DİDEM KEREMOĞLU İLE AYDIN ŞİMŞEK SÖYLEŞİSİ

ŞERİFE DİDEM KEREMOĞLU İLE AYDIN ŞİMŞEK SÖYLEŞİSİ

Şerife Didem Keremoğlu:

Aydın Şimşek ya da bendeki kimliğinizle hocam; bu söyleşide edebiyatçı kimliğinizden, dergiciliğiniz ve yayınevinizden, açtığınız atölyelerden, hocalığınız, editörlüğünüz, konuşma sanatındaki beceriniz ve üretkenliğinizden, İzmir’deki sanat merkezinizi ayakta tutmak ve on yedi yaşındaki basılı edebiyat derginizi sürdürmek için verdiğiniz mücadeleden konuşacağız.

Felsefe, yaratıcı yazarlık, editoryal atölyeleriniz, gerek yüz yüze gerek sanaldan devam ediyor. İzmir’de ikamet ediyor; Bodrum’da, Datça’da, Ankara, İstanbul ve daha birçok yerde panellere davet ediliyor, konuşmacı olarak etkinliklerde yer alıyor, kimi belediyelerle ortak sanatsal projelere imza atıyorsunuz. Editörlüğünü yaptığınız onlarca yazar var. Şiir, yeni bir roman, kuram yazıları…

İşler eskisinden çok daha zor! Yayıncılık ve dergicilikte pandemi ile başlayan süreç ve kâğıdın da payını aldığı dev zamlar, tedarik zinciri sorunları… Katıldığınız panel ve söyleşilerde sözünü sıkça ettiğiniz ‘Baskılayıcı Tolerans’ yönetiminin de yayıncılık üstündeki etkisinden söz etmeme bilmem gerek var mı? Verdiğiniz mücadeleyi yakından takip edenlerdenim. Nedir bu ısrarın altında yatan temel sebep?

Aydın Şimşek:

Sevgili Didem, öncelikle Çığ Dergisi’ne ve titizlikle hazırlanmış sorular için sana teşekkür ediyorum. Hiç şüphesiz ki uzun soluklu bir yolculukta kimi inişler çıkışlar olacaktır; işte bu inişler dönemindeki direncinizdir önemli olan, sanata edebiyata karşı sahiciliğiniz… Ben daima sanat ile politikanın, estetik ile nesnelliğin arasında organik bir bağ olduğuna inanırım. Bir ülkenin sanat-düşün alanı çölleşiyorsa, orada ciddi bir aydın sorunu da var demektir. Sanat evreni ise bu çölleşmeye karşı elimizdeki güçlü olanaklardan biridir. Çünkü sanat/çı bize sadece hayatı anlatmaz, aynı zamanda da hayatı öngörür. Sanatçının var olduğu alandır düşünce ve estetik dünyası. Bu dünyaya ait olanın üstüne düşen ve alması gereken sorumluluklar vardır. Senin “mücadele ve ısrar” olarak tarif ettiğin şey benim edebiyat anlayışımı anlatır.

Ş. Didem Keremoğlu:

Dijital dergicilikle ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyim? Tercihinizin basılıdan yana olduğunu biliyorum bu arada.

Aydın Şimşek:

Dijital olanın ele geçirilmesi, içeriğinin değiştirilmesi, size rağmen çarpıtılması ve silinebilirliğinin iradesinin sizde olmaması kaygı yaratıyor. Hatta hayatımızda daha sık yer alan yeni dijital ataklar (Yapay zekâ ve robotik atılımlar vs.) basılı olanın önemini daha da vurguladı. Çünkü yapay zekâ ile toplumun ‘ihtiyaç halinde bilgi’ye ulaşması amaç haline getirilirken bu durum analitik aklı, sorgulamayı, doğru ve güvenilir kaynakları değersizleştirmekte, aynılık yaratmakta.

Ş. Didem Keremoğlu:

Yazmadığınız bir döneminiz var. Üstelik çok değerli edebiyat ödüllerinin sahibiyken… Nasıl aşıldı o dönem?

Aydın Şimşek:

Yazmadım ama düşün dünyasının birikimlerinde onca yıl öğrenmeye devam ettim. Edebiyat ortamından uzakta, hayata ilişkin daha öncelikli sorunlarla boğuşmak zorunda kaldığım bir dönemdi. 10 yıl kadar yazmadım. O uzun süreyi derin okumalar yaparak geçirdim. Politikadan felsefeye, oradan mitolojiye, sanata uzanan geniş bir alanı taradım.

Ş. Didem Keremoğlu:

12 Eylül sonrası yaşadıklarınızla -mahkûmiyetiniz, yazamadığınız yıllar- uzlaşmayı nasıl başardınız? Pek çok değer kaybolup gitti o sancılı dönemin sonrasında.

