POLAT İNANGÜL/HEY IŞIKÇI

OLIVERHAILEY’NİN“HEYIŞIKÇI”ADLIOYUNUÜZERİNE YÖNTEMBİLİMSEL BİR ÇÖZÜMLEME

Bu yazıda, çalışmamıza konu olan ve Sevgi Sanlı’nın dilimize kazandırdığı, Amerikalı senarist ve oyun yazarı, Oliver Hailey’in“Hey Işıkçı” adlı tiyatro metnini yöntembilimsel bir açıdan ele alacağız.

  1. BÖLÜM

Biçime İlişkin Özellikler

Olay Dizisine Bağlı Olarak Özet:

Yakışıklı ve orta yaşlı bir adam olan Ashley Knight bir tiyatro oyuncusudur. Evlidir ve iki çocuğu vardır. Ancak evliliği iyi gitmemekte karısı ve çocukları tarafından sürekli aşağılanmaktadır; çünkü Knight özgür bir kişiliğe sahiptir ve bu yüzden karısının istediği gibi davranamaz. Sıradan insanın yerine getirmesi gereken birçok sorumluluğu yerine getiremez. Örneğin, baba olmanın ağırlığı, aile reisi, iyi bir eş v.b gibi sorumluluklardan uzaktır. Çocukları ile de aralarında bir sevgi bağı yoktur. Bu yüzden evde kaldığından daha çok çalıştığı tiyatroda sabahlar. Oynamakta olduğu oyunun dekoru da bir ev dekoru olduğundan sahnede kalmak ve orada yaşamak onun için daha çekicidir ve çoğu gece eve gitmez. Yine böyle eve gitmediği bir gün oyunun sonunda sahnede kurulu olan ev dekorunda tıpkı oyundaki gibi oturmuş ve kendisine rahatlamak için bir brendi doldurmuş, pikaba da bir plak koymuştur. Ancak o sırada seyir yerinde uyuyakalmış Lula Roca ile karşılaşır. Lula Roca alımlı ve çekici bir kadın olmasına rağmen üzerinde kendisine yakışmayan ipekli kumaştan bir elbise, küçük bir şapka ve kocaman el çantası vardır. Lula, arkadaşı Bayan Mabel Le Grain ile oyun izlemeye gelmiş fakat uyuyakalmıştır. Arkadaşının, Knight’in bir hayranı olduğunu ve kendisini zorla tiyatroya getirdiğini söyler. Lula ancak tüm seyirciler çıktıktan sonra uyanmıştır. Uyandığında sahnede Knight’ı görünce oyunun bitip bitmediğini sorar, dışarı çıkmak ister. Knight ancak sahneye çıkıp oradaki kapıdan gidebileceğini söyler fakat Lula bu duruma pek sıcak bakmaz; çünkü kocası bir tiyatroda teknik elemanken kaza sonucu yaşamını yitirmiştir. Lula da kocası öldüğü için arkadaşı Mabel’in evine taşınacaktır.

Ashley Knight ise ara sıra bilinçaltında karısı ve oğlu ile konuşup tartışmaktadır ve sürekli aşağılanmaktadır fakat Lula’ya bekar olduğunu söyler. Lula da ona çocuklarının ölümünden bahseder. Çocukları kocası ile birlikte gittiği bir piknikte kaza sonucu ölmüştür. Bu diyaloglar sürerken Knight, Lula’yı bu gece sahnede kalması için ikna eder. Lula o gece orada kalır. Ancak ikisi de birbirinden hoşlandığı halde aralarında hiçbir şey geçmez çünkü Knight Lula’ya söz vermiştir. Her ikisi de karşısındakine bayağı gözükmemek uğruna duygularını bastırmıştır. Lula ertesi sabah arkadaşı Mabel’i Knight ile tanıştırmak için tiyatroya çağırır. Tam Mabel ile Knight’ı tanıştıracağı sıra Knight hemen oradan uzaklaşmaları gerektiğini söyler ve onu başka bir tiyatroya götürür. Ancak ailesi onu orada da bulur. Lula burada Knight’in ailesi ile tartışmasına hem tanık olur hem de tartışmaya dahil olur. Knight’in gerçek isminin de Orville Sheden olduğunu öğrenir ve Knight’in onların ellerinden kaçmasına yardımcı olarak her şeye rağmen onu sevdiğini gösterir.

