ŞATO
Roman kahramanı kadastrocu Bay K., Kont Westwest’in şatosuna ait bir köye atanır, bir gece vakti köydeki hana gelir. Buradakilere şatoya kadastrocu olarak atandığını söylese de ilk anda kimse ona inanmaz. K. daha sonra köyde keşif yapmaya başlar, amacı şatoya çıkıp Kont Westwest ya da onu temsil eden bir yetkili ile görüşmektir, görevi hakkında bilgi almak ister. Köylülerin tarif ettiği yolu izlerken hiç kimse ona eşlik etmez. Şatoya erişemeyen K. tekrar hana dönünce iki kişi ile karşılaşır, bunlar kendisine yardımcı olarak atanmışlardır, böyle söylerler. K. neden böyle bir atama yapıldığını sorgulamaz, onların görevlerini kabul eder.
Bir gün Barnabas adlı bir haberci Klamm adlı şato beyinden ona bir mektup getirir, mektupta görevi ile ilgili bilgiler vardır. K. heyecanlanır, şatoya götürülmesini ister, ama haberci şatoya değil de onu kendi evine götürür. Zirvede bir yerde heyula gibi duran şatoya gitme arzusu bir kez daha böylece hayal olur. Gittiği evde K. haberciyi ve ailesini garip bulur.
Tüm bu süreçte K. köylülerin hallerinden rahatsız olur, yalnızdır, bunu derinden duyumsar. Bu nedenle bir daha ilk gittiği hana dönmek istemez. Bunun yerine Beyler Hanı adında başka bir hana gider, ama burada sadece ‘Beyler’ kalabilmektedir, kabul edilmeyince bir anlam veremez, yabancılar sadece meyhaneyi kullanabilmektedirler. K. meyhaneye girer, hancının kızı Freida adlı bir kadınla tanışır ki o şato beyi Klamm’ın metresidir, böyle söylenir. Freida’yı ayartan K. onunla ilişkiye girer. Bu ilişkiden ilerleyen süreçte Freida’nın annesi rahatsız olur, oysa K. ciddidir, evlenmek istemektedir, nişanlanır.
K.’nın şato ile ilgili arayışları sona ermez, ısrarla devam eder. Freida konusunu ve esas olarak işiyle ilgili sorunlarını şato beyi ile görüşmek ister ama yine görünmez engeller vardır, Freida bunun olanaksız olduğunu belirtir. Bundan sonra K. farklı arayışlara girer ve köy muhtarına gider, neden işi ile ilgili bir görev alamadığını söyler, şato beyi Klamm ile görüşmenin yollarını da sorar. Muhtarın yanıtı kesindir, köyde kadastrocuya ihtiyaç yoktur. Ancak K. pes etmez, Klamm’dan gelen mektubu ona gösterir. Muhtar mektubu anlamsız bulur, yeni bir gelişme durumunda haber vereceğini belirtir. Bu gelişmelerden sonra hana dönen K. hancının karısıyla şato beyi hakkında konuşur, bu kadın da bir zamanlar Klamm’ın metresi olmuştur. Tıpkı diğerleri gibi o da Klamm’a ulaşmanın zor olduğunu ama Freida’nın kendisine yardımcı olabileceğini söyler, K. umutlanır.
Ertesi gün muhtar, K.’yı çağırır, köy okulunda hademe kadrosunun açık olduğunu, kabul ederse nişanlısı Freida ile bu görevi üstlenebileceğini bildirir. K. istemese de Freida için kabul eder ve okula yerleşme kararı alırlar.
O gece ‘Beyler Hanı’ kapısına lüks bir kızak yanaşır, şato beyi Klamm’a aittir ama Klamm görünürlerde yoktur. K. bekler, handan çıkan bir adam kızağa yönelince onunla görüşür, şato beyinin sekreteridir. Adam hiçbir yabancının Klamm’a doğrudan ulaşamayacağını söyler, bu yüzden köy kayıtlarını incelemesi gerektiğini belirtir. Bir sorunu varsa doğrudan muhatabın kendisi olduğunu da ekler, ama tüm bunları K. kabul etmez.
