HEYKEL SANATINDA ANATOMİ
Farsça’dan Çeviren: Şeyda BALCI
Anatomi konusu, yıllar içerisinde heykel ve resim sanatında giderek önem kazanmıştır. Batı ülkelerinin sanatçıları insanın vücudunun hacimli heykelini yaratmak için kasların şeklini, hareketlerini ve diğer organlarla olan ilişkisini incelemiş ve eserlerinde kullanmışlardır. Doğu ülkeleri sanatçıları ise inançları gereği doğayı doğrudan ve birebir sanat konusu yapamadıklarından dolayı anatomik özelliklere daha az önem vermişlerdir. Doğu ve Batı arasındaki bu görüş ayrılığı, İran ve Mezopotamya’da bulunan kabartma (rölyef) heykellerde açıkça görülebilir.
Anatomi bilimi vücut organlarını ve aralarındaki ilişkiyi inceler. Sanatsal anatomi ise vücudun dış formunun yanı sıra kemikleri, iskeleti, eklemleri ve kasları inceler. Organlar ve iskelet yapısı dikkatli biçimde incelendiğinde, vücut hareket halindeyken, çalışırken ya da dinlenirken dışarıdan görünen yükseltilerin, kaslar ve kemiklerin hareketiyle ilişkili olduğunu görürüz. Kaslar muntazam kurallara tabidir ve çeşitli dokularla eklemlere bağlıdır. Her omurganın hareketi o omurgaya bağlı kas grubunda kendine has bir form ortaya çıkarır.
Vücuttaki her bir kasın yerini bilmeden ve kaslar hareketlendiğinde vücutta meydana gelen değişik formları dikkate almadan üç boyutlu insan heykeli tasarlanamaz. Bu da ancak çalışarak ve tekrarlayarak mümkün olur. Milattan önce yaşamış medeniyetlerde sanatçılar çeşitli yöntemler ve materyallerle insan heykeli yaparlardı. Başlangıçta düşünce ve iç dünyayı yansıtmaya çalışan sanatçılar, zamanla becerilerini geliştirdiler ve sanatsal anatomiye daha çok önem vermeye başladılar.
Heykel yılanların baskısı neticesinde özellikle göğüs ve karın kaslarında gerilmeyi, yüzdeki ifadede ise derin üzüntüyü yansıtıyor.
Yunan heykeltıraş Myron, insan kaslarının dışarıdan görüntüsüne ve kemik yapısına oldukça vakıf bir sanatçıdır. Disk atan sporcu heykelinde sanatçı anatomiye olan ilgisini abartılı şekilde ortaya koymuştur.
Başka bir Yunan sanatçı Phidias, eserlerinde anatomiyi makul ölçülerde kullanmıştır. Heykellerine kıyafetler yaratarak eserlerini güzelleştirmiştir; Zeus ve Athena heykellerinde olduğu gibi.
Zamanla heykel sanatında anatomi daha da önem kazandı. M.Ö. 7. yüzyılda yapılan Apollon Tena heykelinin göğüs ve kol kaslarında anatomik yöntem açıkça görünüyor. Böylece heykeltıraşlar jimnastikçi ve vücut geliştirme sporuyla uğraşan sporcuların heykelini yaparken sıklıkla anatomi bilgisine başvurup göz alıcı eserler yarattılar.
Tarihte anatomi konusunda sanatçılar zaman zaman doktorlarla yarışa girdiler. Sanatçıların konuya gerçek ilgileri 15. yy’da başladı. Sanat uzmanlarına göre Leonardo da Vinci’nin tasarımlarını kapsayan günlüklerinde önemli anatomik bilgiler bulunmaktadır. Chamberlain tarafından sunulan bu belgeler sanat alanında çok değerli bir yere sahiptir. Belgelerde Leonardo, göğsün büyük adalelerini, arka ve boyun kaslarını ayrı ayrı ele almış ve yazılarında kas-eklem yapısına kapsamlı yer vermiştir. Bugün söz konusu belgeler İngiltere’nin Windsor Kütüphanesi’nde sergileniyor.
Anatominin etkisini Michelangelo’nun eserlerinde de açıkça görebiliriz. Floransa’da sürekli geliştirdiği eserlerinde gerçekçi insan anatomisini uyguladığı açıkça görülmektedir.