Tema:

“Hey Işıkçı” isimli oyunda öne çıkan tema düş gücü olmakla birlikte, aidiyet duygusu, güven, yalnızlık, toplum dışılık, sorumsuzluk, aşk, simülasyon, kan bağı ile oluşan sevgi ve sevgisizlik, yerleşik kaygılara karşı çıkış gibi yan temalarda söz konusudur.

Önerme:

Oliver Hailey tarafından yazılan bu oyunda sıradan ve basit birçok sorumluluğu bile yerine getirmekten aciz bir erkek ile toplumda ezilmiş ve dört duvar arasına sıkışmış bir kadının hayal dünyasında ne kadar geniş ve yaşam dolu olduğunun göstergesi vardır. Burada söz konusu önerme “Aslolan nasıl yaşadığın değil nasıl düşlediğindir.” cümlesinde yatmaktadır.

Dramatik Olanın Ele Alınışı ve Çatışma Olgusu:

Oyunda dramatik olay günümüz kadınınınenbüyük sorunu ve savaşımını oluşturan, kocasının gölgesinde var olma duygusu içindeki “Lula” karakterinin, kocasının ölümünden sonra kendisini aidiyet hissettirecek bir arayış içine girmesi ve bu arayış sonucu Knight ile tanışmasıdır. Burada dramatik yapının ateşleyicisi ise onun tiyatrosuna gidip oyunun sonunda uyuyakaldıktan sonra Knight ile geceyi geçirmeyi kabul etmesidir.

Kişileştirme ve İlişkiler Düzlemi:

Oyun bir kadın ile bir erkeğin tesadüfen tanışmaları sonucu kısa zamanda aralarında sıkı bir duygu bağının oluşması üzerine kurulmuştur.

Oyunun kadın karakteri Lula Roca, kocasını ve çocuklarını genç yaşta yitirmiş; bu yüzden yalnız, güçsüz ve sevgisiz kalmış çoğu erkeğin beğenebileceği alımlı, taşralı masum, genç bir kadındır. Kendisini hem ekonomik anlamda hem de ruhsal anlamda rahatlatacağını düşündüğü arkadaşı Mabel’in yanına yerleşmeye karar vermiş. Ancak birlikte gittikleri tiyatroda tesadüfen oyunun aktörüyle tanışması, onda uzun süredir yok olmaya yüz tutmuş kadınsı duygularının yeniden canlanmasına neden olur. Kocası ile birlikte hiç içki içmemişken aktör Knight ona içki sunmuş, hiç kimseden çiçek almamışken ilk kez bir erkek çiçek vermiş ve kocasının giymesine izin vermediği elbisenin ona yakıştığını söylemiştir. Tüm bunlar onda yeniden bir mutluluk hissi uyandırır. Sonunda Lula aktör Knight’e âşık olur.

Aktör Ashley Knight ise evli ve iki çocuğu olan bir babadır. Ancak ailesi ile birlikte olmak ona sıkıntı verir. Ne çocuklarını ne de karısını sever çünkü onlar tarafından sürekli hor görülmektedir. Bu yüzden eve neredeyse hemen hemen hiç uğramaz. Bu ayrı kalış öyle uzun sürelidir ki oyunda karısının hamile ve doğurmak üzere olduğunu dahi bilmeyecek kadar uzak olduğunu görürüz. Knight geceleri oyundan sonra tiyatroda kalır. Orayı evi gibi benimser. Aslında gerçek ismi Orville Sheden’dir. Knight’in sıra dışı bir kişiliği, aykırı bir yapısı vardır. Babalık ya da kocalık görevi ona göre değildir. Bu tür sorumluluklardan uzaktır. Bu durum öyle bir noktaya gelmiştir ki bir gün oğlu ile beraber gezmeye gittiklerinde çocukları karıştırmış ve kendi oğlu yerine ona hiç benzemeyen başka bir çocuğu eve getirmiştir. Sıradan bile olsa, bir baba ve eş olamayan Knight’in aslında ailesine karşı sorumluluk hissetmesini bilinçaltında onlarla tartışmasında görürüz.

Knight’in karısı Mrs. Sheden tipik bir ev kadınıdır. İki çocuk sahibidir. Knight’ten istediği evine ve kendisine sadık olmasıdır. Güçlü bir yapısı vardır ve bu yüzden hiçbir zaman Knight karşısında ezilmemektedir. Bu gücünü çocuklarını da kendi yanına alarak ve babalarına karşı düşmanlaştırarak daha da pekiştirmiştir. Böyle bir cephe karşısında Knight onlarla mücadele etmektense evden uzaklaşmayı yeğlemiştir.