Daha sonra Barnabas şato beyinden yeni bir mektup getirir, bu mektuba göre K. kadastro görevini iyi yapmaktadır. K. buna anlam veremez ve şato beyi Klamm’a Barnabas ile haber göndermek ister. Bu sırada K., Freida ile birlikte okula yerleşmiş, hademe olarak çalışmaktadır ama onun çalışma şeklinden öğretmen memnun değildir, onu kovdurmak istemektedir. K.’da zaten bu işten pek memnun değildir.
K. bir gün Barnabas’ı ziyaret eder, burada Olga ile karşılaşır. Olga, Barnabas’ın bile Klamm’ın kim olduğunu tam olarak bilmediğinden söz eder. Klamm hakkında köyde pek çok söylenti dolaşmaktadır. Bazı köylüler onu farklı zamanlarda farklı farklı şekillerde gördüklerini iddia etmektedirler.
Öte yandan Olga’nın K.’ya ilgisi olduğunu bilen Freida, bu ziyareti öğrenince K.’dan ayrılır. K. şaşkına döner, ne yapacağını bilemez. Freida’ya durumu açıklamaya çalışmak ister ama daha sonra bundan vazgeçer.
K. bundan sonra ‘Beyler Hanı’nda iki sekreter tarafından sorguya çekilir ama sorgu sırasında uyuyakalır. Neden sorgulandığını, suçunun tam olarak ne olduğunu bilmemektedir. Daha sonra nişanlısına yakın davranması sebebiyle kovduğu yardımcılarının şatoya şikâyette bulunmuş olabileceklerini düşünür. ‘Beyler Hanı’ yöneticisi K.’yı çağırır, konuşurlar. Hancı kadın K.’ya “Sen aslında kadastrocu değilsin,” der. K. da kadına “Sen de sadece hancı değilsin, başka işlerin peşindesin,” diye yanıt verir.
Kafka böylesine ulaşılmaz bir mekân yaratırken tıpkı Dava ve Dönüşüm adlı eserlerinde olduğu gibi K. karakterini ‘Şato’da da yaratmıştır. K.’nın ulaşmak istediği ama bir türlü ulaşamadığı şato sanki şatodan daha çok bir köye benzer, ne eski bir kale, ne de yeni bir yapıdır. Uzaktan görülen bir kule vardır, ama ne olduğu tam belli değildir, bir türlü ulaşılamayan adeta bir kara delik gibidir. Köye gelenleri çeker, ama ne kadar yaklaşılırsa yaklaşılsın o hep uzaklaşır. Konu hakkında Walter Benjamin şöyle yazar:
“Şato’ya yazdığı son sözde Brod, Kafka’nın tepenin dibindeki bu köyü yazarken aklında belli bir yer olduğunu söyler: Erzgebirge’deki Zürau köyü. Fakat biz başka bir köyü de tanırız. Talmud’da geçen efsanede neden Yahudilerin Cuma akşamları ziyafet hazırladığı sorusuna cevap veren hahamın bahsettiği köydür bu. Efsane, sevdiklerinden uzakta, dilini konuşamadığı bir köyde sürgün, kuruyup giden bir prenses hakkındadır. Bir gün prenses nişanlısının onu unutmadığını ve onu almak üzere yola çıktığını söyleyen bir mektup alır. Haham nişanlının Mesih, prensesin ruh, köyün ise beden olduğunu söyler. Prenses bir ziyafet hazırlar, çünkü bu dilini anlamadığı bir köyde mutluluğunu ifade edebilmesinin tek yoludur. Bu Talmud köyü Kafka’nın dünyasında da vardır. K.’nin Şato’nun bulunduğu tepenin eteğindeki köyde yaşaması gibi, modern insan da bedeninin içinde yaşar. Bedeni ellerinden kayar, ona karşı tavır alır. […] Bu köyün havası Kafka’nın etrafında eser.”
Romanda şato esas mekândır, merkezdedir, bundan başka mekânlar da dikkat çeker. Kafka tüm bunlarla mekân bağlamında toplumsal hiyerarşiyi göstermek ister gibidir. Burada mimari, zihinsel sınırları ve sınıfların durumunu da gösterir niteliktedir.
