Orhan Pamuk’un “Kara Kitap”ı ile Ömer Kavur’un “Gizli Yüz” Filmi Arasında Tematik ve Yapısal Bir İnceleme
Gizli Yüz: Edebiyattan Sinemaya Kimlik, Bellek ve Yüz Arayışı
Orhan Pamuk’un postmodern anlatı teknikleriyle kurduğu roman evreni, sinema ile kurduğu ilişki açısından özgün bir alan sunar. Kara Kitap adlı romanının “Gizli Yüz” başlıklı bölümü, Ömer Kavur tarafından bağımsız bir film senaryosu olarak değerlendirilmiş ve 1991 yılında sinemaya aktarılmıştır. Ancak bu film, doğrudan bir “uyarlama”dan çok, bir esinin sinema dilinde yeniden inşasıdır. Bu nedenle film ile öykü arasındaki ilişkide sadece içeriksel benzerlikler değil, anlatı yapısındaki dönüşümler de dikkate alınmalıdır.

“Kara Kitap”ta “Gizli Yüz”: Yüzün Ardındaki Kimlik
Pamuk’un “Gizli Yüz” öyküsü, anlatıcının bir fotoğrafçının sıradışı hikâyesini dinleyip yazıya dökmesiyle oluşur. Bu hikâyede, kimliği meçhul bir kadının, yıllardır hafızasında taşıdığı ve yeniden yaratmak istediği bir yüzün peşine düşmesi konu edilir. Kadın için bu yüz, hem bireysel geçmişin hem de aşkın, aidiyetin ve kimliğin temsilidir. Öykü, yüz ile kimlik arasındaki bağın kırılganlığını vurgular. Yüz, bir “maske” olarak sürekli değişir; sabit bir özden çok belleğin bir yanılsamasıdır.

“Gizli Yüz” Filminde Yüzün Sinematik Temsili
Ömer Kavur’un filminde, aynı tematik omurga korunur: Bir fotoğrafçı, esrarengiz bir kadının arayışına ortak olur. Ancak Kavur, anlatının merkezine kendi sinema dilini yerleştirir. Sessizlikler, boşluklar, geçici mekânlar (trenler, oteller, köhne sokaklar), yüzün ve belleğin görsel bir izini sürmek için kullanılır. Kadının yüzü çoğu zaman perdelenmiş, flu ya da yarım gösterilerek seyircide bir “eksiklik” hissi yaratılır. Böylece sinema, öyküdeki metaforik katmanı somut bir görsel dile dönüştürür.

Tematik Ortaklıklar ve Farklılaşmalar
Hem roman hem film, kimliği sabitlenemez bir oluş olarak sunar. Kadının aradığı yüz ya da Galip’in aradığı Rüya, dışsal bir objeden çok içsel bir boşluğu temsil eder.
Pamuk’un anlatısı, geçmişin sürekli yeniden yazıldığı bir hafıza labirentiyken; Kavur’un filminde zaman, durağan ve döngüseldir. Her iki anlatı da zamanın çizgisel olmadığını vurgular.
Pamuk’un İstanbul’u ile Kavur’un taşrası, kimliğin çözülüş alanlarıdır. Yüzü aramak, aynı zamanda mekânda kendini yitirmek demektir. Romanda kadının kimliği açıkça çözülmezken, filmde de kadın yarı-gerçek, yarı-hayal olarak temsil edilir. Her iki anlatıda kadın, “arayışın nesnesi” olmaktan çok, “arayışı mümkün kılan eksiklik”tir.
“Kara Kitap” postmodern metinlerarasılıkla örülmüşken, “Gizli Yüz” filmi bu katmanlılığı sinemasal simgeler (ayna, ışık, ses, boşluk) ile kurar. Filmdeki minimal diyaloglar ve atmosferik sahneler, metnin metafizik derinliğini korurken, edebi yoğunluğun yerini sinematografik bir şiirsellik alır.
“Gizli Yüz” filmi ile Orhan Pamuk’un aynı adlı öyküsü arasında kurulan ilişki, edebiyat ve sinema arasında tematik süreklilik ve anlatımsal farklılıkları ortaya koyar. Film, sadece bir öyküyü yeniden anlatmakla kalmaz; onun görsel belleğini oluşturur. Bu bağlamda Ömer Kavur’un “Gizli Yüz”ü, Orhan Pamuk’un metinsel evreninde yer alan “arayış” temasının sinema sanatında karşılık bulduğu nadir örneklerden biridir.