Tube Sheden, Knight’in gençliğinin zindeliğinde olan oğludur. Sporcudur. Hem babasından sevgi görmemesinden hem de annesinin dolduruşundan kaynaklı babasına nefret duymaktadır.

Agnes Sheden ise henüz ergenlik çağında olan kızıdır. O da tıpkı abisi gibi babasını sevmemektedir çünkü hiç aralarında baba-kız ilişkisi olmamıştır. Agnes’in en çok sevdiği şey odasında çırılçıplak soyunarak dans etmektir çünkü ergenlik çağındadır ve cinselliğinin farkına varmıştır.

Mabel Le Grain, Lula Roca’nın en yakın arkadaşıdır. Orta yaşlıdır. Bu yüzden fiziksel yapısı deforme olmaya başlamış ancak giydiği giysi ve korselerle bunu önlemeye çalışmaktadır. Evli değildir fakat erkekler konusunda Lula’ya oranla daha fazla bilgilidir. Kısmen de olsa dışarıdaki dünyadan haberi vardır ve tiyatroyu çok sever. Tüm bunlar onun Lula üzerinde etkili olmasına yeterlidir. Ancak o da âşık olacağı bir erkeğe gereksinim duymaktadır. Bu yüzden gösterişe merak salmıştır. Yanında bir köpek taşır, ağızlıkla sigara içer, kapalı alanda dahi güneş gözlüğünü çıkarmaz ve ceketini omzunda taşımaktadır. Tüm bu lümpen tavırlar onunda aslında mutsuz olduğunun bir göstergesidir.

Phil ise ilk sahnede gözüken tiyatronun bir teknik elemanıdır.

2.Bölüm

Biçeme İlişkin Özellikler Konuşturma Örgüsü:

“Hey Işıkçı” adlı oyunda konuşturma örgüsüne baktığımızda tiradlar dışında diyalogların kısa cümlelerden oluşturulduğunu görüyoruz. Bu oyuna bir yandan basitliğe kaçmadan sadelik katarken diğer yandan da akıcılık kazandırıyor. Karakter-diyalog ilişkisinde göze çarpan büyük bir uyumsuzluk yok. Genelde tüm karakterlerde ortalama bir dil kullanılmış. Zaten karakterlerin toplumsal sınıf ve yapı açısından da birbirleri arasında çok fazla fark yok. Diğer bir anlamda söyleyecek olursak, oyunun konuşturma örgüsü iyi kurulmuş ve gereksiz konuşmalardan ayıklanmış sağlam bir diyalog yapısı içermektedir.

Zaman ve Mekân Kullanımı:

Oyunun geçtiği tarih tam olarak belirtilmemiştir. Oyunun genel yapısından çıkardığımız sonuç yirminci yüzyılın ikinci yarısı olduğudur. Bu da yaklaşık olarak yazarın oyunu yazdığı tarihe denk düşmektedir. Bir anlamda yazar dönemini anlatmıştır. Oyun içinde zaman, akşam ve onu takip eden sabah saatlerini göstermektedir. Bu açıdan doğrusal bir çizgi üzerinde ilerlemektedir. Tüm oyuns üresi (saat olarak bir günü tam doldurmamakla birlikte) bir gündür. Zaman geçişi sahne ve perde ayrımı ile verilmiştir. Mekâna baktığımızda ise oyunda iki mekân kullanıldığını görüyoruz. Bunların her ikisi de iki farklı tiyatronun dekorlu sahnesidir.

Aksiyonun Yönelişi:

Oyunda aksiyon temel olarak Lula Roca’nın üzerine kurulmuş. Burada aksiyonun ateşleyicisi olarak onun geceyi Knight ile geçirmeyi kabul etmesinde buluyoruz. Aynı zamanda Lula’nın sahne üzerine çıkması ise dramatik olanın başlangıcını oluşturuyor. Bununla birlikte oyun baştan sona bir serim içeriyor ve her sahne sürprizlerle karşımıza çıkıyor. Örneğin hiç beklenmeyen bir yerde, ancak ikinci perdenin sonlarına gelindiğinde Ashley Knight’in çatışmasının temelini oluşturan ailesini görüyoruz. Burada beklenmedik sürpriz bir giriş dramatik yapıya katılıyor. Aynı zamanda aksiyonun temel yönlendiricisinin Lula olduğunu görüyoruz. Oyun Lula’nın sahneye çıkması ile başlıyor ve sahneden inmesi ile bitiyor. Bu açıdan aksiyonu yönlendiren karakter her ne kadar Knight gibi gözükse de gerçekte bunun Lula Roca olduğu karşımıza çıkıyor.

