Sıfırın Kıyısı
Oda sessiz değil, sadece başka bir dilde uğulduyor. Florasanlar tavanla fısıldaşıyor. Beyaz değil burası, renksiz. Kokusuz, zamansız… Damarlarımdan geçen sıvının içinde bir şeyler yüzüyor gibi… Belki kaderim.
Yataktan dışarı bakıyorum. Camın öte tarafındaki bir apartman çatısında siyah bir kedi duruyor. İki gözünü bana dikmiş. Bir şey biliyor. Annemin gözleri gibi, konuşmayan ama bilen.
“Yine yemek yememişsiniz. “Hemşirenin sesi çok uzak, sanki okyanusun içinden geliyor. Ben aç değilim. Artık acıkmıyorum.
Hep, “Zayıfla” dediler bana; “Yeme!” On altı saat oruç, üç badem… “Otuz dört beden yetmez, sıfır beden olmalısın; güzellik için çaba harcamalısın.” Şişman jüri üyesi gözlerini devirerek, “Göbeğin çıkmış” derdi. Yemedim günlerce. Ödem yapar diye suyu bile damla damla içtim.
Sosyal medyada alkışlandı önce. “Çok zayıfsın Gülnihal, harika görünüyorsun.” Kemiklerimi gösterip, “Fit” dediler.
Anoreksiya. Tanı buydu. Ama asıl tanım şu olmalıydı: İçeride bir ağırlık var, dışarıdan görünmeyen.O ağırlıktan kurtulmaya çalışırken bedenim de eksildi.
Güzel bir kızın zayıflığını hepimiz alkışladık. Bir toplum, kadınları ‘beden’e indirgeyerek öldürür. Bu bir cinayet biçimidir. Bıçaksız, sessiz, kalabalık…
Moda haftalarında podyumlar, mezar taşlarına benzer. Sıfır beden bir rakam değil, bir silme işlemi. Kadını önce küçültürsünüz, sonra yok edersiniz. Anoreksiya bir hastalık değil artık, bir norm. Sosyal medya ‘düşük kalori’ hesaplarıyla dolu.
“Bir dilim elma – 50 kalori – bu gece sadece bu.”
Bu hesapları binlerce genç takip ediyor. Kusmayı tarif eden postlar, ışıltılı fontlarla yazılıyor. Beden değil artık mesele, sanki yok olma fantezisi.
Ve Gülnihal, işte bu fantezinin yıldızıydı. İlk zamanlar gösterişliydi, asiydi, dili sivriydi.
Sonra sadeleşti. Sonra sessizleşti. Sonra saydamlaştı. Ve biz hâlâ ona “Çok güzeldin” diyoruz.
Siyah kedi hâlâ camda.
Beni götürmek için mi geldi, yoksa yalnızlığıma mı tanıklık ediyor?
Çocukken günlüğüme hep kedi çizerdim.
Güzellik merkezinde büyüdüm. Annemin Nişantaşı’ndaki güzellik merkezinde… Zayıflamak için Kriyolipoliz, radyofrekans terapisi, ultrasonik lipoliz ve lazer lipoliz…
Zayıf güzeldir, güzel zayıftır.
Babam, televizyonu açtığında başını çevirirdi. “Yarışmaya gitme” demişti. Oysa ben çoktan seçilmiştim. O yarışmalarda jüri değil, tanrılar vardı. Beni tarttılar. Beni ölçtüler, biçtiler…
Faruk…
Gizledim herkesten evliliğimi, fenomenler evlenmez; eğlenceli, lüks, bekâr hayatlar yaşar. Aşıktım ama boş oda gibi geçti evliliğimiz. Beni seviyormuş gibi yaptı. Zenginmiş gibi yaptı. Ben de mutluymuşum gibi…
Şimdi bedenimle vedalaşıyorum. Bir şişe serum gibi süzülüyorum. Her damla bir kelime gibi. Ve kelimeler bitiyor.
Gülnihal’in ölümü, ekrandan silinen bir figür değil sadece. Kendini aç bırakarak bir çağın bedensel çöküşüdür. Ama ne acı ki, çöküşler bile diyetlerini etkileyemiyor.
“23 kiloya kadar düştü,” dediniz. Sanki bir başarıydı. Sanki ulaşılması gereken bir hedef.
Sanki ölüm, bir hedef kiloymuş gibi.
Ve şimdi onun son fotoğrafını paylaşıyorsunuz: Altına üzgün emojiler. Ama hâlâ “Efsane fiziği” yazanlar var. Çünkü onu hiç tanımadınız. Sadece izlediniz.
Ve bir kadın daha sizin gözlerinizin önünde ağır ağır silindi.
Siyah kedi gitti. Cam bulanık. Ben de artık bulanığım. İçimde hâlâ bir kıyafet askıda.
Hiç giyilmemiş, hiçbir jüriye gösterilmemiş. Bir ihtimal gibi duruyor: Ya yaşasaydım?
Bip.
Bip.
…
EDİTÖR : GÜZİN ARAR – ÇIĞ DERGİSİ
27.06.2025