SUZAN KUYUMCU/İNSAN VE EVREN

İNSAN VE EVREN

Ne ışık

Ne yön

Ve ne de mekân vardı

Mutlak bir karanlıktı hükmeden Sıfır noktasında zaman

Ve madde tohumlanmıştı Dölyatağında bir cenin

Doğum sancıları içindeydi evren

Ercan KIZILAY

Yaşamın başlangıcına vurgu yapan bu dizeler, gizlerle dolu evrenin oluşumuna ışık tutarken beni de ortaokul yıllarıma taşımıştı. Din dersi öğretmenimiz dünyanın oluşumunu, evrenin ilahi gücünü anlatırken aklıma ilk gelen soruyu soruvermiştim.

“Yaratılanları sıralarken önce kelimesini kullanıyorsunuz öğretmenim, eğer önce derseniz onun bir başlangıç olduğunu söylemiş olursunuz, gerisinde kalan zamanı nasıl anlamalıyız? Geri kalan dilimde yaradan ne ile meşguldü?”

Bir süre sessiz kalmıştı öğretmenim. “Din tartışılmaz kızım, uygulanır.” demişti sonrasında. Eminim, o da beklemediği soruyla karşılaşmanın şaşkınlığındaydı. Daha sonra bu tür açıklamaları pek çoklarından duymuştum. Köşeye sıkışanların tek can simidiydi bu kısacık cümle.

İğne ucundan milyonlarca kez daha küçük bir noktanın patlaması sonucunda oluşan, hızla genişleyip yayılan bir oluşum; kabul görülen evrenin oluşumu… Ve gözle görülmeyecek kadar küçük olan sperm ile döllenen yumurtalık… İnsanlığın varoluşu…

Hangi kıvılcımdı ışık hızında parlayan

Tutuşturmak için zerrecikleri ki enerji yüklüydüler

                                                        Ercan KIZILAY

Bu dizeler bizleri düşündürmeye, insanı düşünsel zenginliğe iten yanıyla önem taşısa da hızla gelişmekte olan teknolojinin, edinilen verilerin ne kadarını törpüleyeceği ve ne kadarını üzerine ekleyerek pekiştireceği, şüphesiz zamana olan gebeliğini sürdürmeye devam edecektir.

Bir toz iriliğinde evren

Kendi içine gizlenen

Patlamaya hazır

Ve zembereği zamanın henüz kurulmamıştı. Çünkü;

Zaman maddenin içerisinde tutsaktı

                                                 Ercan KIZILAY

Ceninin, ana rahmindeki tutsaklığı gibi… Şu an edindiğimiz bu verilere göre zaman maddeden sonra oluşan bir kavram. Bu durumda evren=zaman mı demek daha doğru olur? “Önce”nin gerisindeki zaman kavramı, soru işaretleriyle belleklerde yerini korumayı sürdürecek gibi. Bilim insanı Ercan Kızılay’ın dizelere yerleştirdiği zaman=evren kavramı, zamanın evrenin içinde döllenmesi, evveliyatındaki belirsizlik gibi veriler; bilinçaltında yerleşerek kemikleşen ilk kayıtları zorlayacaktır. Çünkü bilinçaltı rahat bırakmaz ve sürekli konuşur. Yeni verilere yabancı olduğundan önceden yerleşmiş olanlarla çatışma içine girer. Yanlışla yer değiştirebilmesi için kişinin iç-sel yolculuk süreci başlar. Zaman alsa bile bilinçaltının harmanlanarak soyut-somut verilerle inancına, kültür birikimine en yakın olanı sezgileri yoluyla kabul edecektir. Şüphesiz kayıt altına alınmış olan önceki veriler de bu yolu izleyerek dönemin kültürüne, inancına göre şekillenmiştir.  Hani deriz ya içimden gelen ses, bilinçaltının sesidir bu. Bizler genelde bu sesi dinlemeyiz ve deriz ki us/um böyle diyor. Burada ötelenen akıl değildir elbette. Mantık yargılarımıza göre hareket ettiği için yanılma payının yüksek olduğuna vurgu yapmak istiyorum. Oysaki bilinçaltı yanılmaz bilgilere sahiptir; dikkat eder, farkına varabilirsek her zaman içinizden gelen ses haklı çıkar. Yeni verilerle sersemlese de üstbenliğin yaratıcılığı ile su akıp yolunu bulacak, dönem kültürü paralelinde kendine en yakın olanı benimseyecektir. Algılanıp benimsenen sonuç kişiden kişiye değişiklik gösterecektir.  En doğru, gerçeğe en yakın olana erişebilmek için bilinçaltı ve üst-benlik arasında yer alan kalın duvar tabakasından geçiş kapıları oluşturabilmektir. Kolay eylem değildir. Kişinin içsel yolculuğudur diğer adı. Kendini keşfi… Affetmediğimiz kişiler, olaylar, kötü huylarımız, olumsuz kayıtlarımız ve korkularımız geçiş akışını engelleyen önemli verilerdir. Her birini teker teker masaya yatırıp yüzleşerek, sorgulayarak, bağışlayarak olumlamak o kalın duvarın direncini zayıflatacak ve zamanlar aradan kaldırmayı başaracaktır. Kaldırılan her engel üstbenliğe doğru bir geçiş kapısı oluşturur. Açılan bu kapılar saye-sinde birbirlerine bilgi akışı olur. Üstbenlik, yapılması gerekenleri planlarken zaten plan dahilinde bedenlenen canlının, yaşam çizgisine öncülük yapar. Plan dışında yaşadığımız zaman mutsuz, huzursuz suçluluk duyguları hisseden, kıskançlık, öfke ve endişeler içinde boğulan bir yaşam içerisinde olur ve kendimizle barışık olamayız. Amaç, plana uygun yaşamaktır. Bu nedenle bilinçaltına yerleştirdiğimiz verilerin önemi büyüktür.

