EKİN ER/PROMETHEUS

PROMETHEUS

Zamanlardan bir zaman, alevleri göğe ulaşırken şenlik ateşinin, bir kurban kesti İapetos oğlu Prometheus, tanrıların kralına. Hem yaranmak hem de aldatmaktı niyeti yıldırımların efendisini.Ayırdı koca öküzü ortadan ikiye, pay etti güzelce. Bir tarafa ayırdı tatlı, yenesileri; bir tarafa da yığdı beyaz yağların altına kemikleri. Gözü aç Zeus, hemen çekti yağlı yığını kendi tarafına, bilmedi altındaki rezaleti.

Kaldırıp da beyaz örtüyü çıkmayınca dişine göre bir lokma, hiddetlendi, köpürdü, kudurdu ve salmadı bundan böyle ateşi Promete’nin sevgili insancıklarına.

Görünceölümlülerinin halini, el vermedi Prometheus’un yüreği. Kaptı bir kamışı, sakladı kızıl kıvılcımı kuytusuna. Ateş bu, kimi yakacağı belli olmazdı ve nitekim gözlerken bir gece yeryüzünü, görünce ışıldayan kızıllığı anladı tanrıların efendisi Prometheus’un hayınlığını.

Bir bedel ödetilmeliydi elbet ateşin kazananlarına. Buyurdu çirkin oğlu Hephaistos’a:  “Öyle bir ateş yak ki şu insan oğlu kendi cehenneminde gönüllü kavrulsun!”. Çirkin tanrı hüner göstererek yarattı yaratılmışların en güzelini; kadını ve dedi adı Pandora olsun.

Tanrıların suretinde yarattı Hephaistos Pandora’yı, gök gözlü Athena donattı en güzel urbalarla. Bir de altın taç yerleştirdiler ipek saçlarına; daha evvel benzeri görülmemiş, Hephaistos’ un elinden çıkma. Şaşakalmıştı tüm Olympos Pandora’nın güzelliği karşısında.

İlk bu belaya bulaştığında uyarmıştı Prometheus, yarım akıllı kardeşini: “Eğer bir hediye gelirse göğün sahiplerinden; aman ha Epimetheus, kabul etmek bir yana, yönünü bile dönme o tarafa!”. Ancak karşısında görünce Pandora’yı, bırakın kardeşinin telkinini kendi adını bile unutmuştu kıt akıllı titan. Fark edememişti Pandora’nın elindeki küpü, habersizdi tüm mutsuzlukların sorumlusu olacağından.

Böylece verilmişti ateşi kazananların cezası.

Sıra gelmişti kızıl kıvılcımın hırsızına. Kafkas Dağları’nda bir sütuna zincirledi Zeus, Prometheus’u bir başına. Kapkara bir kartal saldı her gün tutsağının bağrına. Tan yerleri ağarırken erken uğursuz kanatlar çarpardı henüz kapanmış yarasına. Geçirip çelikten gagasını zavallının bağrına, yırtardı göğsünü ta boğazından karnına.

Sürerken Prometheus’un sonsuz çilesi karlı, kıraç dağların tepesinde bir kahraman göründü uzaklardan ateşin efendisine.Altın saçları dalgalanırken Kafkas’ın serin rüzgarında, selam verdi Zeus’un oğlu Prometheus’a.Sürmekteydi Herakles’in bir dizi işleri, bitmeden biri gözükürdü ufuktan bir diğeri. Buyurmuşlardı kahramana batıdan ışıldayan altın elmaları getirmesini. Hesperidler beklerdi bu elmaların başını, göğü sırtlayan titanın üç kızı. Salmazdılar bahçeye kimseyi, gözlerdi dört bir yanı sarı gözlü LadonEjderleri.

İmkân yoktu bahçeye girmesine, bir oyunbazlık etmeliydi Zeus’un oğlu. Beş karış ötesinde çilesine hazırlanmaktaydı bu kurnazlıkların en büyük oyuncusu.Tam o anda kara kanatlı, demir pençeli göründü göklerde; dolaştı bir tur, iki tur tanrının oğluyla titanın tepesinde. Dikti kara gözlerini Prometheus’a, daldı bulutlu göklerden kayalığa.

Şaşmış kalmıştı Herakles bu dayanılmaz acının karşısında. Görmeye canı dayanamadı titanı bu zalim hayvanın eline bırakmaya.Haykırdı göklerdeki babasına: “Ey yüce Zeus, tanrıların insanların babası, yıldırımların efendisi, göklerin kralı…

Emrindir işim, görürüm Hera’nın zalimliğini,

kalkarım da verdiği bu görevlerin altından ancak bir isteyeceğim var senden.İzin ver bitireyim şu garibanın çilesini, izin ver ki akıtayım şu canavarın kanını ki mecal bulsun ateşin hırsızı söylemeye nerede bulurum gökleri taşıyanı.”

Toplaştı bulutlar, inledi gökler. Razıydı her şeyin efendisi katle. Sapladı hançeri kartalın kalbine Herakles, aktı kara kanları ayaklarının dibine. Söner sönmez çilesinin gözlerindeki ışık, yüzüne renk gözüne fer geldi titanın. Bir hamle daha yaptı Herakles, kırdı attı zincirlerini, salıverdi Prometheus’u.Derinden geldi titanın sesi, gözü uzaklarda:

“Git bildiğinin en sonuna. Göreceksin ululardan ulu bir dağ. Oradadır aradığın bahçe de elmalar da. Ancak sakın ha kendin almaya çalışma! Ömrü bellilerin elinden gelmez onun ölümü, oracıkta küle çevirir adamı göklerin hanımı, anlayamazsın tatlı canın nasıl kaçtığını.Bir Atlas’a dönüp bakmaz ejderha, tanır yükün sahibini. Eğer bulursan bir yolunu kandırmanın kardeşimi, alırsın istediğini.”

“Nasıl olur da yerinden ederim gökleri sırtlayanı, var mıdır göğün başka taşıyanı?” dedi Herakles düşünceli.

“Sen ki onca işin defedeni, bulursun bunun da bir çaresini.”

Dikeldi sırtı Herakles’in, dikti gözlerini ufka, hazırdı yola. Sardı altın postunu sırtına, veda etti titana.

Göklerden bir ses ilişti Prometheus’un kulağına:

“Oğlumun şanına kurtuldum sanma! Senin cezanın yemini Styks’in üzerindedir. Adımını ayırırsan dağdan yutar acı suları hepimizi.Bir diyeceğim daha var sana; topla zincirini, al bir parça kaya, sıkıca bağla. Bundan böyle de yanından ayrı koma.”

Çaresiz kabul etti Prometheus homurdanarak. Karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak sürüyüp zincirlerini yürüyüp gitti tutuşturduğu ateşin içinden.