İLHAN GERİMTERLİ/DOPPELGANGER

DOPPELGANGER

2012 yapımlı, başrolünde Mads Mikkelsen’in yer aldığı, Thomas Vinterberg tarafından yönetilen “Onur Savaşı” adlı dram filmi, kendi anasınıfındaki küçük bir kız tarafından haksız yere cinsel istismarla suçlanıp tecrit ve toplumsal histeriye maruz kalan akabinde inzivaya çekilip “ikizini” yaratan, bambaşka bir bilinçle hayatına devam eden bir adamın hikâyesidir. “Doppelganger” sadece sinemada değil sanatın her türünde kendini göstermektedir.

Hayaletten farklı, canlı bir insanın kendisine tıpatıp benzeyen görüntüsüdür. Avrupa mitolojisinde de bolca yer verilen bir temadır. Geçmişte birçok edebiyat eserine de konu olan “Doppelganger” kurgu ve mitolojide kötü şansı temsil eden paranormal bir fenomen olarak anılmıştır.

Dostoyevski’nin “Öteki” adlı romanı, sefil yaşantısı ve karşılıksız aşkının deliliğe sürüklendiğini anlattığı bir eserdir. Eserde; düştüğü sefalet ve karşılıksız aşk yüzünden            deliliğe sürüklenen “Golyadkin” karakteri, kendisinin başaramadığı her şeyi başaran “doppelganger” ile karşılaşır.

Parçalanmış bilincin kurduğu dünya, tuhaf olduğu kadar ürkütücü, anlamsız ve tehlikelidir. Benliğini kabul etmeyip güvenmemek, başarı inancının eksikliği, korku, asosyal bir yaşam ya da zıttı olan durumlar da var olan karakter üzerinden yeni “ikiz” doğurmaktadır. Ve benliğinde olmayan her eylem ve olgu bu “ikiz”e yüklenmektedir. Temel bağlamda bilinç, bu ikizde akarken asıl benlik değişmeden stabil olarak devam eder ama “ikiz” hep hareket halinde ve akış içinde olduğu için sınır tanımaz ve bilinç parçalanır. Dünya “ikiz” için tehlikeli hale sürüklenir.

Doppelganger’in varlığını keşfeden kişi, şu andaki benliğinin üzerine farklı bir bakış açısı eklemek istemez. O yüzden “ikiz”i yaratır. Çünkü var olan bilinci, kaosa sürükleneceğini düşünür ve bu durum ruhsal rahatsızlığa kadar gider.

 “İkiz”i bilincin diğer yüzüyle karıştırmamak gerekir. Örneğin Hermann Hesse’nin “Narziss ve Goldmund” eserinde iki farklı karakter üzerinden dostluğu anlattığı düşünülebilir ama aslında tek bir bireyin var olma sürecinde iki farklı yönünü ortaya koymaktadır. Yani bireyin madalyonun ön yüzü ile arka yüzünün anlatılmasıdır. Bu anlatı, tek bir bilinç üzerinden işlenmektedir. Doppelganger temasındaki anlatım, bu anlatımdan farklıdır. Tek bir bilincin karmaşası yerine “ikiz” doğurur ama “ikiz” bilinci diğer bilinci öldürür.

Aslında her bireyin bir “ikizi” vardır. Belirttiğim gibi önemli olan onu keşfetmektir. Yazarlar bunları tematik olarak işlemiş olsa da farkındalık yaratamamışlardır ya da anlaşılmamıştır. Van Gogh, aslında bu durumu gayet açık ve net bir şekilde kendi yaşamında uygulayarak anlatmıştır. Kendini inandırmak için kulağını kesmesi bireysel bir eylemken ayrıca sanatında da eylem haline dönüştürmüştür. “Tutuklular Çemberi” adlı 1890 yılında tuval üzerine yağlı boya ile çizdiği eseri, çok ilginçtir. Tablonun üst bölümünde, yukarı doğru yükselmekte olan iki beyaz kelebek vardır. Bunlar özgürlüğün olduğu kadar kaybedilmiş saflığın da sembolüdür. Ayrıca tabloda ressamın intihar edeceği yaşa eşit biçimde, 37 insan figürü yer almıştır. İki kelebek yorumcular tarafından saflık ve özgürlüğü simgelese de aslında “dönüşüm” simgesinin emaresidir. Van Gogh, “Ben ikizimi yarattım ve onu ancak ben öldürebilirim.” demiştir.

Aynı şekilde “Narcius” efsanesinde Narcius’un kendine âşık olması, etrafındakilere bakmaması ve sonucunda     kimseyi bulamaması  sadece kendini keşfetmesi ve kendine hayran olması “Doppelganger”in varlığı niteliğindedir. Sonunda “Narcius” tanrılar tarafından cezalandırılır ve ölüme terk edilir. Ama onun ölümü, çağımızın hastalığı olan “narsizim” hastalığının yayılmasına engel olamamıştır.

Bir kişinin “ikiz”ini yaratması, kendi arayışında bulmasına en iyi örneklerden biri de “Moby Dick” eserindeki Kaptan Ahab’dır. Ahab’ın beyaz balinaya duyduğu intikam hissi, onu yaratma arayışına sokmuştur. “İkiz”in varlığının devamı için kendine engel olarak gördüğü ve tanrılaştırdığı beyaz balinayı yok etmesi gerektiğine inanır. Geçmişin intikamını almak için beyaz balinayı arayan Ahab, sonunda onu bulmuş ama hırsının kurbanı olmuş keşfettiği “ikiz”ini yaratmadan öldürmüştür.

Özetlemek gerekirse; Doppelganger her bireyde vardır, keşfedenler bu bilinci daha ağır bir şekilde yaşarlar ve keşfedenler için bilinç bir şekilde son bulmalıdır.