HALİD ALTUNDAĞ/ BİR ‘GARİP’ OKTAY RİFAT

BİR “GARİP”… OKTAY RIFAT

1914 yılında Trabzon’da dünyaya geldi Oktay Rıfat. O doğduğu sırada Trabzon valisi olan şair ve dilbilimci Samih Rıfat ve Hasan Enver Paşa’nın kızı Münevver Hanım’ın çocuğu olarak dünyaya gelen Oktay Rıfat, pek çok sanatçı ve yazar içeren bir ailede yetişti.

       Kuzeni Nazım Hikmet…

Büyük dedesi Macar Hurşid Bey hem Türk hem Batı müziği konusunda donanımlı bestekârdı; dedesi Albay Hasan Rıfat Bey şiir ile ilgilenirdi. Amcası Ali Rıfat Bey, udî ve besteci, annesinin teyzesinin oğlu Ali Fuat Bey cumhuriyet devrinin ünlü asker ve siyaset adamı, teyzesi Celile Hanım bir ressam, teyzesi Celile Hanım’ın oğlu Nâzım Hikmet ise ünlü bir şairdi.

      Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisi…

Ortaöğrenimini 1925-1932 yıllarında Ankara Erkek Lisesi’nde yaptı. Bu okulda ünlü şair Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisi oldu. İlk şiirlerini kaleme aldı ve ileride birlikte Garip Akımı’nı kuracağı arkadaşları Melih Cevdet ve Orhan Veli ile tanıştı. Üç arkadaş, okul bünyesinde “Sesimiz” adlı dergiyi çıkararak şiirlerini yayımladı.

Orhan Veli ve Melih Cevdet ile birlikte “Garip” adlı şiir kitabını yayımladı.

Paris’ten döndükten sonra bir süre Maliye Bakanlığı’nda, daha sonra Matbuat Umum Müdürlüğünde (Basın Yayın Genel Müdürlüğü) çalıştı. Ardından Ankara’da serbest avukatlık yaptı. Bu arada 1941 yılında Orhan Veli ve Melih Cevdet ile edebiyat dünyasında büyük tartışmalara sebep olan “Garip” adlı şiir kitabını yayımladı.

     Garip Hareketi veya Birinci Yeni Şiiri, Orhan Veli Kanık (1914-1950), Oktay Rifat Horozcu (1914-1989) ve Melih Cevdet Anday (1915-2002)’ın birlikte başlattıkları şiir akımının adıdır. “Orhan Veli ve Arkadaşları” ifadesinin kullanılmasından Orhan Veli’nin bu yeni şiir anlayışında diğer iki arkadaşından daha çok hareketin öncüsü olarak görüldüğü sonucu çıkarılabilir. Ortak bir şiir, edebiyat anlayışı ortaya koymuş olan bu üç genç, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde bir dönüşümün başlangıç noktasını oluşturmuşlardır. İlk şiirlerinde vezinli kafiyeli biçimler kullanan bu genç şairler, Tanpınar, Kısakürek, Dıranas gibi dönemin ses ve duyuş bakımından etkili şairlerinin izlerini taşırlar. Garip hareketinin adı 1941 yılında yayınladıkları Garip adlı ortak kitaptan kaynaklanmıştır. Kitapta Melih Cevdet Anday’ın on altı, Oktay Rifat’ın yirmi bir ve Orhan Veli’nin yirmi dört şiiri bulunmaktadır. Ayrıca kitabın ilk şiiri “Kuş ve Bulut” ile son şiiri “Ağaç”, Orhan Veli ile Oktay Rifat tarafından ortaklaşa yazılmıştır. 1937 yılından itibaren dergilerde örnekleri görülen yeni şiir anlayışı bir akım haline dönüşmüş ve bu akım 1940’lardan 1950’lerin ortalarına kadar belirgin bir şekilde etkisini sürdürmüştür. Bu üç öncü şairin dışında bir kısmı bugün unutulmuş olan pek çok şair Garip anlayışı ile şiirler yazmış, Garipçilerden önce şiir yayımlamaya başlayıp onlardan sonra da şiirler yazan ve yayımlayan kimi şairler de bu dönem içerisinde Garip etkisine kapılmaktan kurtulamamışlardır. Buna karşılık aşağıda değinileceği üzere Orhan Veli 1945’ten sonra bu ilk çıkışlarındaki tavrı yumuşatmaya, halk şiiri özelliklerini ve kafiye gibi geleneksel şiir araçlarını kullanmaya başlayacak; Oktay Rifat ile Melih Cevdet ise özellikle Orhan Veli’nin ölümünden sonra Garip anlayışından uzaklaşarak kendi şiirlerini yazmayı sürdüreceklerdir.

