TURGAY MUTLU/GÜLNAZ’IN ÖYKÜSÜ

GÜLNAZ’IN ÖYKÜSÜ

              Nisan ayında nisan yağmurları bereket getirir. Ekinler boy atar, tabiat tüm cömertliğiyle yeşilin her tonunu önünüze koyar. Çağla bademler olur, çiçekler tomurcuktan çıkar, kuşlar ağaç dallarında baharın müjdesine ses verircesine cıvıl cıvıl öterler. Koyunlar, kuzular, ağaçlar bembeyaz gelinliğe bürünür, göbek mantarları çıkar, orman gülleri renk renk görünüşleriyle neşe saçarlar.  Dünya yenilenir, güzelleşir. Nisan ayının ortasında her yıl aklıma Belkıs Özener’in okuduğu ‘’Nisan Yağmuru’’ adlı şarkı eşliğinde göbek mantarı ve Gülnaz gelir. Gülnaz’ın öyküsünü anlatayım size:

             Bundan tam 35 sene önce bir akşamüstü İskender arkadaşımla Salkım Köyü’nün Tölten Mahallesi’nin üst tarafına doğru göbek mantarı bulmaya gittik. O dönemde Salkım köyü ilçemize bağlıydı ve Kavaklıdere ilçe olmamıştı. Göbek mantarı bulma konusunda pek bir becerim yoktur. Çıntarı (Kanlıca mantarı) bulurum ama nedense göbek mantarını bulmakta zorlanırım. Mahallenin içinde ikiye ayrıldık ve arka taraftaki Mesken Köyü’ne bağlı Gübbey Mahallesi’nde buluşmak için sözleştik. Alt taraftaki koyağa doğru indim. Daha önceden edindiğim bilgi ve tecrübeye dayanarak göbek mantarının serin nemli yerlerde olduğu için de dere yatağına doğru yöneldim. Makilik olan yere geldiğimde karşıdan keçi sürüsünün üzerime doğru geldiğini gördüm ve seslendim:

-Köpek var mı?

Sırtında küçük bir kız çocuğunu sarıp sarmalamış kuşağına bağlamış bir kadın, sürünün arkasında elinde değnekle çıkageldi. Yanık tenli güzeller güzeliydi. Bebek ise çok şirindi. Güleç yüzlü, ışıl ışıl gözleri, topalak suratlı, al yanaklı, tatlı mı tatlı sevimli bir çocuktu. Şimdi kim bilir nerelerdedir?

-Abi yok, şimdi eve bıraktım, keçileri yaydım, iyice susadılar, deredeki pınardan sürüyü sulamaya gidiyorum. Hayırdır siz ne yapmaya geldiniz? Nereden gelir, nereye gidersiniz?

-Göbek aramaya geldik. Arkadaşım Gübbey sırtına doğru gitti. Ben de dere kenarından giderek onunla buluşacağım. Kimliğimi, ne iş yaptığımı ve özgeçmişimi kısaca anlatınca bana olan güvenini sağladım ve sorularımı ardı ardına sıraladım:  Adınız ne? Siz bu mahallede mi oturuyorsunuz? Bebek çok tatlı maşallah. Hayırlı ömürlü olsun. Analı babalı büyüsün. Bebeğinize bakacak biri yok mu?

-Adım Gülnaz. Bu mahallede oturuyoruz. Adana tarafından gelme Aydınlı Türkmen Yörük boyundanız. Buraya yerleştik gari. Bebek benim torunum. Henüz 1 yaşında. Adı Nazlı.  Anası babası Elmacık tarafına maden taşı (Zımpara- Krom )  toplamaya gittiler. Hep beraber bir avluda oturuyoruz. Eşim rençber.  Evde yaşlı bir anam var. O bakamaz, haylayamaz onun için ben bakıyorum Nazlı’ya.

-Siz çok akıllı birine benziyorsunuz. Kutluyorum.  Soyunuzun nereden geldiğini çok iyi biliyorsunuz. Ne güzel. Adınız da çok güzel. Kim koymuş? Kaçıncı sınıfa kadar okudunuz? Ayrıca daha çok gençsiniz. Nazlı’yı sizin çocuğunuz sandım.

– Adımı dedem koymuş. Ankara’da askerlik yaptığı dönemdeki komutanın eşinin adı Gülnaz’mış. Komutanın emir eriymiş ve eşi dedemi çok sever kollarmış. Ondan etkilenerek adımı Gülnaz koymuş. Adımı çok seviyorum. Oğlum da torunumun adını benim ismime uygun olsun diye Nazlı koydu. Konar göçer bir oba olduğumuz için değişik illerde ilkokulun 3. sınıfına kadar okuyabildim. Şimdiki gibi yerleşik olsaydık daha çok okul okumak isterdim. Arkadaşım Fidanser okudu, öğretmen oldu. Ben de buralarda işte görüyorsunuz keçilerin ardında sürünüp duruyorum. Okumaya çok hevesim vardı. Çocukluğumu hiç yaşamadım. Oyuncak nedir bilmem. Oyuncak bez bir bebeğim bile olmadı. Çam kozalaklarıyla oynardık. Babam sert biriydi, inatçıydı. Kız kısmı okumasa da olur diye 15 yaşında,  çocuk yaşta dayımın oğlu ile evlendiriverdiler. Eşim iyi biri ama ikimizde çocuktuk. Öyle zor günler yaşadım ki sorma! Ne istediğim vakit sokağa çıkabildim, ne istediğim şeyi yapabildim,  ne istediğim yere gidebildim. Çünkü kadınım… Aile büyükleri ne derlerse onu yapardık. Mecburduk. Hiç çocuktan eş olur mu? Gelenek ve göreneklerin gözü kör olsun. Erken yaşta kimse evlenmemeli. Okusaydım rahat ederdim. Onun için kızlar mutlaka okumalıdır. İki oğlum oldu, ikisi de okumadı hayvancılık yapıyorlar ama torunum Nazlı’yı sağ olduğum müddetçe mutlaka ben sonuna kadar okutacağım.

           Ayaküstü hoş sohbet sonucu iyi dileklerle Gülnaz ile vedalaştık. Bu muhabbetten şu sonucu çıkardım: Anadolu kadını çilekeş yaşamının sona ermesi için okumanın önemini kavramıştı ve Gülnaz’dan ders alınmalıydı. Onun için Ata’mızın Türk kızına, kadınına verdiği özgürlüğe, seçme ve seçilme hakkına sahip çıkılmalıdır. Özellikle ülkemizde kız çocukları mutlaka okumalıdır. Erken yaşta evliliğe yol açanlara karşı olmalıyız. Yasalarımız buna göre düzenlenmelidir. Ata’mız, dünyada hiçbir örneği olmayan ‘’ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI’’nı Gülnazlara bilinçli olarak hediye etmiştir.