Aydın Şimşek:

12 Eylül ve onun oluşturduğu siyasal sosyolojisiyle mücadelem hâlâ sürüyor. Bu ülke demokratik bir zemine oturana kadar özgürlük alanlarını sonuna kadar kullanan bir topluma dönüşmesine kadar elimden geldiğince ve bedelini ödemeyi de göze alarak hem politik hem de sanatsal mücadelem sürecektir.

Ş. Didem Keremoğlu:

Yazılarınız, panel ve söyleşilerinizde geleceğe dair ipuçları veriyor, okurunuzun ve takipçilerinizin hayal gücünü ateşliyorsunuz. 2017 yılında okurla buluşan “Yazma Yaratma ve Okuma Cesareti” isimli kitabınızda gelmekte olan pandemiyi öngördünüz örneğin. Nasıl yapıyorsunuz bunu? Geleceğe kafa yormak nasıl bir çalışma alanı?

Aydın Şimşek:

Yazarların iki büyük çalışma alanı olduğuna inanırım. Yazar/yazar adayı öncelikle iyi bir okur olmalı; bilince tutunmalı, aklın sınırlarını ve aklı aşmanın alanında çalışmalı… Aklı aşmak için de sezgisine güvenmeli, sezgisini sürekli hareket halinde tutmalı… Bunun için olmayan ama olabilecekler öngörüsünü devreye sokmaktan kaçınmamalı. İşte, akıl-bilinç ilişkisi ile sezginin buluşması ‘yaratıcılığı’ tetikleyecektir. Gerçek anlamda bir yaratıcılık, hep aynı şeyi söyleyenlerle hep aynı şeyi duymak isteyenlerin dışına çıkmaktır. Bir bakıma kitle kültürünün kalıplarından kurtulmaktır.

Güncel olanı takip ederken geleceğe güncelin ağıp ağmayacağı üzerine de çalışmak gerek. Çünkü güncel sıcaktır ve soğuduğunda çoğu değersizleşir. Bu nedenle güncelin peşine takılmak yerine onu belli bir mesafeden algılamak, gereksiz yığılmayı ve yorgunluğu da aşmak açısından önemlidir. Eğer bu gereksiz yığılmalara ödün vermezseniz yaratıcılık için çok geniş bir zaman size kalır. Orada da öngörebilirsiniz, olmayan ama olabilecek şeyler üzerine çalışabilirsiniz. Unutmayalım ki tarih bilinci yoksa gelecek de yoktur!

Ş. Didem Keremoğlu:

Üretken bir şair ve yazarsınız. Hemen her disiplinde üretmeye devam ediyorsunuz. Niçin bir öykü kitabınız yok? Öykü yazıyor musunuz, diye sormadığımın farkındasınız tabii.

Aydın Şimşek:

Sen sevgili Didem, hem iyi bir öykücüsün hem de iyi bir öyküye giden yolları çok iyi biliyorsun. Öykü deyince farklı bir disiplini konuşuyoruz. Öykü çok özel bir disiplin olduğu için o alanda yetkin değilimdir belki de. Kendimce bir şeyler yazıyorum ama onların öykü olup olmadığına karar vermek kolay değil.

Ş. Didem Keremoğlu:

Yirmi beş yılda yüzlerce belki de binlerce insan geçti atölyelerinizden. Yazar çıkıyor mu yaratıcı yazarlık atölyelerinden yoksa yazar doğuluyor mu?

Aydın Şimşek:

Sen söyle! Atölyelerden iyi yazarlar çıktığı gibi yazar olarak doğanların olduğu da denir. Atölyeler, yazar yetiştirmek için yol yürümez, farklı yazarların yazma biçimlerini deneyimleyerek, yazmanın bin bir alanında uzun soluklu bir yolculuk yaparak, öncelikle nitelikli okur olmanın kapısını aralarlar. Eğer yazma arzusunda ısrar eden olursa, bu uzun yolculuğu göğüsleyecek enerjisi varsa niçin yazar olmasın ki… Unutmayalım ki yazı yazarak öğrenilen bir şeydir. Artık yazarlık atölyelerine alışılmış kalıp ve ön kabullerle bakmak tutucu bir duruştur. Çok eskide kalan kaba bir alışkanlık…

Ş. Didem Keremoğlu:

 Şiirinizin üstünde etkisi olan şairler için ne söylemek istersiniz?

