VAKA
Altan televizyonun karşısına kurulmuş, elinde birası, heyecan içinde penaltı kararının sonucunu bekliyordu. Televizyonun sesi o kadar yüksekti ki tribünlerdeki kalabalık adeta salonun içinde zıplıyordu. Aynı anda kapının zili çaldı. Kimse duymadı. Zile tekrar ve bu defa ısrarla basıldığında Altan gözünü televizyondan ayrımadan içeriye bağırdı; “Seldaaaa, kapıya bakıver”, ilk cevapsızlık Altan’ı rahatsız etmedi. Çünkü, “Akşamın bu saatinde kapıyı açmak için beni göndermesen keşke” cümlesi daha önce hiç söylenmemişti o evde. Kapıya da eve de bakan hep Selda’ydı. Fakat bu defa kapıyı açan olmamıştı ve kapının zili üçüncü kez, uzun uzun çalıyordu. Sessizlik artık Altan’ı sinirlendirmişti, “Ya, görüyorsun ki önemli bir maç izliyorum, niye bağırtıp duruyorsun şu zili!” dese de kapıya doğru yöneldi isteksizce. Yönelirken de başı mutfağa doğru çevrili, hâlâ Selda’nın asli görevine gecikmiş olmanın paniği ile koşturmasını bekliyordu. Gelen giden olmadı.
Hışımla kapıyı açtığında kalabalık bir ambulans ekibiyle karşılaştı Altan. Bir doktor, bir acil hemşiresi ve ambulans sürücüsü kapının eşiğinde durmuş, salondan gelen maç sesleri arasında, ambulansın neden çağrıldığını anlamaya çalışıyordu. Bir süre karşılıklı bakıştılar. Altan’ın boş gözleri ve telaşsız tavrından, bir an için yanlış adrese geldiklerini düşünmüşlerdi. “Menekşe Apartmanı, Daire 5 burası değil mi?” “Goooool”, “Evet. Ah yaa, golü kaçırdım! Pardon ama biz aramadık sizi, bir yanlışlık olmalı” “Nasıl olur beyfendi, kayıtlarıma göre bir hanım 15 dakika kadar önce bu adresten bizi aramış görünüyor. Evde eşiniz veya anneniz ya da kız kardeşiniz var mı?” “Sadece karım var, Selda. O da içeride”, “Lütfen kendisini çağırın, bir de eşiniz söylesin yanlışlık olduğunu. Gitmeden emin olmak zorundayız”.
Altan, bütün bunlar olurken Selda’nın hâlâ ortalıklarda görünmeyişine söylene söylene mutfağa girdi. Karısı tezgâhın önünde boylu boyunca yerde yatıyordu. Telsiz telefon yanına düşmüştü.
“Selda, aman Tanrım, Selda!” Altan’ın panikle bağırışını duyan doktor, tereddüt etmeden mutfağa doğru koştu. Arkasından da hemşire ve sürücü.
Mutfak deterjan kokuyordu. Akşam yemeği yenmiş, bulaşıklar yeni yıkanmış, üstüne de yerler paspaslanmıştı. Her yer pırıl pırıldı. Ocaktaki çaydanlıksa kısık ateşte içten içe kaynıyordu; hani bıraksalar patlayacakken hiddetinin fokurtularını, bataklıktaki sessiz, nazende gaz kabarcıklarına çeviren çekingen insanlar gibi; blup, blup! Mutfak masasının üzerinde tek başına duran bir bardak soğumuş çay belli ki Selda’nın akşamki temizlik mükafatıydı. Uzun süredir kendi ödüllerini kendi veriyordu. Uzaklara dalarak, tek başına içilen bir bardak ödül…
Doktor seri hareketlerle kalbini, nabzını kontrol etti. Nefesine baktı, solunum yoktu. “Kardiyak arreste girmiş, hemen defibrilatörü bağla Filiz Hemşire.”
Bütün bunlar olurken Altan donmuştu. Ne düşüneceğini bilemez halde yerdeki müdahaleyi izliyordu ama tam olarak ne izlediğinin bilincinde değildi. Sadece bakıyordu. Birkaç dakika süren çabalar sonuç vermiş, üçüncü şoklamada Selda’nın kalbi çalışmıştı. Fakat hiç kimse kalbin ne kadar süreden beri durmuş olduğunu kestiremiyordu. Selda’nın 112’yi araması ile bu ilk müdahale arası yirmi dakika kadardı, bir tek bunu biliyorlardı. Altan’ın ise, olayın ne son yirmi dakikasını ne de çok öncesini bildiği söylenebilirdi.
Ambulansın cama yansıyan mavi ışığı her göz kırpışta Altan’ın yüzünü dramatik bir şekle sokuyordu. Sürücü tüm dikkatini yola vermişti. Genelde yanında seyahat eden hasta yakınlarının bu katatonik hallerine de alışık olmalıydı ki Altan’ın kulak delen siren sesine ve ışığa tepkisizliği hiç ilgisini çekmedi.