 Yalnızlık Duygusu, Ait Olma İsteği ve IV.Boyut

Oliver Hailey’in ilk oyunu olan Hey Işıkçı, oyun alanında ve oyun süresince, oyunla gerçeğin birlikte yaşanmaya başladığı ve gerçek ile düş gücünün iç içe geçtiği yapısı ile farklı ve zengin bir kurgu içermektedir. Sahne tasarımı açısından sahnenin kendisinin, kendisine malzeme edilmesi ise oyunun yanılsama gücünü iki katına çıkarmaktadır. Bu oyunda yazar tiyatronun kendisini konu alarak bir anlamda aynaya ayna tutarak burada dördüncü boyuta ulaşmayı başarmıştır. Bu boyutlar sırası ile şöyledir:

  1. Seyircinin ya da izleyicinin kendi gerçek boyutu. Oyunu izlediği veya okuduğu zamanı kapsayan süreç.
  2. Sahnede oynanan tiyatro oyunu.
  3. Bu oyunundaki sahnede yaşanan Lula ile Knight’in yaşadığı gerçeklik.
  4. Lula ile Knight’in yaşadığı gerçekliğin içinde, Knight’in ışıkçıya seslenerek projeksiyon ve ışıklarla oluşturulan sanal ormandaki düş gücü.

Bu açıdan baktığımızda oyun iki gerçek ve iki yanılsama olan dört boyut üzerine oturtulmuş ve böylece de iki karakter üzerine kurulmuştur. Diğer yandan oyun her ne kadar Knight’in öyküsü gibi gözükse de gerçekte anlatılmak istenen Lula Roca karakteri üzerinden bireyin yalnızlığından çıkarak kendini bir yere ait hissetme duygusu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Oyundaki ana karakterlerin her ikisi de (Lula Roca ve Ashley Knight) yaşamın belli bir dönümünde olumsuz bir deneyim yaşamış bu yüzden kendilerini farklı bir yerde ifade etmeye çalışmaktadırlar.

Sürekli kocasının gölgesinde yaşayan Lula Roca için geçiş noktası, kocasının ölümü ile yalnız kaldığı süreçtir. O dakikadan sonra temel direğini yitirmiş ve kendisine dayanacak ve kendisini ait hissedeceği bir yer aramıştır. Böylece zaten sınırlı çevresi olan Lula arkadaşı Mabel’e sığınmaya karar vermiştir çünkü Mabel bir anlamda kocasının karşılığıdır. Kişisel erki yüksek ve Lula üzerinde hakimiyet kurabilecek birisidir. Zaten kendisine böyle bir yer arayan Lula içinde Mabel son şanstır. Ancak bir tesadüf eseri Knight ile tanışır ve Knight, Lula için sığınılacak yeni bir limandır. Üstelik Knight, Mabel’e oranla daha uygundur çünkü karşı cinstir ve bu onda kadınsı duygular oluşturur. Diğer yandan Knight belki de Lula’ya sadece Lula olduğu için değer veren tek insandır. Bu durum Lula üzerinde büyük etki yapar ve ilk kez kadınlığının farkına varıp birey olmaya adım atar. Oyunda bunu Mabel sahneye geldiğinde Lula’nın sahnedeki tüm eşyalara tek tek ve rahatlıkla dokunmasından anlıyoruz. Lula böylece kendini oraya ait hissederek bunun paralelinde, orasının kendine ait olduğunu Mabel’e anlatmak istemektedir. Böylece Lula bir anlamda belki de ilk kez bu kadar mutlu oluyor ve ilk kez ezilmişliğinin öcünü alıyordur. Ancak bu oyuna kendini öyle kaptırır ki oradan çıkarken sahnenin aksesuarlarından birkaçını almak ister. Oysa onlar gerçeği yansılayan bir oyunun oyuncaklarından başka bir şey değildir. Bu yüzden Knight onları almasına izin vermez ve Lula, vazo ve kül tablasını yere atarak kırar. Gerçekte kırılan Lula’nın düşleridir. Böylece Lula Roca bir kez daha yenilmiş olur. Bu onun sahneye çıktıktan sonraki ilk yenilgisi olur. Ancak Lula değişime başlamıştır ve ancak Knight’tan söz alarak onunla gelebileceğini söyler:

KNIGHT: Sana ihtiyacım var Lula Roca.

LULAROCA  : Ama doğru değil bu.