Evrenin içinde döllenen zaman…

İnsan yapısına baktığımızda onların da evren gibi soyut-somut kavramlarının bütünüyle oluşmuş olduğunu görürüz. Gözle görülmeyen, elle tutulamayan veriler… Düşünme yetisi, ani refleks, yaratıcılık verileri, döllenme, acıkma-doyma hissiyatı, duygularımızın oluşumu, acı çekme-mutlu olma, üstbenlikte plan-kontrol, bilinçaltının susmak bilmeyen sesi, kayıt ve duygularımıza göre vücut kimyamızın, hormonlarımızın başkalaşım geçirmesi.

Sabrı taşıyordu evrenin

Zaman olgunlaşıyordu yüreğinde

Kırıp kabuğunu maddenin, özgürleşmeliydi En küçük boyut içinden

Ansızın

En büyük boylanıyordu

Ercan KIZILAY

Ana rahminde sekizinci ayında olan bir bebeğin tekmelemesi, sık sık yer değiştirme esnasındaki telaşı-na ne kadar yakın bir tanı. “En küçük boyut içinden, ansızın en büyük boylanıyordu.” Canlının var oluşuyla genişleyip yayılması gibi. “Evren 13.8 milyar yıl önceki büyük patlamadan sonra hızla genişliyor.” bilgisi hakim olsa da bu bizlerin düşündüğünden çok daha yavaş genişlemedir. Canlının üreme, çoğalma hızı çok daha fazla gibi görünüyor. Evren, enerjiden oluşmuştur. Bu nedenle evrende mevcut olan bütün varlıklar da çevresine enerji yayarlar. Tıpkı karma ve çoğul olan bir tek bireyin olumlanarak çevresine yaydığı güzel enerji ya da olumlanmadığında ondan yayılan kötü enerji gibi. Üstbenlik ve bilinçaltındaki uyum (yani soyut veriler) enerji gönderimleriyle yerini belirler demek, sanırım yanlış olmayacak.

Dünya dolanır durur

Güneşin ateşli kollarında

Gündüz olur

Geceye dönüşür

İki kere ikinin dört ettiğini

Tohumun çatlayıp yeşerdiğini

Düşünür dururum

Ne evren dört köşe

Ne orman tohumsuz

Doğumla yaşlandığını insanın

Ölümle yeniden karıldığını yaşamın

Düşünür dururum

Her şey kendine özgü

Her şey dönüşür ilkine

Ercan KIZILAY

İşlemek istediğim konuyla örtüşür konumda olan Ercan Kızılay’ın “TOZAN” isimli kitabı, ilerleyen teknolojiyle yıllar sonra ulaşılan bilimsel sonuçlarla örtüşebilir nitelikte olduğuna, sanırım birlikte tanıklık edeceğiz. Bir yapıt okuyanı elli altmış yıl öncesine taşıyabiliyor ve kaybolmaya yüz tutan anısına ışık tutabiliyorsa; o dönem aklına takılanı yeniden masaya yatırıp sorgulama kapılarını aralayabiliyorsa üstbenlik ve bilin-çaltı kapılarını birbirilerine aralamış demektir.

Düşünsel varsıllığın eğitimi okullarda verilmez, diploması yoktur.