PROFESÖR SERDAR EPÖZDEMİR İLE ÇIĞ DERGİSİ ÖZEL RÖPORTAJI

Öncelikle hoş geldiniz diyor ve söyleşimizin başlangıcında sizi tanımak istiyoruz.

       Serdar EPÖZDEMİR Kimdir?

1966 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olan Minar/ Baykan/ Siirt 1943 doğumlu bir Baba ile İlkokul mezunu Siverek/ Urfa 1947 doğumlu bir annenin, yani Şevket ile Sakine’nin ilk çocuğu olarak Diyarbakır’da doğdum. 1969 yılına kadar Diyarbakır, 1970 yılı Sorgun/ Yozgat, 1971 yılı Kırıkkale ve 1976 yılına dek Ankara’da yaşadım. Kırıkkale Tınaz ve Ankara İhsan Sungu İlkokulu, ortaokulun birinci sınıf ilk dönemini Atıf Bey Ortaokulu’nda okudum. Babamın 1975 yılında Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirip, köklerimizin izini takip ederek Tatvan/ Bitlis’ e yerleşmemiz ile yaşamımın iki dilli çok kültürlü süreci de başlamış oldu. Kürt olduğumu 12 yaşında öğrendim. Kürtçe dilini 1976 yılından sonra öğrendim, çocuklukta başlayan kitap ve sevgi dolu bir aile ortamı yaşamımın iki önemli çekirdeğini oluşturdu. 1982’ de Tatvan Lisesi, 1985 Dicle Üniversitesi Batman MYO Elektrik Teknikerliği, 1991 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2005 yılında Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Bölümü’nden mezun oldum. Yurt içi ve yurt dışında yaşamımın tutkusu olan Tıp Doktorluğunu sürdürdüm. 1993 yılında Ortaköy/Anamur/ Mersinli öğretmen Ayşe ile evlendim. 1997’ de kızımız Şevin, 2000 ve 2005’ de oğullarımız Eren Şiyan ve Ekin Şevket doğdu. Çocuklarımızın okulları nedeniyle 2019 yılından beri Üsküdar/ İstanbul’da yaşamaktayız. Eşim 33 yıllık Milli Eğitim hizmetinden sonra emekli oldu. Ben halen Medipol Üniversitesi Çamlıca SUAM Hastanesi’nde akademisyen ve klinik şefi olarak çalışmaktayım.   

  • Yazmaya nasıl başladığınızdan ve ne kadar zamandır yazdığınızdan bahseder misiniz biraz?

Bir çocuk düşünün, gözünü dünyaya açıyor ve kocaman bir kütüphane ile karşılaşıyor. Evin içinde Türkiye ve Dünya klasiklerini okumuş bir Türk dili ve edebiyatı öğretmeni var. Varlık Yayınları’nın yetmişli yıllarda 3. hamur baskılı kitaplarını görüyor, ayrıca mütemadiyen kitap peşinde koşup hukuk okumaya çalışan bir karakter ile yan yana yaşıyor. İlk oyuncakları kâğıt ve kalem. En çok duyduğu koku babanın şefkatli ellerindeki kitap kokusu, öğreten bilinci ve öğrenmeye duyulan açlık. Bu çocuğun okumak ve sonraki yıllarda yazmaktan başka izleği olabilir mi? Hala kitap koklar, kâğıt, kalem biriktiririm. Yüz yıl yetecek kadar kâğıt kalemim var. Bu dijital dünyada hala deftere yazar sonra bilgisayara aktarırım. Yazmaya başlamam okuduklarımı kırk beş yıl biriktirdikten sonra oldu. Bu işte Serdar’ın yazarlık serüveninin çekirdekleri. Son on beş yıldır yazıyorum.

  • Edebiyat alanında ilk eseriniz nedir ve ilk yayınlanan eseriniz hangisidir? 

İlk eserim deneme, aforizma ve şiirlerden oluşan: Düşerken. 2021 yılında Fa Yayınları tarafından yayımlandı.

  • Ailenizde sizden başka sanatın herhangi bir alanıyla ilgilenen var mı?

Resim, Heykel, Müzik ve Grafik ile ilgilenen hatta profesyonel olarak bunu meslek halinde yaşamının odağı haline getirmiş akrabalarım var. Öncelikle heykel konusunda yurt içi ve yurt dışı başarılara imza atmış, çok sevdiğim, takdir ettiğim Şakir Amcamın oğlu Şiyarbar Epözdemir, kızı Berivan ve damadı Murat Daşkın; torunu grafiker sanat direktörü Özgür, Müzik alanında Bedirhan Amcamın oğlu Dara ve kızı Bawer, Halam Ferhan’ın kızı Azade Sevimli ilk anda aklıma gelenler.  

