kavruk çiller
çocukken alaylı çillerim vardı
tenime iki beden büyük
büyürken yarım kaldı
hem yüreğime hem tenime
çocukken kara lastiklerde
iğde dikeni sızılarım vardı
toprak evlerin avlularında
saçaklarda gölgelenen
şimdi büyüdüm
fakat sen yarım kaldın
hem tenime hem yüreğime
kerpiç duvarların yarıklarında
yaban gülleri olup açan
çocukken alnımda
yoksunluğumun nişanesi
şark çıbanlarım vardı
kederinden taktığım
şapkanın gölgesinde yuvalanan
şimdi büyüdüm
fakat sen yarım kaldın
hem göğsümün kafesinde
hem de metruk bir binanın
oyuklarında sabahlayan
çocukken odun sobasının
üstündeki tencerede
gün aşırı pişen hayallerim vardı
tek öğünde kaşıkların çığlığında
tutulmuş nefeslerde tükenen
şimdi büyüdüm
fakat sen yarım kaldın
hem avuçlarımda çiçeklenen
hem de satırlarımın
sıcaklığında soluklanan
çocukken kuru kavruk tenimden
daha sıcak diyarlara göçen
besisiz kabuklarım vardı
hüzünlerden dökülen
büyüdüm fakat şimdi de
sen yarım kaldın
uykusuz göz kapaklarımdan
astarsız yastığıma dökülen
çocukken odun sobasının
mevsimler arası sıcaklığında
iklim değiştiren hayallerim vardı
tek gözlü odalarda sıcaklayan
fakat şimdi büyürken karardım senelerce
çelimsiz bir kedere sığınırken üşüdüm
duvarların çatlaklarından
yaban gülleri gibi boynumu uzatırken üşüdüm
karabasan sevdanın zulmüne direnirken üşüdüm
ehline düşmeyen inci tanesi gibi
iplenirken üşüdüm
yavaş yavaş solan papatyaların
yapraklarında çürüyen
meçhul bir tırtılın gözlerinde üşüdüm
ama ne yazık ki
en çok da sana inanırken üşüdüm