EDEBİYAT VE FELSEFE
Edebiyattaki felsefeyi ve felsefedeki edebiyatı konuşabiliriz. Bunu yaparken edebi zevki düşünceye feda etmeyeceğiz. Düşünceyi de yazınsal zevke feda etmeyeceğiz. Karşılıklı olarak edebiyatın felsefeden felsefenin de edebiyattan yararlanmasını isteyeceğiz. Edebi eserlerde var olan tez ya da fikri arayacağız. Felsefi yapıtlarda ise felsefenin kavramsal diliyle anlatmakta zorlanılan pek çok sorunu edebiyatın canlı, betimsel ve benzetmeli diliyle anlatan örnekleri bulacağız.
Edebiyat felsefe ilişkisi çok eskidir. Her edebi ürün bir biçimde ve bir ölçüde felsefe içerir. İki alan iç içedir. Aristo şiiri felsefeye en yakın tür olarak görür. İki alan arasındaki ilişkilerin en güzel örneklerini varoluşçu filozoflarda görürüz. Bir de edebi ütopyalarda… Melih Cevdet Anday’a göre “şiir felsefeye bitişir.” Afşar Timuçin, “edebiyatın felsefeleştiği, felsefenin edebiyatlaştığı” bir çağda yaşadığımızı öne sürer.* Bunu olumlu bir yönelim olarak görür. Taylan Kara günümüz edebiyatında bu alandaki olumsuz gelişmelere dikkat çekmek amacıyla birçok kitap yazmıştır. Kitabının adı: “Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme”
Edebiyatta yazar, felsefeyi eserine içselleştirir. Başta insan anlayışı ve dünya görüşü olmak üzere felsefi bakışı yapıta içselleştirir. Nasıl? Edebi bir biçimde… Olay örgüsüne, kişilere, ilişkilere, etik ilişkilere felsefi tavır işlenerek… Elbette bunu, bir düşünür gibi kavramların neliği ve gerçekliği temelinde yapmaz. Filozoflaşan sanatçı ya da sanatçılaşan filozoflar vardır: Sartre, Tolstoy, Dostoyevski, Hugo, Camus, Kafha, Nietzsche, Gorki, Jack London…
Sabahattin Ali, Sadri Ertem, Melih Cevdet Anday, Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Tahsin Yücel, Afşar Timuçin, Atalay Girgin, Adil Korkmaz, Ahmet Arif, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Yunus Emre…
Edebiyatta felsefe olması o ürünün felsefi bir yapıt olduğu anlamına gelmez. Edebi yapıt kavramlardan çok sözcüklerle ilerlemelidir. Yazar edebiyatta felsefe yapmaz, felsefi düşünceyi gösterir, içselleştirir, metnin dokusuna yedirir, ete kemiğe büründürür.
Rivayete göre, Yunus Emre Mevlana’ya demiş ki: Mesnevi hoş ama uzun, ben olsam; “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.” deyip bırakır, uzatmazdım.
Bir yapıtı sadece nasıl yazıldığı, dili, estetiği, anlatımı, kurgusu, olay örgüsü açısından değil, niçin yazıldığı, neyi anlattığı açılarından da değerlendirmeliyiz. Neyi, niçin ve nasıl yapacağız? Neyi, niçin ve nasıl okuyacağız, yazacağız? Tercih yaparken insan anlayışımız ve dünya görüşümüze göre doğru işleri doğru biçimlerde yapmalıyız. Böylece üretkenliğin üst sınırına yaklaşacağız.
Yapıtta iki boyut vardır: Estetik boyut, nasıl anlatıldığıyla ilgilidir. Etik boyut ise, neyin anlatıldığı ve niçin anlatıldığıyla ilgilidir. Bir yapıt, en iyi etik ve estetik boyutların birlikte ele alınmasıyla değerlendirilebilir. İşte edebiyattaki felsefe, bu etik boyutun yani yapıtın neyi-niçin anlattığıyla ilgilidir. Estetik boyut ise, edebi niteliğin yani konunun nasıl anlatıldığıyla ilgilidir. Kuşkusuz bir yapıtta etik ve estetik boyutlar bir bütündür. Etik ve estetik sorgulamalar edebiyattaki felsefi boyutun yanı sıra, ekonomi-politik, psikoloji, tarih gibi diğer sosyal alanları da anlamaya kapı aralayacaktır.
Bazı yazarlar-şairler kitaplarının sonunda ya da söyleşilerinde bir eserin neyi niçin anlattığı ve nasıl yazıldığıyla ilgili ipuçları vermektedirler. Attila İlhan’ın “meraklısına notlar” bölümü öyledir. Bu bilgiler bizim o eseri etik ve estetik değerlendirmemize katkı sağlar. Marquez’in “Anlatmak İçin Yaşamak” isimli anı kitabı da bu kapsamdadır. Burada tüm yapıtlarının izlerini bulmaktayız. Jack London; “Demir Ökçe”de marksist felsefeye dayalı bir emperyalizm eleştirisi yapmıştır. Turgenyev; “Babalar ve Oğullar” da nihilizm problemini işlemiştir. On sekizinci yüz- yılda yaşamış Alman ozan Lessing aydınlanma çağı düşünürlerindendir, dinler ne olursa olsun insanların kardeşliğini savunmuştur. Albert Camus, “Yabancı ve Sisifos Efsanesi” nde varoluş felsefesini edebiyatla harmanlamaktadır.
Sartre’ın roman ve oyunları sorumluluk, ahlak, özgürlük gibi felsefi sorunları işler. Halit Suiçmez “Özpeşinde” isimli romanında üretkenlik felsefesini savunmaktadır. Edebiyat ve felsefe, insanın varoluşu ve anlam arayışı açısından birbirlerini tamamlar. Edebiyat, felsefenin kavramsal derinliğini öyküleştirir, felsefe de edebiyata düşünsel bir zemin sunar. Her ikisi de farklı yollarla insanın varoluşunu, anlam arayışını ve toplumsal yaşamını sorgular. Edebiyatın ve felsefenin kesişme alanında daha ileri noktalara doğru ilerlemeye devam edeceğiz.
*(Afşar Timuçin, Estetik Bakış, s;15-16, Bulut Yayınları, 2005)