İKİ MİZAHÇI SÖYLEŞİYOR

FATMANUR CANER İLE MİZAH YAZARI MEHMET SADIK BOZKURT SÖYLEŞİSİ

. Bu ay konuğumuz bir edebiyat emekçisi. Son dönemde yazdığı kitaplarla Türkiye’de adından sıklıkla söz ettirdi. Sanatın tam ortasında faaliyet sürdüren, iyi bir edebiyatçı Mehmet Sadık Bozkurt. Mehmet Sadık Hoca’nın sadece edebiyatını değil, sanatçı ve programcı yanını da unutmamak lazım. Güzel bir söyleşi gerçekleştirdik Mehmet Sadık Hoca ile. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar.

. Mehmet Bey, okurlar sizi daha çok mizah yazarı olarak biliyor. Biz sizi kendi cümlelerinizle tanımak istiyoruz. Mehmet Sadık Bozkurt kimdir?

Anadolu Üniversitesi “Türk Dili ve Edebiyatı” ile “Medya ve İletişim” bölümlerini bitirdim. Çeşitli liselerde öğretmen ve yönetici olarak çalıştım. Anadolu Üniversitesi’nde  “Sözlü ve Yazılı Anlatım” dersleri verdim. “Kentin Işıkları”, “Birleşen Arılar Göral Çatak”,  “Tarihe Tanık  Hayat  Aysel”  ve  “Bir Ömür ki Yılmaz Büyükerşen”  kitaplarını çıkardım.

Daha çok mizahi öyküler yazdım. Bu yanımın ağır basmasını seviyorum.  “İki Karanlık” ve “Küçük Bir Şey” öyküleri ödüle layık görüldü. Uluslararası Nasreddin Hoca Mizahi Öykü Yarışmasında ikinci olup 2016’da “Yılın Öykücüsü” seçildim.  Hürriyet dahil çeşitli gazetelerde köşe yazdım. Birçok kuruma ve topluluğa “Diksiyon” ve “Etkili İletişim” seminerleri verdim. Maç spikerliği yapıp TV’de programlar sundum. Yerel ve ulusal sanatçıları hazırlayıp sunduğum “Kent Sanatçısını Tanıyor”  ve “Sanatçıya Vefa” programlarıyla tanıttım.

. Eleştirmenler sizi “ gülmece ustası, mizah öyküleri yazarı” olarak tanımlıyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Doğrusu bu saptamanın içinde olmak hoşuma gidiyor. Yürümek istediğim alan bu. Mizahta  ülkemizde ve dünyada büyük bir boşluk var. Buraya şunu da eklemek lazım.  Hazırlayıp sunduğum “ Sanatçıya Vefa” gecelerinden doğan biyografi türünde de ilerleme inadımı sürdüreceğim.

. Mizah tarzınız alışılmışın dışında. Biraz bahsedebilir misiniz?

“Fink Atan Öyküler” de yazılmayanı yazmak, daha önce kullanılmayanı ortaya koymak istedim. Özellikle “aldatma” öykülerinde “gibi”  değil, “başkası” değil, kendim oldum, kendi izimden yürüdüm. Bu kitapla mizahın öyküdeki tanımını biraz genişlettim sanırım.

. Mizah sizce ne ifade ediyor?

Nasreddin Hoca gibi tebessüm etmek, mizahın ciddi yönünü ortaya koyuyor. Mizah öylesine güçlü ki hem savunma mekanizması hem de saldırı sebebi. Türklerin mizah penceresi geniş ya da mizaha kapı açan aksamalar bizde bir hayli. Bir de genel olarak mizah kabul görüyor, asık suratlı sözde aynı etkiyi bulmak zor. Dinleyenler, okuyanlar güldüğümüz andaki verileri unutmuyor, sonrasında bunları daha keskin duyumlarla anımsıyor.  Herhangi bir şeyi daha kolay açıklamanın yolu mizahtan geçiyor. Mizahla izah daha kolay. İzahın imdadına mizah yetişiyor. İzanı ve izahı olmayan şeyin mizahı oluyor. Mizah, mizah değildir; mizahı kazıyın, altından trajedi, dram hatta çamurlu hayatlar çıkar. Mizah, rencide etmeden insanı yerden yere vurmaktır. 

Gülmece, gülmekten kırıp geçirmek ya da vurup devirmek değil, tatlı tatlı düşündürmektir. Gülerken düşünüyor, düşünürken değişiyor ve harekete geçiyorsak mizah, bu işi kotarmış demektir.

Mizah bir tür değil, edebiyat türlerinde kullanılan bir tarzdır. Mizah tarzını kullanmak biraz da cesaret işidir. Mizahın zor yanı, güldürmek isterken gülünç duruma düşmektir. 

. Sanat camiasında başarılı işlere imza attığınızı biliyoruz. Türk diline yaptığınız katkıların hatırı sayılır. Nasıl başladı bu süreç?

