CEVAHİR TANRIVERDİ/AYNA

AYNA

Evde hazırlık yapılıyordu. Yol hazırlığı Tamella’yı diğer ev işlerinden alıkoymuştu.  Gününün büyük kısmını hayat arkadaşının yabancı ülkeye yapacağı seyahat için eşyalarını toplamaya ayırmıştı. Azim, çok sert adamdı.  Onun yol çantasında eksik olmamalıydı. Bilim konferansından sonra giyeceği  kostümü kenara koyulmuştu.

Evlenince kendi soyadını bırakmayan Tamella’yı Azim, öğrencilere hitap ederken onların soyadlarıyla hitap ettiği gibi hanımını da  soyadı ile çağırırdı. Genel olarak bir şeye kızgın olduğu zamanlarda…  Bu defa da hanımına soyadıyla hitap etti:

-Gasımova, her bir şeyi söylediğim gibi yerleştirdin mi?

-Yerleştirdim, yerleştirdim.

Evet, her şey onun dediği gibi olmalıydı. Otuz iki yıl içinde Azim’in bir sert bakışını bile anlayabiliyordu Tamella. Lakin o ağır sözlü adamın bir de titizliği, hassaslığı vardı.  Ona karşı yönelmiş herhangi bir kelimenin karşılığını anında verebiliyordu. Verdiği cevapla karşısındakini adeta bıçak gibi keserdi ve  kelimelerin kestiği yeri en iyi cerrah bile iyileştiremezdi.

Bir hafta süren seyahati  yeni tanışmalar, kalem dostlarıyla bilim sohbetleri, yürüyüşler ve hoş hatıralara dönen bazı ilginç sohbetleri ile sona erdi.Azim, aslında sorumluluk sahibi biriydi. Gittiği tüm ülkelerde aile üyelerine hatıra olarak küçük hediyeler alıp getirirdi.  Bu sefer de aile üyelerine hediyeler aldı.

         Onun dönüşü vesilesiyle evde güzel bir masa hazırlandı. Tamella, Azim’in sevdiği yemeklerden koymuştu sofraya. Azim her zamanki gibi sofra başında oturup yemeğe başlamadan önce güzel sözlerle aile üyelerini selamladı. Sonra her bir yiyecekten tadarak Türkiye’deki ilginç olaylardan aile üyelerine bahsetmeye başladı. Sohbet uzadıkça Tamella başta olmak üzere oğulları, gelinleri, torunları da onu  merakla dinliyorlardı:

-Evet, size hediyeler getirdim. Erhan, biliyor musun sana ne aldım?

-Hadi, dede. Göster, göster.

-Tamam, yemeğini ye, sonra  bakarız hediyelere,  diye ekledi Tamella.

-Hanımlara üzeri işlenmiş küçük aynalar getirdim. Üzerinin işlemesi çok hoşuma gitti.

-“Azim, nie ayna aldın. Ayrılıktır ayna, bilmez misin?”  diye söylenen Tamella’nın yüzünde bir anlık keder oluştu.

-Ne diyorsun, Gasımova? Aynadır işte, ne ayrılığı! Boş şeylere inanıyorsun. Sevinmen gerekirken üzülüyorsun!

 Azim hediyenin ayrılık kelimesi ile gözden düşürülmesine biraz  kızdı; fakat.aynalar sahiplerine verildi. Gelinler çok beğendiler. Aslında Tamella’nın da çok hoşuna gitmişti. Ama içinden “Neden ayna?”  diyerek süs eşyalarını yığdığı  dolabın en arka tarafına  yerleştirdi.

Azim üniversite yıllarını hatırlayınca bazen hayal kırıklığı hissederdi. Üniversite arkadaşları ile yurtta kaldığı zamanının her anını gayretle çalışarak bilim  yolunda gecesini gündüzüne katarak geçirmişti.Tek amacı hedefine ulaşmaktı.

   Hedefi olan insan, kaynağı güçlü nehir gibidir. İnsan karakteri de her şey gibi doğadan gelir. Kainatda var olan her şeyin esası enerjidir. Bu enerji selinin güçlü kaynağı varsa varlığı mükemmeliyete ulaşır. Evet, Azim ismi gibi azimliydi. Hayal kırıklığı zor  geçen üniversite yıllarından kaynaklanıyordu. Öksürük hastalığına da o zamanlar yakalanmıştı. En kötüsü ise hiçbir doktora danışmamıştı. Çünkü doktora gitmeyi sevmezdi. Doktor kelimesini işittiği an yüzündeki mağrur ifade ile:

  –  “Ben dağların koynunda büyüdüm. Buz gibi nehirlerde yüzüp buz gibi çeşmelerden su içtim. Ne doktoru!”  diye söylenirdi. Ama son zamanlarda göğsünde oluşan ağrıları iş arkadaşları tarafından bile hissedilmekteydi. Yine mağrur duruşundan taviz vermeden;  “Bən dağlarda büyümüşüm. Bana hiçbir şey olmaz!” diye konuşmaya devam etti.

Bilim çalışmalarıyla ilgili her yıl bir kitabı  yayınlanıyordu. Geceler boyunca çalışan Azim’in son zamanlarda  sükutunu göğsünden kalkan bir öksürük bozuyordu. Lakin bu Azim’in kararlılığını bozamazdı. Sonunda Azim ailə üyelerinin ısrarıyla doktora gitti.  Yıllardır doktorlardan kaçan  bu mağrur insanı teşhisi konulan ağır hastalık bile yıkamadı. Zaten insanlardan gördüğü alçaklığın yanında bu hastalık neydi ki?

“Ben dağlarda büyümüşüm, bununla da baş edebilirim”, diyordu. Sanki, koynunda büyüdüğü dağlar onu her zaman koruyacaktı. Bir çocuğun büyüğüne sığınıp güç alması gibi Azim de dağlardan güç alıp onlara sığınıyordu. Onun en çok sevdiği, düğünlerde ağır ağır dans etdiği aşk ezgisinin sözleri de dağlarla ilgiliydi.

Sanki Tufarganlı şu kelimeleri yalnız onun için yazmıştı:

        Duman, gel git şu dağlardan,

        Dağlar yeni bar eylesin.

        Ne gözlerim seni görsün,

        Ne gönlüm gubar eylesin.

Dağlar bile ona yardım edemedi. Hastalık o kadar ilerledi ki doktorlar da çare  bulamadılar. Doğanın enerjisi bitmedi. Bir enerji başka bir enerjiye çevrilerek toprakta yayıldı.

Aynadan sonra Azim Tamilla’ya hiçbir hediye veremedi. Çünkü hastalık yüzünden yabancı ülkelerdeki konferanslara katılma fırsatı bulamadı. Ayna, Azim’in ölümünden birkaç ay sonra saklandığı yerden çıkarıldı. Tamella, işlemelerine  elini sürdü ve ilk defa o aynada yüzüne baktı. Daha sonra odasında yatağının ayak tarafında oturup aynayı dizinin üzerine koydu. Sessizliğe daldı. Gözlerinden akan yaşlar aynanın üzerine düşerek çiy damlalarına benzer hal aldı.