BUSE ÇETİNER ÜZER/AFİŞTEKİ ADAM

AFİŞTEKİ ADAM  

Köprüde karşılaşan iki inatçı keçi gibi görünüyorlar. Neler oluyor burada? Adamlardan biri tükürük saça saça bir küfür savuruyor. Müziğin yüksek sesinden hangi küfrü ettiğini tam duyamıyorum ama iyi dudak okurum. Durum fena!  Afişteki adama gözüm takılıyor sonra. Yandan bir gülüşle kollarını kavuşturmuş göğsünde, üzerinde siyah bir takım elbise, beyaz gömleğinin üzerine açık mavi bir kravat takmış.

Küfürleşme, afişteki adam ve tayfasının gelmesiyle son buluyor.“Hesabımız daha kapanmadı!” der gibi bakış atıyorlar birbirlerine. Zayıflıktan üflesen uçacaklar!

Çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı herkes toplanmış. Sevimli bir kız çocuğuyla fotoğraf çektiriyor adam sonra. Oradan geçiyordum sadece. Kalabalığı yarıp ilerleyemiyorum şimdi. Merak da etmiyorum değil hani! Neler konuşuluyor burada? Zar zor bir boş sandalye bulup duvarın dibine oturuyorum. Burası çok ilgimi çekti. Bangır bangır, oynak bir şarkı çalmaya başlıyor ardından. Refleksle kulaklarımı kapatıyorum, hoparlörün yanına oturmuşum! Bu hoparlörler her yerde bulur beni! Kadınlar oynamaya başlıyor. Kadının biri kolumdan çekiştirip kaldırmaya çalışıyor. Severim oynamayı, küçükken dansöz olmak isterdim. Kalkmıyorum tabii. İçimden oynuyorum. Hem de ne oynamak! Tanyeli`yim sanki!  Evde olsam döktürürdüm valla! Bu müzikle hareketsiz uzun bir süre oturmak pek mümkün gözükmüyor. Birileri oynayanları izinsiz kayda alıyor. Dayanabildiğim kadar dayanacağım. İnstagram hikâyelerinde başrol olmak istemiyorum zira. Kadınlar yarışta! Göz ucuyla birbirlerini inceliyorlar oynarken. Neyin eğlencesi bu anlamlandıramıyorum bir yandan da. Oturduğum yerden kalkıp hoparlöre nispeten uzak bir yere konumlanıyorum. Önümde oturan iki kadın konuşuyor. Merakla kulak kabartıyorum,“Seçilirse benim kızı işe alacakmış, öyle dedi.” diyor kadınlardan biri ağzını köpürterek. Bir yandan da taşan memesini sutyene sıkıştırmaya çalışıyor. “Benim kız da uğraşıyor, ne zamandır kapı kapı geziyor. Emekleri boşa gitmez inşallah, onu da yerleştirir bir yere! ” diyor diğer kadın kibirle. İkisinin arasındaki rekabetin ekşi kokusu yayılıyor havaya. Afişteki adam, sırıtarak el sıkışıyor herkesle. Fotoğraflar çekiliyor yine. Meyve suları dağıtılıyor. Kadınlar oynuyor hâlâ. Sloganlar atılıyor. Abartılı sevgi gösterileri devam ediyor adama.  Çocuklar, masaların etrafını sarmış kuru pasta yiyor. Etraf bayraklarla donatılmış. Arabalar afişlerle süslenmiş. Her yol mübah! Sonuç güzel olacak ya… Dünya dönmüyor sanki. Herkes niyetine odaklanmış. “Anne çişim geldi!” diyor o saatte uykuda olması gereken bir çocuk. Kadın gözlerini devirip oflayıp pufluyor. “Uykum da var!” diye mızmızlanıyor çocukcağız. Kadın, çocuğu tartaklayarak kalkıyor yerinden. Daha afişteki adama kendini tanıtacaktı! Onun neyi eksikti orada çalışan kişilerden? Yüksek öğrenimi yoktu sadece. Olsun, o önemli değildi ki! Bu devirde okumanın, bilginin ne önemi vardı sanki. Ona göre masa başı bir iş mutlaka bulunurdu. Güzel de giyinirdi zaten. Endamı yeterdi! “Ben gidiyorum, baksana durmadı çocuk, yarın akşam babasına bırakıp gelirim, tek başıma mı yaptım ben bu çocuğu?” diyor sinirle yanındakilere. Çocuğun kolunu çekiştire çekiştire, ardına baka baka uzaklaşıyor oradan.

Saat ilerliyor, müzik kapatılıyor. Yorgun kadınlar, birer sandalye çekip oturuyor nihayet. Bunlar bir aya kalmaz tığ gibi olurlar valla! Ter içindeler, bozuk peynir gibi kokuyor yanıma oturan kadın. Kalburabastı olacakmış yarınki mevlit menüsünde, bir de tavuklu pilav. Önümüzde oturanlara anlatıyor. Kalburabastı, cevizli ve tarçınlıysa yeme de yanında yat! Solumda oturan iki kadın “taş gibi yoğurt nasıl mayalanır” konulu bir fikir alışverişinde. Kadınlardan biri cam kavanoza mayalıyormuş, kavanozu ters çevirsen bile dökülmüyormuş yoğurt, aklınızda olsun! Diğeri, şu yemek takımlarında olan porselen çorba tenceresi var ya hani (sunum amaçlı kullanılan, aslında kimsenin kullanmadığı) ona mayalıyormuş. Bu da çok mantıklı geldi bana. Zaten ne saçma şey öyle o, kraliyet ailesine mensup değilseniz tencereden direkt kâseye koyarsınız çorbanızı. Gereksiz icatlar işte! Ya da ben tembelimdir, belki de kullanan kadınlar vardır. Neyse…

Afişteki adam, kendinden emin bir duruşla sohbet ediyor birkaç kişiyle. Burnunun ucunu kaşıyor ara ara bir eli cebinde. Sırtı sıvazlanıyor, mutlu. Yanındakilerin yüzünde hesaplı bir tebessüm… Gözler fıldır fıldır! Yedi sekiz yaşlarında bir oğlan çocuğu, adamın ceketini  çekiştirip; “Ben  sınıf başkanı oldum. Size çikolata dağıtayım, bana oy verin!” dedim. “Beni seçtiler. ” diyor ve heyecanla ekliyor:

“ Sen de çikolata dağıtsana!”

 Annesinin yüzünde büyük bir gurur… Çenesi yukarı kalkıyor. Boyu uzuyor kadının bir anda. Büyük adam olacak bu çocuk! Çocuğun sözleri üzerine kahkahalar yükseliyor tabii.

“ Alfa kuşağı bunlar, nasıl da biliyorlar işlerini, kafaları zehir gibi çalışıyor, maşallah! ” diyor, orfoz kılıklı adam.

Yorgun kalabalık, yarın akşam yine buluşmak üzere evlerinin yolunu tutuyor. Kafalarında kırk tilki…  Kırkının da kuyruğu birbirine değmiyor.