Churchill; sadece ana dilini bilmeyenlere dayak atılması taraftarıyım, diyor. Hep dili kirletenlerin karşısında dil neferi olmaya, modern Don Kişot olmaya çalıştım. Meslekte öğrettiklerime inanmak ve davranışa dönüştürmek sorumluluğu, diyelim.

Dil, benden ona hat kurar. Bu hattın kusursuz işlemesi lazım. Dili doğru kullanmazsak iletişim kablosu kopar. Bazen ne yazık ki karşımızdaki kişinin söylediğini değil de kastettiğini anlamak zorunda kalıyoruz.

Sözün özü, sabahtan akşama, günaydından iyi gecelere, beşikten mezara konuştuğumuz bir dil var ortada. Buna çeki düzen vermek zorundayız. Her yazarın dili doğru kullanması, örnek olması gerekir. Yazar, ben yazım kurallarını bilmiyorum, diyemez. “Alfabetik Diksiyon” ve “Yazım Kuralları” kitaplarımız bu anlayışla ortaya çıktı.

. Son dönemde çok konuşulan bir kitaba imza attınız. Eskişehir’in mimarı Prof. Dr. Sayın Yılmaz Büyükerşen’e ait bir biyografi çalışması oluşturdunuz. Sizin için böylesine derya deniz bir insanı işlemek zor olmadı mı? Sizden dinleyelim hikâyesini?

Hayatında deniz görmemiş, yamuk bacaklı çocuğu görüp de bu kitabı yazmamak olmazdı. Bundan on beş yıl kadar önce ancak yolunu kaybeden turistin geldiği yeri, turizm merkezine dönüştüren kent fanatiğini görüp de sessiz kalmak olmazdı.  Sanat ve bilimin büyüsüyle yoğrulmuş Eskişehir ya da Estetikşehir her şeyi anlatıyordu. Bu başarı öyküsünü üniversiteden kente, tramvayla Porsuk Çayı’nın kıyısından müzelere doğru yolculuk yaparak yazdım.  Kalemim koştursa da yaptıklarına yetişemiyordum. Sürekli hareket halindeki bir hayatın satırlarında yürek, zekâ, yetenek ve başarı vardı. Yazmasam içimde ukde kalacaktı.

. Kitapların yanı sıra yaptığınız etkili ve esprili sunumlar ve programlarla insanların hafızalarında yer edindiniz. Bunlardan bahseder misiniz?

Bazı programlara izleyici olarak gidiyorum. Gelen izleyiciler; “Ne zaman başlatacaksınız programı?” diyorlar. Benim sunacağımı sanıyorlar. Avukat Ahmet Vural, kendi hayatını yazdığı “Kendim Olabilmek” kitabının söyleşisi için moderatör araştırması yaparken üç kişiyi aramış, üçü de benim adımı vermiş. İnsanların aklına sunucu olarak kodlandım galiba. Nöbetçi sunuculuk gibi bir şey.  Bu da iyi ama benim mizah öyküleriyle başım hoş, yolum mizah yolu.

. Geldiğiniz noktada edebiyatın, yazarlığın değerini nasıl buluyorsunuz? Kısaca bir değerlendirme alabilir miyiz?

Yazıya geçen edebiyat uçup gitmez, kalıcı olur. Satıra konan bir şeyi, hatırlamaya gerek kalmaz. Edebiyat, yazarlık, bize çok şey sunan hayatı kaydetmek ve değiştirerek insanlığa sunmaktır. Bir deprem yaşadık, duygulandım ama o dramı bir arkadaşım edebiyata dönüştürerek anlattı. Ağladım! Edebiyat budur işte! Deniz kıyısına vurmuş bir çocuk ölüsü görürsünüz, duygulanırsınız. Ama aynı sahneyi edebiyat duygu yüklü ve kalıcı kılar.  Öyküyle   parçalanır, bambaşka anlamlar ve duygular bulursunuz. 

Edebiyat bize göremediğimizi gösterir, duyamadığımızı duyurur. Edebiyat, kayda alır, anıları, yaşananları, kafanızdaki kurguları geri çağırır ve kalıcı yapar.

. Okuyuculara tavsiyem,  özgün mizah öyküleriyle bir şaheser olan “Fink Atan Öyküler” ile  başarı öyküsü “Bir Ömür ki Yılmaz Büyükerşen” kitaplarını vakit kaybetmeden okuyun. Hayatınıza bakış açınız eminim değişecek.  Ayrıca yoğunluğunuz arasında Çığ Dergisi ailesine zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Kadın mizah yazarı ülkemizde ve Dünya’da çok az. Başarılı öykülerinizi okudum. Ucu açık kaleminiz belli ki geleceği imzalayacak. Mizah, sizinle kadınlarımızla boy gösterecek. Ben de sizi kutluyorum Fatmanur Hocam. Ayrıca sizinle Çığ Dergisi’nin sayfalarında olmak, yüreklendirici ve keyifliydi.

Ben de Çığ Dergisi  ailesinin  sıkı takipçisiyim bundan böyle. Başarılarınız sürekli olsun.