Makalemin bu bölümünde Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Karaköy Meydanı’nda, Murat Pastanesi’nin içindeki “Kağnı” adlı eserinden ve İstanbul Levent Mahallesi’ndeki bina üzerine yapılan mozaiklerinden söz edeceğim.
Karaköy Meydanı’nda bir Bedri Rahmi eseri
Eğer İstanbul-Karaköy’e yolunuz düşerse şu an bir muhallebici dükkânının içinde bulunan Bedri Rahmi’nin “Kağnı” isimli eserini mutlaka görün. Mozaik sütun kolonlar ve muhallebicinin bulunduğu binanın ön cephesinde zamana ve çevresel koşullara rağmen ayakta duran uzun duvar panoları hakikaten görülmeye değerdir.
Karaköy meydanındaki mozaikler, pano ve kolonlar 1965 yılında yapılmıştı.1950 sonrasında, devletin ekonomik politikalarında kısmi değişimler olması ve bu değişimlerin liberal etkileri Türkiye’de sanatın gelişim sürecini etkilemiş, özellikle şehir mimarisinde ciddi değişimlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 1930’lu yılların geleneksel mimarisinin, 1950’li yılların konjonktürel etkileriyle yer yer modern mimariye evrildiğini görüyoruz. İkinci Dünya Savaşı sonuçları itibariyle, dengelerin ve dinamiklerin değişmesinin tüm dünyaya yansımalarını görüyoruz. Yerle bir olmuş Kıta Avrupası yeniden inşa edilirken gelenekçi mimarinin yerini de modern mimarinin aldığını görüyoruz. Aynı zaman diliminde Türkiye’de bu modern mimariden fazlasıyla nasibini alıyor.
1950’li yıllar Türkiye’de sanayileşmenin yükseldiği yıllardır. Özellikle İstanbul’da yükselen bu sanayi kendi üretici sınıfını da Anadolu’dan göç yoluyla sağlamıştır. Göç beraberinde birçok sorunu getirmiştir. Çarpık gelişen Türkiye kapitalizmi, o dönemlerde konut sorununu ötelemiş ve İstanbul’un dört bir yanında büyük gecekondu mahalleleri oluşmuştu. Bu dönemlerde iki proje çok önemlidir. Bunlardan biri Emlak Kredi Bankasının Toplu Konut Projesi olan Levent ve Ataköy mahallerinde yaptığı sosyal konut projeleridir.
Levent, dört mahalle halinde tasarlanmış, bu projede İstanbul Teknik Üniversitesi ve üniversite hocaları Rebii Gorbon ve Kemal Aru görev almıştır. Bölümler halinde tasarlanan Levent Mahallesi sosyal konutları, 1950 yılında tamamlanmıştır. Mahalle tasarlanırken bina cephelerine o dönemin en önemli mozaik ve heykel sanatçılarının eserleri konulmuştur. Bu yöntem Türkiye’de ilk olarak burada uygulanmıştır. Binaların cephe ve bahçe duvarlarına yerleştirilen mozaikler mimarlık ve plastik sanat ilişkisinin en iyi örneğini oluşturmaktaydı.
Bu eserler için önce binaların yüklenicisi olan Emlak Bankası yetkililerinin onayı alınarak Türkiye’nin önemli sanatçıları olan Nurullah Berk, Sabri Berkel, Eren Eyüboğlu, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ercüment Kalmık ve Ferruh Başağa davet edilmiş ve bu sanatçılardan Emlak Bankasının inşaatları için projeler istenmiştir. Kendisinden proje istenilen Bedri Rahmi, plastik sanat ve mimari ilişkisini “Mozaik Hakkında” başlıklı makalesinde şöyle ifadelendirmişti: “Mimar eli değmedikçe resim bir göçebe hayat yaşamaya, daha doğrusu yaşamadan diri diri gömülmeye yahut da loş müze salonlarında uykuya dalmaya mahkumdur.”
Mimari ve sanat işlerinin bir arada yaşatılmasının gerekliliği üzerine önemli vurgular yapan Eyüboğlu, kendi üretimlerinde mimariden fazlasıyla faydalanan, mimarlarla iş birliği içinde olan sanatçılardan biriydi.
Bir kenti var eden en önemli şey içindeki sanat eserleridir. Maalesef İstanbul gibi kadim bir şehirde sanat eserlerinin hazin yalnızlıkları, terk edilmişlikleri üzüntü vericidir.