ŞERİF KAYA/BİLİNÇ VE VİCDAN

BİLİNÇ ve VİCDAN

Bilinç ve vicdan ikiz kardeş gibidir; bilinç kapanırsa vicdan körelir. 

Fransızcada bu iki kavram aynı “conscience” sözcüğü ile ifade edilir. “Cum Scientia” ise “bilgi ile” anlamına gelmekte ve bugün kullandığımız vicdan sözcüğünün Latince etimolojisini oluşturmaktadır. 

Bilinç; bilme yetisi, insanın kendisini, çevresini ve olup bitenleri kavrama ve fark etme özelliğidir. Kısa bir tanımla insanın kendi varlığının farkına varması durumudur. Sosyolojik açıdan değerlendirdiğimizde ise toplum içinde yaşayan insanın, farklı özellikler gösterdiği görülmüştür. Yani; sosyal, siyasal ve dini çevre insanın farklı dönem ve ortamlarda değişik bilinç düzeyinde bulunmasına yol açmıştır.

Vicdan ise; insanın görgü ve bilgileriyle kendini yargılama yetisidir. İkisi arasındaki kavram ayrılığı; bilincin algılama, vicdanın yargılama işini gerçekleştirmesidir.

Bilinç yetisinin gelişmesi için; insanın okuması, öğrenmesi, sorgulaması gerekir. Bilinçsiz insan, öz yargılamasını sağlayan en önemli unsur olan vicdandan yoksun kalır. Toplum; cahil, bilinçsiz dolayısıyla vicdansız insanların olduğu bir yöne evrilir. 

Toplumu yönlendiren bir olgu da töredir. Töre; örf, adet, gelenek ve sosyal değerleri kapsar. Töre ait olduğu devirden daha önceki siyasal-sosyal sistemlere ait toplumsal değerleri barındırır içinde. Bu yüzden genellikle töreye tutucu ve her türlü ilerlemeyi engelleyici bir karakter atfedilir. Sosyal, ekonomik, dini özellikler açısından topluluklar farklılıklar gösterebilir. Toplumun ekonomik koşullarındaki değişiklik bile toplumun töresini değiştirebilir. Demokratik devrimlerini tamamlayamamış, feodal kalıntıların daha çok hüküm sürdüğü oligarşik-teokratik-otokratik devletlerde törenin en gerici unsurları geçerliliği korur. 

Yakın çağ başlangıcında feodalizmi tasviye eden Fransız Devrimi insanlığa aydınlanmayı, keşifleri, dinin kamu yönetimindeki egemenliğinin reddi ve ulusal devletleri ilerici bir karakterle sunmuş ama dünya düzeninde sınıfların oluşmasından beri var olan adaletsiz paylaşımın önüne geçememiştir. Sanayi devrimi ile ulaşılan servet, emek- sermaye çelişkisini artırmış dolayısıyla toplumlarda güç ve zenginlik açısından büyük uçurumlar oluşmuştur. Gericiliği temsil ettiğini bildiğimiz feodal kültür ve toplumsal tabular, din ve kutsal kavramlar da kullanılarak sömürü düzeninin kullanışlı öğeleri haline gelmiştir. Aydınlanmayı içselleştirerek sahiplenen daha zengin ülke halkları, genel olarak demokratik haklar temelinde bilinçlenmiş, sorgulayıcı, diyalektik materyalist felsefeye uygun olarak evrimleşmiş, ilerlemiştir.

Geri kalmış toplumlarda ise güçsüz görülen kadın-çocuk ve kendini cins olarak farklı ifade eden kesimler eril bir bakışla aşağılanmıştır. İnsanlık tarihinin ilk zamanlarından beri betimlenen; döl verme, doğurganlık, bereket ve dönüşümü temsil eden kadın cinsinin aşağılanıp ikinci sınıf olarak kabulünü öngören orta çağ bilinci düşmüştür geri kalmış halkların nasibine. Genellikle ekonomik olarak kapalı, üretken olmayan ve varlığını devletle özdeşleştirip o güçten nemalanan toplumsal yapılar tercih edilmiştir. Dinsel dogmaların egemen olduğu bu yapı, toplumun gelişme ve oluşum olanaklarına katılmasını bizzat engeller. Bu durumu Tanrı’nın buyruğu ve isyan edilmemesi gereken bir kanun maddesi gibi kabul ettirir. O nedenle töre ve dini söylemler ön plana çıkarılır ve devletin bekası gibi hamaset içeren söylemlerle isyan etmemek öğütlenir. Bilinçsizce yetişen toplumlarda da giderek vicdan körelir. Vicdanın körelmesi sosyolojik olarak toplumun var olan değerler terazisini bozar ve görüşlerini şiddet kullanarak kabul ettirmeye çalışan, çürümüş bir toplum oluşmasını hızlandırır. Vicdanın körelmesi toplumun adalet duygusunu da yok eder. Toplum içinde meydana gelen tüm adaletsizliklerin, yüz kızartıcı eylemlerin, emek sömürüsünün hatta cinayetlerin üstü örtülür.

Vicdan devletlerin değil insanların tek tek sahip olacağı bir kavramdır. Adaletsizliklere, haksızlıklara karşı çıkmak her insanın vazifesidir. Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyemeyen toplumlar çürümeye başlar ve karşı çıkmadığı yanlışlara bir gün gelir kendisi maruz kalır.

İnsanlığın çok eski çağlarında ilk köle isyanını gerçekleştiren Spartaküs, efendilerin kılıcı karşısında yenilse bile vicdan hiçbir zaman yok olmadan sürecektir