Meşhur anatomist Andreas Vesalius, medikal anatomi ile sanatsal anatominin birbirine çok yakın olduklarını onaylamıştır. 1648’de Paris Resim ve Heykel Akademisi’nde anatomi ve uzay geometrisi derslerine ciddi önem verildi. ‘Dr. Nicolaes Tulp’un Anatomi Dersi’ tablosunda, büyük ressam Rembrandt anatominin önemine dikkat çekmiştir.
Anatomi çalışmaları ve Tıp bilimi
Leonardo da Vinci günlüklerinde toplam 240 resimle ve 13 bin anatomik terminolojiyle iskelet yapısı, damarlar, kalp, cinsel organlar ve iç organları anlatmıştır. Ayrıca anne rahminde cenin eskizi ilk kez kendisi tarafından çalışılmıştır.
Leonardo da Vinci’nin çizdiği “Vitruvius Adamı”nın eskizinde ideal insanın orantılarından bahsetmiştir. Romalı Mimar Marcus Vitruvius ise, Milat’tan yüz yıl önce mimarlık kitabında ideal insan orantılarından söz etmiştir. Leonardo, notlarını ters şekilde yazmıştır. Öyle ki yazılar ancak aynaya tutulduğunda okunabiliyor. Teorisine göre ideal insan vücudu bir daire, bir kare ve iki geometrik şekil arasında çizilebilir.
Kafatası 22 kemikten oluşur. Beyin kasasının sekiz kemiği var dördü tek ve ikisi çifttir.
İranlı sanatçılar, sanatlarında anatomiyi etkin şekilde kullanmamışlardır. Gerçi İran ve Mezopotamya antik eserlerinde kas hareketleri göz önünde bulundurulmuştur; fakat bu konuyu geçici ve kısa süreli kullanmışlardır. Pers İmparatorluğu zamanında kayaların üstünde kabartmalar, heykel (rölief) biçiminde yapılan insan heykelleri Akameniş Dönemi’nde yapılmıştır. Bu eserlerin en eskisi II. Mitridat döneminde, yaklaşık Milat’tan yüzyıl önce Bisotun Kayaları’nda oyulmuştur. Kabartmalarda insan profili kullanılmış, anatomiye ve giysilerin kumaşlarının hareketine dikkat edilmemiştir. Figürler son derece sadedir ve kabartmalar aynı hizada görünüyor. Yüzlerde ve vücutta özel bir hareketlilik görünmüyor.
Sasani dönemine ait sanat, doğu antik döneminin doruk noktasıdır. Sasani sanatı Ön Asya sanatının devamı olarak güzellik anlayışını öyle öne çıkardı ki etrafındaki uygarlıkları derinden etkiledi. Unutulmamalı ki Roma sanatı esasen bir imparatorluk sanatıydı ve Romalılar, Sasani sanatıyla karşılaştıkları zaman yeni yöntemlerle tanıştılar. Sasaniler geleneksel Med, Part ve Akameniş sanatlarına dönüş yaparak yeni bir akım geliştirmişlerdi.
Dönemin sanatçıları, ilk önce deseni taşın üstüne kalemle çizip sonra çizgilerin etrafını taş oyma aletleriyle oyuyorlardı. Böylece figür kabartma biçimiyle ortaya çıkardı. Daha sonra kıyafetlerin şekli oyma suretiyle biçimlenirdi. Bu arada yüzler mümkün olduğu kadar karşıdan tasarlanırdı ve vücutları orantılı yapılırdı, ancak anatomi kurallarına pek önem vermezlerdi.
Nakş-ı Rüstem ve Şapur Mağaraları’nda vücut ölçülerine dikkat edilmiş eserler görüyoruz. Ancak 6. yy’dan sonra, özellikle Husro Perviz (Khosrow Parviz) döneminde eserler, toplulukları konu ediniyor. Eserlerde, ayrıntılar ve bireylerden çok genel konular ve yansıtmak istedikleri ana fikir işlenmiştir. Bu sebepten anatomi ve orantıya önem verilmemiştir. Konu incelendiğinde o dönemin sanatında anatominin giderek önemsiz hale geldiği anlaşılıyor. Tak-ı Bostan’daki kabartmaları örnek olarak gösterebiliriz. Fakat bu muazzam eserlerde anatomiye önem verilmemesi, eserlerin değerinden bir şey eksiltmediği gibi İran sanatının ‘Helenisizm’ etkisinde kalmadığını da gösteriyor. İran sanatının etkisi Fırat’tan Çin’e, Sibirya’dan Hindistan’a ve Moğolistan bozkırlarından Bosfor’a kadar görülmekte