OLCAY KASIMOĞLU/DÜŞÜNCE NAMUSU

DÜŞÜNCE NAMUSU

Bir ya da birçok konuda eğitim almak, diplomalara sahip olmak kişileri aydın yapmaya yetiyor mu? Aydın olmak sadece bilgi birikimiyle mümkün müdür?

Bir meslek dalında eğitim alıp diploma sahibi oluyoruz. Diplomalar, meslekleri icra etmek içindir. Sadece eğitilmişlere, diplomalılara aydın demek çok kısır bir döngüyü savunmak olur. 

Bilgi sahibi olmakla, bilgiyi doğru anlamak ve kullanmak aynı şey değildir. Bir insan ezber bir eğitimle diploma sahibi olabilir. Bu onun aydınlanmış bir insan olduğu anlamına gelmez. Aydınlanmak için kişinin önce, yaşamın bütününe bakması ve gerçeğinin farkında olması gerekir. Bu sadece diplomayla kazanılacak bir yetkinlik değildir. Kaldı ki düşünme ve muhakeme yetenekleri aşınmış insanların diploma sahibi olması, onları aydın yapmaya yetmez.

Bilgili olmanın, aydın olmanın temel koşulu olduğuna inanan birçok insan var. Aydın insan; entelektüel birikime sahip özgür düşünceye, özgür tartışmaya, eleştirel düşünceye yaşama şansı tanıyan, ön yargılardan arınmış; vicdanı ve ahlaki sorumluluğu içselleştirmiş insan demektir. Sadece ağaçları görüp ormanın varlığını özümseyemezsiniz. Ne olursa olsun gerçek bütündür, hakikat bütündedir. 

Bir insan alanında çok başarılı olabilir, çok güzel eserler çıkarabilir. İyi bir ressam, şair, yazar, mühendis, bilim adamı olabilir. Yeterli mi? Tabii ki değil! Önemli olan bir aydının aynı zamanda, iyi bir entelektüel olmasıdır. Onu entelektüel yapan, toplumsal olaylar karşısında aldığı tavır, haksızlıklar karşısında takındığı tutumdur. Kütüphaneler dolusu kitap okuyup hiç yaşama dokunmamış, toplumsal olaylarda sorumluluk almamış, başkalarının yaşamında olumlu bir rol edinmemiş insanlar sadece fikir beyan ederler. Soyut kavramlar üzerinden ahkâm keserler. Bu konuda Paul Baran’ın güzel bir değerlendirmesi var:

“Entelektüel denilen kişi, yaptığı işin özü ve esası bakımından bir toplum eleştirmeni, daha güzel daha insanca ve daha akla uygun bir toplum düzenine giden yolu tıkayan engellerin ne olduklarını arayıp bulmayı, incelemeyi ve bu yoldan bunların aşılmasına yardımcı olmayı kendisine dert edinmiş kimsedir. O, bu nitelikleriyle toplumun vicdanı ve toplumun belli bir tarih döneminde içinde yaşadığı ilerici güçlerin, sözcüsü haline gelir. Egemen sınıfların ve onların devletinin her türlü politika ve uygulamalarını eleştirebilen, bu alanda hiçbir tabuya, yasağa, inkârcılığa itibar etmeyen, sorunları sadece mahalli, ulusal planda değil, evrensel planda ele alıp kavramaya çalışandır.”

Bütün toplumsal olaylarda tepeden bakma, aşağılama anlayışıyla başarı ve ilerlemenin olmayacağını kavramış her aydın birey, toplumunu tanıyan; halkla iç içe yaşayan, toplumsal olaylara duyarlı, engin görüşlü ve sağduyu sahibi yetkin kişidir. Bu düşünce anlayışıyla bilimsel, sanatsal, teknolojik alanlarda, toplum ve uygarlık adına bilgisini görgüsünü kullanmayı öncelik kabul etmiştir. Yaşadığı topluma, kendi varlığına ve geleceğe iyi bir evren ve yaşama alanı bırakmayı kendine ilke edinmiş; aklın, iradenin ve hissiyatın tarafında rol almış herkes değerlidir. Özellikle 21. yüzyılın çeyreğinde insanlığın ve uygarlığın geleceğini güvence altına almak, radikal eleştiriler yapmak hiçbir tarihte bu kadar önemli olmadı.

Ne olursa olsun aydın olmak önce sorgulamaktan, iyi bir gözlem ve analiz yapmaktan, eleştirel düşünebilmekten geçer. Düşünceyi ciddiye almak ve düşüncesinde tutarlı olmak önemlidir. Aydın, entelektüel önce kendine, sonra topluma karşı dürüst olan insandır. Bu bağlamda düşünce namusu çok önemlidir. Neyin doğru, neyin yanlış, neyin iyi ve kötü olduğuna bizim adımıza başkaları karar veriyorsa orada aydınlanmadan bahsedemeyiz.

Aydınlanmış insan koşullanmış düşünceden arınmış, yeniliklere açık kişidir. Her türlü ayrımcılığın, adaletsizliğin, güvensizliğin ve kötülüklerin yaşandığı bir dünyada aydın olmak aynı zamanda tarihi bir sorumluluktur. Bu sorumluluk birleştirici ve barışçı olur. Duyarlıdır, evrensel düşünür. Düşünce üretir, aydınlatır. Kötülükleri önler, bilimsel düşünür. Gerçeğin yanındadır.

Çok geçerli bir söylemle Santiago Ramon; “Hiç düşmanın yok mu? Bu nasıl mümkün oldu? Her halde ya gerçeği hiç söylemedin ya da adaleti hiç sevmedin.” demiş. Aydın insan kendi yaşadığı çağın siyasi, ekonomik ve toplumsal gerçeğinin farkında olmalı. Yoksa körü körüne bir fikre bağlı olmak bizi aydın, aydınlanmış yapmaz. Fikirler, doğru bilgiye dayalıysa tutarlı olur. Bilginin dayanağı tutarlı değilse ne söylenirse söylensin bir anlam ifade etmez.

İnsanı insan yapan ve onu bir hiç olmaktan kurtaran; araştırma, anlamlandırma, yorumlama, değerlendirme etkinliğini ve yaşama sanatını öğrenmektir. Sığ düşünceleri bize dayatan zihniyete, bilgi çeşitliliğimizle ve düşünce derinliğimizle karşı çıkabiliriz. Evren, hareketi sever. Hiçbir şey yapmadan seyredenlere ve üretmeden mazeret üretenlere bir şey katmaz.