Aydın Şimşek:

Becerebildiğim, aklımın ve yetimin derinleştiği yer genel anlamda edebiyat, özelde de şiir elbette ve İyi şairlerin peşinde olageldim dünden bugüne 45 yıldır.Dünya şiirinin ve bizim şiirimizin o denli esinleyen şairi var ki…

Ş. Didem Keremoğlu:

İlk romanınızın açılış cümlesi kanımca, edebiyatımızdaki en keskin açılış cümlelerinden…  Birincilik halen Ağaoğlu’nda olsa da! Çok mu zaman aldı o cümleyi bulmanız? Sizinle olan çalışmalarımdan biliyorum açılış cümlesine önem verdiğinizi.

Aydın Şimşek:

Romanım “Kopuk ve Hiç”in yazım süreci beş yıl sürdü. İlk taslak bittiğinde 350 sayfa kadardı, yayımlandığında 160 sayfa. Farklı katmanlarda ilerleyen roman için okurun tepkisini hiç umursamadım, diyebilirim. Bu bana susma özgürlüğünü de verdi. Böylelikle gereksiz çoğaltmalardan, gereksiz betimlemelerden, metni yayarak yazmaktan kurtarmış da oldum.

İşte o ilk cümle okuru yok sayarak kuruldu.

Ş. Didem Keremoğlu:

Şiir, edebiyata  dair midir, yoksa tek başına mıdır? Bu soruyu size daha önce de sormuştum. Düşünceleriniz hâlen aynı mı, diye merak ediyorum.

Aydın Şimşek:

İlginç ve zenginleştirici bir soru. Bu çok tartışılan alana yaptığın bu davet, tartışmayı daha da alevlendirebilir. Kimileri geleneksel edebiyat anlayışı edebi metinler derken roman, öykü, şiir, deneme vs. diye bir sıralama yapar. Benim için şiir edebiyatın sınırları ve kurallarını aşar. Şiir, dilin dışında bir şeydir benim için. Bu yüzden bağımsız, kendince varoluşu kalıplara sığmayan, sınırlandırılmayan bir sanat disiplinidir. Şiir sanatında edebiyatın diğer türleri gibi ortak yapım kuralları işlemez, her şairce şiirin kuralları kurulur ve değişir. Benim için şiir bir sanat türüdür. Edebiyat gibi, müzik, resim gibi… 

Yani aynı düşünmeye devam…

Ş. Didem Keremoğlu:

Yazarların çoğu, entelektüel birikimlerine karşın sıra konuşmaya gelince etkili olamıyor. Siz ise etkili bir konuşmacısınız da. Kendinizi hatip olarak tanımlar mısınız?

Aydın Şimşek:

Hayır tanımlamam… İçtenliğe inanırım, sahiciliğe… Dilim de öyle… Hepsi bu…

Ş. Didem Keremoğlu:

Gerek yazarken gerek de konuşurken oldukça kışkırtıcı bir üslûbunuz var. Buna rağmen popüler olmaktan bilerek ve isteyerek uzak duruyorsunuz. Burada bir tezat yok mu?

Aydın Şimşek:

İyi yazarlar okuru serüvenci yapar, göze almayı, yol yürümeyi, umudumuzun kesintisiz olduğuna dair izler bırakır gövdemize ve kalbimize.Ben yaratıcı yazarların ve iyi metinlerin kışkırtıcı olduklarına inanırım.Becerebildim mi bilmiyorum ama ben de böyle olmaya çalıştım yazım yaşamım boyunca. İnsanlara şaşırma yetilerinin olduğunu duyumsatmaya çalışıyorum. “Sus Payı Dünya” adlı şiir kitabımın girişinde yazdığım gibi: “Bir insanın, bir toplumun, bir ülkenin şaşırma yetisi ölmüşse o birey, o toplum, o ülke ölü sayılır.” diye düşünüyorum. Yazdıklarımda yapmak istediğim de böyle bir şey, şaşırma yetisini yeniden kazandırmak. Böyle bir çabanın içinde popüler arayışlara yer olmaz. Zaten ‘popüler olmak’ üzerinden yürüyen birisinin de böyle amacı olmaz.

Ş. Didem Keremoğlu:

Eco’nun “yaratıcı okur” tarifi sizinkiyle uyuyor mu?

Aydın Şimşek:

Zor soru!  Ben nitelikli okur diyorum. O okurlar için ölü zaman yok. Onlar seçme ve beğenme yetileri yüksek olan okurlar… Onları süslü cümlelerle aldatmak mümkün değil. Daha ne söyleyeyim?

Ş. Didem Keremoğlu:

Yoğun iş temponuz arasında bu söyleşiye zaman ayırdığınız için teşekkür ediyorum.

Aydın Şimşek:

Elimden geldiğince yanıtlamaya çalıştım. Umarım verimli olmuştur. Ben de böyle kapsamlı bir söyleşiyi hazırlamak için verdiğin emeğe sevgili Didem teşekkür ediyorum.