  • Sizin için en önemli olan eseriniz hangisidir?  Yeni projeleriniz var mı?

Tüm eserlerim benim için çok önemli. Kitaplarımdaki, aynı bir kuyumcunun özeni ile, iyi işçilik çıkardığımı düşündüğüm ölümsüz sözcükleri bulma çabamın okuyucuya ulaştığındaki hazzı anlatamam.  Yeni projeler var tabii ki. Bu yılın sonunda hem “Öç” adlı senaryomu hem de ilk öykü kitabım “Tatvan Yarası”nı, 2025 Kasım sonu için “Ay Düşü” adlı şiir kitabımı yayınlayacağım.

  • Bir yazar sanatını icra ederken en çok neye dikkat etmeli? 

Kendine! Öyle bir mayınlı alan ki yıllardır yazarların içerisinde bulunmaya gayret eden biri olarak söylüyorum: Kimse kimseyi sevmez, beğenmez, mütemadiyen eleştiri adı altında örseler, senin dedektörün de çalışmıyorsa vay haline! Çok değerli eserler üretebilecek insanların bu mecradan kayboluşunu görmüş biri olarak söylüyorum: Lafa bakın laf mı diye sonra dönün adama bakın! Şiir kitabımda bununla ilgili bir şiir var. İzninizle paylaşayım:

“Haylaz ve yaramazız ya

Kırılmayız sanıyorlar!

Ne de olsa taşır diye

Verdikçe yükün alasını

Omzumuzda

Sırtımızda

Bir de sızımızda

Yaşıyorlar!

Didem’i kanser

Can’ı alkolik

Yılmaz’ı küskün

küçük İskender’i öldürüp

Taşınmazları arttıran

Ustalarımı satan

Bu sanat sövücüleri

Bana ne yapmaz!”

  • Kitaplarla aranız nasıldır? En son hangi kitabı okudunuz? En çok tavsiye edeceğiniz kitap hangisi olurdu?

Kitaplarla aram okumayı öğrendiğim andan beri çift taraflı mutluluk üzerine kurulu. Onlara özen gösterdim, tüm okuduğum yazarlara saygı duydum ve birbirimize sevgimizi hiç eksiltmedik. İlişkinin belirleyicisi hep ben olmama rağmen bazen tesadüfen- ki bu sözcüğe hiçbir zaman inanmadım- karşıma çıkıp bende uzun yıllardır saklı kalanlar oldu. Hem akademik hem de bireysel okumalarımda üç şeyi göz önünde tutuyorum:

  1. Okuduğun kitap ya da makale seni olduğun yerden alıp bir başka yere götürebildi mi?
  2. Okuduğun kitap ya da makale sen olarak kalmaktan vazgeçtiğinde yanında kalabildi mi?
  3. Okuduğun kitap ya da makale sende yarar/zarar oranı 51/49 olarak belirlenebildi mi?

En son Amin Maalouf’un Labirent’ini okudum.

En çok tavsiye edebileceğim kitap:

Thomas Stearns Eliot’un Çorak Ülke

  • Sizi etkileyen şair, yazar veya sanatçılar kimlerdir?

O kadar çok ki! Rehberlik edenler tüm dünya yazarları, okuduğum binlerce eserin yaratıcıları. Özellikle isim söyleyecek olursam yurdumun şairleri: Ahmet Arif, Cemal Süreya, Nilgün Marmara, Lale Müldür, İsmet Özel, Didem Madak, Cahit Zarifoğlu, Haydar Ergülen, Ahmet Telli, Oruç Aruoba, küçük İskender, Gülten Akın, Yılmaz Odabaşı, Birhan Keskin ve Nazım Hikmet. Dünya şairlerinden: Thomas Stearns Eliot, Vladimir Mayakovski, Edgar Allan Poe, Charles Baudelaire, Sylvia Plath, Louis Aragon, Jorge Luis Borges, Füruğ Ferruhzad, Pablo Neruda, Anne Sexton ve Federico Garcia Lorca’dır. Beni etkileyen şair,yazar ve sanatçılardan benim için çok özel olanlar: Ahmet Arif, Yılmaz Odabaşı, Yaşar Kemal, Sabahattin Ali, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’dır.

