OPERA; BİR HAYALİN SESİ
Müzikle bağımı ilk kurduğumda elimde pahalı bir enstrüman, özel bir eğitim ya da hedeflenmiş bir gelecek planı yoktu. Sadece bir ayna vardı karşımda bir de elimde saç fırçası. Belki de o an, bir çocuğun hayal gücünün en saf en güçlü haliyle dünyaya seslendiği ilk andı. O saç fırçası benim mikrofonum, odamın duvarları hayali izleyicilerimdi. Şarkı söylüyordum, sadece kendime değil hayata, geleceğe, henüz adı konmamış bir tutkuma…
O zamanlar opera kelimesi sözlüğümde yoktu. Ne anlama geldiğini bilmediğim içimde bir yerlere dokunan garip bir his vardı sadece. Bir çağrı gibi. Bir tutkunun titrettiği yankı. Yıllar sonra, o çocuk büyüyüp gerçek sahnelere adım attığında anladım ki bu his, aslında operanın ta kendisiydi. Opera sadece bir sanat dalı değil benim için. Kendi hikâyemi anlatabileceğim bir dil, kelimelerin ötesine geçen bir ses. İnsan ruhunun en derin köşelerine ulaşabilen bir sanat. İlk öğrendiğimde değil ama hissettiğimde benliğime işleyen gerçeklikti bu.

Opera sanatı, yüzlerce yıllık geçmişine rağmen bugün hâlâ çağdaş bir yankı bulabilen zamanın ötesinde bir anlatım biçimidir. Bunun en önemli nedeni, operanın insanın değişmeyen doğasını, evrensel duygularını ve varoluşsal sorgulamalarını merkezine almasıdır. Opera, kelimelerle düşünmeyi, müzikle hissetmeyi ve tiyatroyla yaşamayı aynı anda mümkün kılar. Edebiyatın derinliğini, tiyatronun canlı anlatım gücünü ve müziğin evrensel etkisini bir araya getirerek izleyiciye hem estetik hem de düşünsel düzeyde yoğun bir deneyim sunar.
Opera eserleri, yalnızca bireysel hikâyeleri anlatmakla kalmaz; aynı zamanda insanlık tarihinin en temel ve evrensel temalarını sahneye taşır. Aşk, ihanet, kıskançlık, özgürlük, savaş, ölüm ve yeniden doğuş gibi temalar, çağlar boyunca operanın merkezinde yer almış, farklı dönemlerde ve kültürlerde yankı bulmuştur. Bu temalar, insan doğasının değişmeyen yönlerine dokunduğu için her zaman güncelliğini korur. Dinleyici, sahnede izlediği karakterlerin yaşadığı içsel çatışmalarda ve duygusal kırılmalarda kendi hayatına dair izler bulur.
Bugün, dijital çağın hızlı, parçalı ve yüzeysel iletişim ortamında opera; izleyicisini yavaşlamaya, durmaya ve düşünmeye çağıran nadir sanat formlarından biridir. Sahnedeki bir arya, sadece bir nota dizisi değil; insan ruhunun evrensel bir çığlığı, zamanlar ve kültürler ötesine seslenen bir içsel yankıdır. Opera, bize ait olanı –yani duygularımızı, çatışmalarımızı, arzularımızı ve korkularımızı– sahneye taşıyarak bizi hem kendimize hem de insanlık tarihine yeniden bağlar.
Ortaokulda bir teneffüs arasında gelişigüzel söylediğim şarkı sanat yolculuğuma adım atmamı sağladı. Arkadaşlarımın teşviki, müzik öğretmenimin beni fark etmesi, babamın kararı… Ve müzik artık sadece bir hobi değil, kimliğimin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Derslerden kaçıp gizlice kursa gitmem, gözyaşları, çatışmalar… Hepsi, müzikten kopmamak içindi.

Zamanla fark ettim ki opera yalnızca sahnede şarkı söylemek değilmiş. Her notası her librettosu her sahne hareketi insanlığın ortak duygularını dile getiren bir aynaymış. Aşk, ölüm, özgürlük, kıskançlık, ihanet…
Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’na adım attığımda sahneye biraz daha yaklaşmıştım ama kolay olmadı. Sokak müziği yaptım, soğukta şarkı söyledim. İnsanların kalabalığında kaybolmamaya çalışırken kendimi yine müzikle buldum. Çünkü biliyordum sesim sadece sanatım değil, hayatta kalma biçimimdi.
Don Giovanni’nin cehenneme sürüklenişinde vicdanla yüzleştim, Tristan ile Isolde’nin aşkında imkânsızın hüznünü yaşadım. Verdi’nin Otello’su beni kıskançlığın yıkıcılığıyla yüzleştirdi. Bizet’in Carmen’inde, kadın olarak kendi özgürlüğümün peşinden gitmenin bedelini düşündüm. Puccini’nin La Bohème’i ise bana sade, kırılgan anların ne kadar değerli olduğunu hatırlattı. Bu eserlerdeki karakterleri sadece oynamıyor, adeta içimde yaşıyordum. Bir opera aryasının sadece şarkı değil, insanın ruhuna açılan bir pencere olduğunu anladım.
Şimdi, o küçük kız çocuğunun kurduğu sahnede değilim belki. Ama o sahne artık gerçek. Bugün, başkalarının hayallerine ışık tutan biri olarak sahnede olduğum her an çocukluğumdaki hayali selamlıyorum. Öğrencilerimin gözlerinde, yıllar önceki kendimi görüyorum. Onların içindeki sese kulak vermelerine yardım ederken ben de kendi sesimi daha derinden duymayı sürdürüyorum.