BAROK DÖNEMİ VE REMBRANT İNCELEMESİ
Barok dönemi 16.yüzyılın ortalarından, 18.yüzyılın ortalarına kadar Avrupa sanatına hâkim olan bir üsluptur. Kelimenin kökü olan ‘barrueco’ İspanyolca’da ‘işlenmemiş iri inci’, ‘muntazam olmayan inciler’ anlamına gelir. Düzenli ve kurallara bağlı Rönesans sanatının yerini tutan tarz, sanat dünyasına büyük bir serbestlik, heyecan ve taşkınlık dolu çizgiler getirmiştir. Barok üslubunun 18.yüzyılda aldığı daha kaba ve sert tarza ise ‘rokoko’ denir.
Rönesans’ın toplumsal ve ekonomik bunalımına karşı bir tepki olarak İtalya’da ortaya çıkan barok üslup, soyluların kültürel ve sanatsal alanda egemenliğini ilân ettiği bir tarz olmuştur.
Bu tarz, öyle çeşitli etkiler altında meydana gelmiştir ki uzun müddet çok ağır eleştirilere uğramıştır. Mimarlık için “Temelsiz ve şekilsiz” resim için “Çirkin ve ağır” heykelcilik için de “Boş ve karışık” denilmiştir.
Barok üslubu, Avrupa’nın özellikle Katolik ülkelerine; İtalya, İspanya, Portekiz, Avusturya, Güney Almanya, Belçika ve Latin Amerika’ya yayılmıştır.
Barok Dönemi Heykelcilik ve Resim Sanatının Özellikleri
Bu dönemde, Rönesans’ın normal ve güzel insanının yerini etli kadınlar, dolgun kızlar ve gençler, kahraman tavırlı insanlar, titrek, buruşuk derili ihtiyarlar almıştır. İnsanların iç dünyasını ve ruh hallerini aksettirmek ön planda idi. Kahramanlar daima sevimli ve zariftir. Çirkine pek az yer verilmiştir.
Heykel alanında insanın bütün ruh halleri büyük bir sadakatle verilmiştir. Elbise kıvrımlarının vücut hareketine uyduğu görülür. Heykel topluluklarının dramatik bir ifadesi vardır. Barok heykelciliğini İtalya’da Bernini, Alessandro Algardi, İspanya’da Gregorio Hernandez ; Fransa’da Pierre Puget, Almanya’da Andreas Schlütter temsil etmişlerdir. Barok tarzı resimde, büyük ışık ve gölge tezatları hâkimdir. Konusunu mitolojiden, Kitab-ı Mukaddes’ten almış eserler büyük bir yer tutmuştur. Barok resminin başlıca temsilcileri İtalya’da Annibale Caracci, Fransa’da Nicolas Poussin, Hollanda’da Rembrandt, Rubens, aslen Flaman olup, İngiltere’de çalışan Anthony van Dyck’tır.
Büyük ölçüde olmamakla beraber, Avrupa edebiyatı ve musikisinde de Barok üslubunun etkileri görülmüştür.
Barok resmi hem renk hem de ışık-gölge estetiğine dayanır. Bu dönem resimlerinde konu olarak dinsel ve mitolojik konular, portreler, manzaralar ve günlük yaşam işlenmiştir.
Barok resim sanatında savrulan, uçuşan, hareketli figürler eğri çizgiler (S ve C gibi) oluşturacak şekilde resim yüzeylerine yerleştirilmiştir. Resimlerde özellikle kırmızı, kahverengi ve tonları kalın fırça vuruşlarıyla kullanılmıştır.
(A. Turani – Sanat Tarihi Terimler Sözlüğü)
REMBRANDT VAN RİJN’İN (1606-1669) YAŞAM ÖYKÜSÜ

Hollanda’nın en büyük ressamı ve yaşamış tüm ressamların en büyüklerinden biridir.
Rembrandt, 1606 yılında, üniversite kenti olan Leiden’de, varlıklı, değirmenci bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Üniversiteye yazılmış ama çok geçmeden ressamlık uğruna öğrenimi bırakmıştır. İlk çalışmalarından bazıları, çağdaşı bilgili kişilerce çok övülmüştür. 25 yaşında, kalabalık bir ticaret merkezi olan Amsterdam’a gitmek üzere Leiden’den ayrılmıştır. Çok hızlı bir süreçte, portre ressamı olarak üne kavuşmuştur. Varlıklı bir ailenin kızıyla evlenip çalışmalarına hız vermiştir. Durmak bilmeyen bir çalışma içinde, sanat yapıtlarını ve ender şeyleri derlemiştir. İlk eşi 1642’de öldüğünde, kendisine miras olarak epeyce mal mülk kalmıştı. Ancak, ünü gittikçe azalmış, yine borca batmıştır. Alacaklılar evini satıp eserlerini açık artırmaya çıkartmışlardır. İkinci eşinin ve oğlunun yardımlarıyla tam yıkımdan kurtulmuştur. Eşi ve oğluyla anlaşmış, onların sanat eşyası ticaretiyle uğraşan şirketine görevli olarak girmiştir. Bu yolla, son başyapıtlarını yaratmıştır. Ne var ki ona bağlı bu iki dost, ondan önce ölmüşlerdir. Kendisi de 1669’da ölünce birkaç yırtık pırtık giysiyle mesleki araç gereçten başka bir şey bırakmamıştır geriye.
Ernst Gombrich; “Monna Lisa” bile sonsuza dek gülümseyemez. Oysa Rembrandt’ın üstün portrelerinde kendimizi gerçek insanların karşısında buluruz. Onların ılıklığını, ilgi gereksinmelerini, yalnızlık ve acılarını duyumsarız. Rembrandt’ın öz portrelerinden çok iyi tanıdığımız bu keskin ve değişmez bakışlar, her hâlükârda insanın yüreğine işleyebiliyordu. Yunanlıların ‘ruhun etkinliği’ dediği şey üzerine Rembrandt’ın nerdeyse olağanüstü diyebileceğimiz bilgisi; Shakespeare gibi, her insan örneğinin en derin gizliliğine girebilmiş; böylece, her bir örneğin en değişik durumlardaki davranışını sezinleyebilmiştir. İşte bu doğa vergisidir” demiştir.

“Belşazzar’ın Ziyafeti” (Rembrandt’ın Babil’in son kralı Belşazzar’ı resmettiği büyük ebatlı yağlı boya tablosudur. Eski Ahit’te anlatılan ve dinî resimlerde nadir olarak seçilen Belşazzar’ın Şöleni konusunu işlemiştir. Resimde hikâyenin kargaşalı bir anı gösterilmektedir).
Rembrandt, sanat eserleri ile sanat tarihine adını altın harflerle yazdırmış bir Barok dönemi sanatçısıdır. Bu nedenle, Rembrandt’ın sanatı yalnızca döneminde değil, sonrasında da büyük bir ilham kaynağı olmuş ve günümüze kadar değerini korumuştur.