KNIGHT: Doğru.

LULAROCA  :Sizin için ne yapıverdim ki?

KNIGHT : Yaptın.

LULAROCA  :Bırakmıyorsunuz ki…

 KNIGHT           :Bırakacağım…

LULA ROCA :Dün akşamdan daha fazla mı?

KNIGHT :  Lula arkadaşın burada.

LULA ROCA   : Arkadaşım böyle şeyleri bilir. Dün akşamdan fazlası olacak mı?

KNIGHT:(Duraklama)olacak.

LULA ROCA : Söz mü?

KNIGHT: Söz.

Oysa Lula, oyunun başında bir erkekle bir kadının bir arada kalmasının ahlaklıca bir şey olmadığını söylemektedir. Buradan görüyoruz ki Lula artık değişmeye başlamıştır. Bu değişimde Knight’in ve sahnede olmanın etkisi ise yadsınamaz. Knight’in ışıkçıya seslenmesi ile gerçekleşen ve sanal görüntüden oluşan ormanda gezinti Lula’nın düş gücünün uyanışa geçtiği andır.

Oyunun bir diğer ana kahramanı Ashley Knight içinde benzer durum söz konusudur. O da yaşamında bir çıkmaza girmiş ve çareyi hem soyut hem de somut anlamda tiyatroya sığınmakta bulmuştur ve ancak kendisini burada ifade edebilir konuma gelmiştir. Yaşadığı yalnızlıktan dolayı kendini bir yere ait olma hissini burada da Knight karakterinde görürüz. Bu açıdan baktığımızda yazarın bu tip tasarımı ile tiyatro, birbirine benzeyen bu insanların yollarını kesiştirmiştir. Bu aynı zamanda seyirciye de bir iletidir. Böylece tiyatronun aslında sanıldığı gibi tamamen bir simülasyon olmadığını gösterir bizlere çünkü o, kendi içinde gerçek yaşamları da yansıtmaktadır. Yazar bunu somut olarak Knight ile Lula’nın yaşamından bir kesit sunarak bizlere anlatmaya çalışır. Burada önemli olan Lula’nın o düş dünyasında kendisine gerçek bir dünya yaratması ve bunun sonucunda her bir parçaya dokunarak gerçeklik duygusunu yaşamasıdır. Böylece oyunda gerçek ile sanal olan öyle bir iç içe geçmiştir ki ne zaman gerçek ne zaman sanal ya da oyun olduğu ayrımını net olarak koyamayız.

Bu noktadan hareketle oyunun ana fikri için şu cümleyi kurabiliriz: Ne gördüğün değil ne düşlediğin önemlidir.

Lula da Knight sayesinde öğrenmiştir bu gerçeği. Final sahnesinde bunu açıkça görebiliriz:

LULA : (Meydan okuyarak) Burası güzel bir yer olabilir. O bana bunu gösterdi. (İçini çeker pikabı açar müzik yükselir bir an hüzünlü düşüncelere dalar. (…) Bavulunu yere koyar sahne önüne yaklaşır. Sete uzun süre bakar. Sonra seyirciye dönüp gözlerini kapar. Hafifçe konuşur.) Hey Işıkçı!

Burada “Hey ışıkçı ” diyerek seslenen Lula ve bunun sonunda sahnedeki değişim ve bu değişimin seyirci tarafından görülmesi, Lula karakteri için değişimin doruğa çıktığı andır. Bu final sahnesi aynı zamanda Lula’nın düşleriyle birlikte kendisi olduğunun bir göstergesidir.

Kısaca özetlemek gerekirse, yazar bireyin kendi yalnızlığını aşması için bir yere, bir şeyeait olma duygusunu ve kendisine sığınacak liman arayışını düş gücüne yönlendirerek asıl bulunması gerekenin kendi düş dünyamızda yattığını göstermek istemiştir. Bir başka açıdan, yazar burada tiyatronun gücünden ve bilinen anlamdaki seyirlik etkisinin dışında oyun olgusunu sahneden çıkararak ve onun yerine gerçek yaşantıyı koyarak tiyatronun farklı bir etki alanına da dikkat çekmiştir çünkü orada oynananın her ne kadar etkisine katılıp illüzyona uğrasak da bunun oyun olduğunu biliriz. Oysa böyle bir kurgu ile illüzyon devam etmekte ve karakterlerin gerçek yaşamı ile iç içe geçmektedir. Bu açıdan “Hey Işıkçı” adlı oyun tiyatroya dördüncü bir boyut katar.