-Altan Bey, merhaba, ben kardiyolojiden Doktor Baran. Eşiniz şu anda yoğun bakımda ve durumu stabil. Kalpteki hasar yarın daha net ortaya çıkacaktır. Bu gece kritik elbette. Yalnız Selda Hanım’ın dosyasını tamamlamak için size birkaç soru sormam gerekecek.
-Tabii, sorun. Hayati tehlikesi devam ediyor mu Doktor Bey?
-Dediğim gibi bu geceyi atlatması önemli. O zaman daha net konuşabileceğiz. Sorularıma geçeyim izninizle. Tam ismi ve soyadı eşinizin?
-Selda Mesut
-TC kimlik numarası?
-Bilmiyorum
-Sorun değil, yarın kimliğini getirdiğinizde ekleriz.Yaşı, öğrenim durumu ve mesleği?
-38, Üniversite, Maliye Bölümü. Yeminli mali müşavir olarak çalıştı, son yedi yıldır ev hanımı.
-Çocuğunuz ya da eşinizin çocuğu var mı?
-Yok, olmadı. Çok uğraştık evliliğimizin ilk yıllarında, sonra bıraktık.
-Anlıyorum kusura bakmayın, rutin bir soru bu.
-Sürekli kullandığı herhangi bir ilaç var mı?
-Bilmiyorum, emin değilim.
-Kalbiyle ilgili daha önce hiç doktora gitti mi?
-Hayır, hatırlamıyorum. Ama bir keresinde, saçma bir meseleden tartışmıştık, bir anda olduğu yere çöktü, panik atak geçirdi.
-Panik atak teşhisini psikiyatr mı koydu?
-Hayır, bizi yatıştırmaya gelen komşumuz Birsen Hanım söylemişti.
-Anlıyorum. Tekrarladı mı o durum bir daha?
-Ara sıra “Kendimi iyi hissetmiyorum” diyordu ama bir süre dinlenince kendiliğinden düzeliyordu. Her şeyi gereksiz panik yapar Selda.
-Görünen o ki, o ‘her şeyin’ bazısı gerçekmiş. Eşiniz maalesef ciddi bir kalp krizi geçirdi Altan Bey, kalp kasının ne kadar etkilendiğini şu an bilmiyoruz.
-Fakat anlayamıyorum. Çok sağlıklı, çok hareketliydi. Şimdiye kadar hiç ciddi bir rahatsızlıktan bahsetmedi.
-Biraz evvel dediniz ya Altan Bey, aslında eşiniz ipuçlarını vermiş zaman zaman fakat üstünde durulmamış çok fazla. Size özel bir durum değil ama. Genelde hastalarımız ve yakınları böyle gelirler bize. Her şeyin birdenbire olduğunu düşünürler ama her türlü rahatsızlığın mutlaka evveliyatı vardır. Ancak maalesef insan birlikte yaşadığı kişilerdeki değişimlere çok da dikkat etmez.
-Sorun vardı, ben göremedim öyle mi?
-Rica ederim, burada bir suçlu yok. Yalnızca farkına varmadığımız gözden kaçırmalardan bahsediyorum. Ama eşiniz çok bilinçli davranıp kendisi ambulansı çağırmış. Yine de çok şanslıymış.
-Bana rağmen şanslıymış, demek istediğiniz bu sanırım. Altan’ın başı öne eğilmişti bunu söylerken. Belki de ilk kez suçluluk hissediyordu. O güne kadar her şey için Selda’yı suçlamıştı. Çocuklarının olmayışından, unutulan gömlek ütüsünden, kiranın geç yatırılmasından, çiçeklerin solmasından, erkek arkadaşlarıyla sosyalleşememekten, Selda’nın hiç dışarı çıkmamasından, ya da eve geç gelmesinden ve diğer her şeyden hep Selda sorumluydu.
-Altan Bey ruh halinizi anlıyorum. Ama önemli olan şu anda eşiniz kontrol altında ve durumu stabil. Bundan sonrası için desteğinize ihtiyacı olacak. Sadece bunu düşünün şimdi. Bilgiler için teşekkür ederim, isterseniz eşinizi beş dakika gördükten sonra eve gidebilirsiniz, bir şey olursa arkadaşlarım telefonla ulaşır size.
Nöbeti devralan başasistan Selim, bir yandan Selda’nın dosyasına göz gezdiriyor, bir yandan da Doktor Baran’dan bilgi alıyordu;
-Kardiyak arrestle sonuçlanan kalp krizi vakası, doğru mu?
-Öyle görünse de aslında bir ‘çoklu yalnızlık vakası’ Selim Doktor.
-Efendim Hocam, anlamadım
-Siz bana bakmayın Selim Hocam, kendi kendime konuşuyorum. Evet, kalp krizi; durumu stabil. Yarın ilave tetkikler yapılacak.
Nöbetten eve dönen Baran, kapıda kendisini karşılayan Handan’a sımsıkı sarıldı. Bu dilsiz sarmalanmaya Handan da sessizce karşılık verdi.