  • İyi yazmak için bir formül var mıdır? Yazmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?

Bilmiyorum! Yoktan var etmek ruhu okşayan ve sanat, bilim ve spor ile ilişkili olan herkesin duymak istediği bir kompliman. Fakat ben hiçbir zaman sanatın bu kadar basit bir yetenek olduğuna inanmadım. İşin zanaat kısmının, özellikle çaba ve emek ile geçirilen kısmının çok daha değerli olduğuna inanırım. Kendimden örnek vereyim, herhangi bir eserimin çıkış süresi atölyesinin yapıldığı süre artı geçirdiğim 58 yıldır. Hatta okuduğum kitapların, tanıdığım insanların, gezdiğim ve yaşadığım kentlerin daha önemlisi epigenezi özelliklerimin izdüşümü diye düşünürüm. Bir tek şeyi çok net söyleyebilirim: yazmalı, tekrar yazmalı, tekrar tekrar yazmalı, tekrar tekrar tekrar yazmalı… Bazen bin sayfanın 999’unu feda edebilmeli. Yazarlık formülü belki bu olabilir? Önerim açık: Yazın, yazın ve yazın! Bir de sır vereyim: yazarken baş başa kalın. Hiçbir şeyin aranıza girmesine izin vermeyin!

Gençlerimizi edebiyata ve sanata kazandırmak için neler yapılabilir?

Hiçbir şey yapılamaz! Bu içten gelen bir tutum ve davranış olmadıktan sonra edebiyata ve sanata kazandırma kursları vs. ile olabilecek bir şey değildir. Çünkü yaşamın bu hızlı devinimi içinde, hele ki dijital dünyanın efendileri bu kadar baskın toplum mühendisliği yaparken, insanın zamanını edebiyat ve sanat için geçirmesinin değerli olduğuna inanması gerekir.

Çığ Dergisi ile yollarınız nasıl kesişti ve Çığ Dergisi ile ilgili düşünceleriniz nedir?

Şair, yazar arkadaşım, hocam Gülten Doğruyol İncesu’nun sizi arayıp benim için ricacı olması ile kesişti. Sağ olun ve de Var olun. Şimdi ben eski kafalı olduğum için bu internet dünyasına ısınamadım. Alıştığım kitabı, dergiyi alayım, önce bir koklayayım, sonra yazı ve yazarlara bakayım. Benim işte bu deyip kitaplığımda özenle saklayayım. Ekrandaki her şey bir gün kaybolup gidebilir diye korkum oluştuğundan ben eserlerin internetteki varsıllığını suyun üzerinde görünen yakamozlar gibi görüyorum! Çığ Dergisi; en azından üç ayda bir seçki ile basım durumuna geçmesi tüm yazarları mutlu edecektir. Derginiz ile ilgili söyleyebileceğim yegâne eleştiri herkese ve her branşa yer vermek zorunda olmadığınızı bilmenizdir. Naçizane önerim aylık konuların belirlenip, o konuda; seçici kurulla, yer alabilecekleri belirlemenizdir.     

Sizi okumak isteyen, takip etmek isteyen dostlarımız nerelerden ulaşabilirler?

İşte dijital dünyanın varsıllığından nemalanma halimiz ortaya çıktı! Adımı soyadımı Google arama motoruna yazmaları yeterli! Biliyorsunuz artık herkes görünen bir durumda! Ayrıca iletişim kurmak isterlerse:

Tlf: 0532 779 8350

Email: serdarepozdemir@gmail.com

Instagram: prof.dr.serdarepozdemir

Şu ana kadar sohbetimizi okuyan ve bizlere eşlik eden dostlara son olarak ne söylemek istersiniz?

Buraya kadar okudukları için öncelikle çok teşekkür ediyorum. Yıllar içinde, yetiştirdiğimiz öğrenciler, sosyal çevremiz ve yıllarımızın geçiyor olması ile geliştirdiğim bir cümle oluştu zihnimde. Onu okuyucularımızla paylaşmak beni çok mutlu eder. Şöyle derim: Herkes gider ve sen kendine kalırsın!

Kendilerine iyi davransınlar, öz severliği ve öz şefkatlerini asla toksik malign ilişkilerde kaybetmesinler. Kolektif bir bilincin kurbanı olmadan Ustanın söylediği gibi davransınlar:

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine.

Bu hasret bizim. “