Oktay Rifat’ın şiirlerinin edebî özellikleri, sanat anlayışındaki değişmeleri de göz önünde bulundurularak dört başlıkta toplayabiliriz:

I. Garip Çizgisindeki Şiirleri: 1941’de yayımladıkları Garip kitabıyla 1945’te yayımladığı “Yaşayıp Ölmek Aşk ve Avarelik Üstüne” adlı kitaplarında Garip’in poetik anlayışı ön plana çıkarılmıştır. Bu kitaplarındaki şiirler akıldan daha çok duyuların ön plana çıkarıldığı somut ve maddeci dinamikleri olan bir şiir anlayışıyla yazılmışlardır. Şiirler her türlü biçim endişesinin dışlandığı, dilin günlük konuşmaya yaslandığı bir tutumla kaleme alınmıştır.

II. Toplumcu Gerçekçi Çizgideki Şiirleri: 1942’de yayımladığı Aşağı Yukarı, 1945’te yayımladığı Karga İle Tilki kitapları toplumcu gerçekçi şiir anlayışının ilk ürünleridir. Daha sonra Perçemli Sokak’la İkinci Yeni çizgisine kayan şair Elleri Var Özgürlüğün (1966) kitabıyla yeniden toplumcu şiire dönüş yapar. Çobanıl Şiirler (1976) isimli kitabında toplumculuk kentten kıra doğru yön değiştirerek yeni bir ortamda şekillenirken Bir Cıgara İçimi (1979) köy ve köylü gerçeğini toplumcu gerçekçi bir yaklaşımla ele alır.

III. İkinci Yeni Çizgisindeki Şiirleri: 1956’da yazdığı Perçemli Sokak (1956) kitabıyla İkinci Yeni çizgisindeki ilk örneklerini verir. Perçemli Sokak’ın ön sözü niteliğindeki “Ahmet”e hitabıyla başlayan yazısı İkinci Yeni’nin ilk poetik metnidir. İmge tikleşmesinin ve müptezel imgelerin egemen olduğu bu kitabını Elleri Var Özgürlüğün (1966) kitabındaki bazı şiirleriyle Âşık Merdiveni (1958) isimli kitapları takip eder. Ancak Perçemli Sokak’taki imge tikleşmesi Âşık Merdiveni’nde yerini özgün imgelere bırakır. “Garip döneminde, şiiri her türlü süsten arındırarak, tabii hâliyle karşımıza çıkan şair, İkinci Yeni döneminde ona kendi imaj dünyasının zengin ve renkli dil elbisesini giydirir.” (Özcan 2005: 39).

IV. Saf Şiir Özelliği Taşıyan Şiirleri: Şiirler (1969), Yeni Şiirler (1973), Elifli (1980), Denize Doğru Konuşma (1982), Dilsiz ve Çıplak (1984), Koca Bir Yaz (1987) isimli şiir kitapları daha çok saf şiir olgusunun ön plana çıkarıldığı şiirlerinden oluşur. Şiir dilinde ustalığı yakalayan şair, imgenin işlevsel ve özgün olduğu bir şiir düzeni kurar. Evrensel temalar, şiirin biçimsel düzeniyle birleşerek özgün yaratımlara yol açar. İnsan duyarlığı ve sevgisi başucu temalarıdır. Şiir dilindeki saflık ve olgunluk zirveye ulaşır.

   Şiirlerini “Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler”(1945), “Güzelleme”(1945) ve “Aşağı Yukarı”(1952) adlı şiir kitaplarının yanı sıra “Aile” (1947), Orhan Veli tarafından çıkarılan “Yaprak” (1949-1950) ve “Yeditepe” (1951-1957) gibi dergilerde yayımladı ve 1954 yılında yayımladığı “Karga ve Tilki” adlı şiir kitabıyla, Yeditepe Şiir Armağanı’nı kazandı.

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

SU GİBİ GEÇEN GÜNLER

ben de beşikte yattım

salıncakta uyudum

meme emdim

geceleri arpa boyu büyüdüm

adam oldum elim ekmek tuttu

bütün sevdiklerim öldü

günler su gibi geçti

anasız babasız kaldım böyle

ESKİ ZAMAN AŞIĞI

Ben eski zaman âşığıyım

Sevda çeker düşünürüm ağlarım

Bazen tilki kadar kurnaz bazen akılsız

Bazen çocuk gibiyim bazen bakakalırım.

Herkes âşık olur sevdalanır

Bir yolu var gönül çekmenin de

Benimki sevda değil ateşten gömlek

Bir kor düşmüş ışıl ışıl yanar içimde

Ama ben eski zaman âşığıyım

Sevmek kadar kanatlanmak da gelir elimden

Gece hayalimde gündüz fikrimde

Ela gözlü o yâr çıkmaz gönülden.

İSTANBUL TÜRKÜSÜ

kasımpaşa kıyıları tersane

bir kız sevdim alimallah bir tane

her dem sevdalıya kız mız bahane

top çiçeğim deste gülüm

canım istanbullum

aman aman bahane

gittim baktım şıkır şıkır balıkpazarı

üç tek attım sarhoş oldum ayak üzeri

üç doluya üç tanecik badem şekeri

top çiçeğim deste gülüm

canım istanbullum

aman aman badem şeker

18 Nisan 1988 de İstanbul’da vefat etmiştir. Çok sevdiği İstanbul için de bu türküyü yazmıştır.