, mülk gibi somut şeyleri korumak için büyük çaba gösterirken zamanı gerektiği gibi değerlendirmemek, insanları anlamsız bir hayat sürmeye iter. Seneca’nın bu görüşü, sadece bireysel mutluluk için değil, aynı zamanda daha dengeli ve tatmin edici bir yaşam için de güçlü bir rehber sunar.

Bana göre de insanın en değerli hazinesi şüphesiz, sağlık ve zamandır. İkisi de korunması gereken kutsallıktadır. Zamanı ne için kiminle harcadığımızın bilincinde olmak, yaşam filmimizi anlamlandıracaktır. Aradığınız o gizli mutluluğu aramaktan vazgeçin, gereksiz zaman kaybı olmasın. “Ben O’yum” kitabında Nisargadatta Maharaj’ın dile getirdiği gibi; ne olmadığımızı bulursak ne olduğumuz ortaya çıkar. Ne olduğunu bilen insan da zaten olmuş, tam; yani mutlu insandır. “Mutluluk bir hedef değil, bir yaşam biçimidir. Kendi doğamıza ve evrenin akışına uyum sağladığımızda mutluluk zaten bizi bulur. Seneca’nın rehberliğiyle mutluluk peşinde koşmak yerine ona yer açmayı öğreniyoruz. İşte bu yüzden, bence de Seneca.

Mutluluk, belki de yanlış yolculukta peşinde olduğumuz, gereksiz yorgunluk yaşadığımız bir yoldur. Belki de güzergâhları yeniden değerlendirmek lazım. İrade, insanın en mükemmel çalışan navigasyonudur. Hayat, her anı planlamaya çalıştığımız karmaşık bir denklem değil, akışında anlam bulduğumuz bir hikâyedir. Seneca’nın öğrettiği gibi mutluluğu doğanın düzenine ve kendi içsel doğamıza uyum sağlayarak bulabiliriz. Stoacı felsefenin özünde yatan bu sade ama güçlü gerçek, modern insanın karmaşık dünyasında bir pusula işlevi görebilir. Doğa bize mevsimlerle, akıl bize bilgelikle rehberlik ederken mutluluk, arkasından koşulacak bir şey değil, zaten içimizde var olan bir huzur olarak belirir. Yeni bir yıl, bu huzuru fark etme ve hayatımızı yeniden anlamlandırma fırsatıdır ve belki de tüm mesele, durup şu soruları sormaktır: Gerçekten neye ihtiyacım var? Ben kimim? Kim olmanın peşindeyim? Kimin mutluluğunu kendi mutluluğum zannediyorum? Kimin hayatını yaşıyorum?

Soruların cevaplarını bulduğunuzda eminim yaşam rotanız yeniden oluşturulacak.