Olayların geçtiği köy başlı başına ayrıksı durur, dış dünyadan yalıtılmış gibi ama kendi içinde her şeyin tastamam olduğu bir yerdir, merkezinde Şato vardır. Bu yanıyla köy ortamında toplumsal ilişkilerin adeta bir minyatürü betimlenir. Burada evler tek katlıdır, tek göz odalıdır, ama insanların tüm ihtiyaçlarını karşılayacak niteliktedir.
Kafka köydeki bazı mekânları betimlerken tüm evlerde yoksul bir tablo çizer. Bunlardan birisi deri ustasının kulübesidir. K.’nın şatoya ulaşmak için girdiği sokaklardan birindedir, evde tam bir karmaşa hâkimdir. Kadın çamaşır yıkarken ortada çocuklar oynar, ihtiyar bir adam sandıkta uyuya kalmıştır. Loş ışık, duman tüm bu kargaşayı pekiştirir, mahremiyet duygusu olmasa da yabancı olduğu için K. buradan çıkarılır. Bu mekân ve karakterler üzerinden Kafka köydeki sıradan insanların hallerini ve yaşadığı ortamı betimler.
Romanda başka bir mekân olarak muhtarın evi ele alınmıştır. Haberci tarafından görevini öğrenmesi için muhtarın yanına gitmesi söylenen K. yardımcısı olduğunu söyleyen iki kişi ile muhtarın evine gider. Bu evde tıpkı diğer evler gibi yine tek odalıdır, eşi ile birlikte burada yaşayan muhtar hasta yatağında yatmaktadır. Keza bu evde de yine karmaşa hâkimdir, bir yanda evraklar dururken diğer yan yaşam alanıdır. Muhtar için de K. bir yabancıdan ibarettir, böyle birine o da güvenmez. Ama köyden olduğu bilinen iki yardımcı, işe yaramaz gözükseler de, daha değerlidirler, bu yüzden onların evrak aramasına izin verir muhtar.
Bir diğer mekân ise şato ile köy arasında habercilik yapan Barnabas’ın kulübesidir. Bu kulübeye K. şatoya ulaşmak için Barnabas’ın peşine takıldığı sırada varır. Barnabas kulübeyi kız kardeşleri Olga, Amalia, anne ve babasıyla paylaşmaktadır. Ev diğer kulübeler gibi yine tek odadır.
Bunlardan farklı olarak Kafka köyde iki hanı daha betimler. Bunlar Beyler hanı ve Köprü hanı olarak adlandırılmıştır. Beyler hanı şato mensupları için Köprü hanı ise köy halkı için konaklama olanağı sunmaktadır. Öte yandan Beyler hanının meyhane kısmına da halktan insanlar girebilmektedir. K. pek çok kez Beyler hanına gidip gelir, şatoya ulaşmak için her yolu dener. Bu iki han bağlamında da Kafka mekân üzerinden toplumsal hiyerarşiyi betimler, sınıfsal aidiyete göre kalınan mekânlara işaret eder. Plan olarak iki han birbirine benzese de bir takım sembollerle farkları ortaya konulur.
K. bu mekânlara içinde bulunduğu duruma çare aramak için gider. Her iki han bir ölçüde dışta tutulursa mekânların ortak özelliği tümünde de sefaletin olmasıdır, soğuk, loş ışık ya da karanlık tüm bunları çağrıştırır, ötesi gürültü vardır, hep sağlıksız ortamlardır. Köylülerin ruh halleri ile K.’nın ruh hali örtüşür, yabancı olsa da onlardan biri gibidir. Böylesi bir ruh halleriyle özdeşleşen mekânlar insanları hapsetmiş gibidir, boğucu ortamda en tepede görünmez bir hükmeden vardır, ona hiçbir zaman erişilemez, ki şatodur, içinde ne olduğu, hükmedenin nasıl bir şey olduğu tam belli değildir, bir heyula gibidir. Köylüler onunla aracı kullanarak iletişime geçerler, bu durumdan mutlu olurlar, tüm bunlar lütuf gibi bahşedilse de düşürülmüş insanın ruh haline böyle yansır. Köylülerin ya da bir başka yabancının ona ulaşması olanaksızdır. Köylüler bu ulaşılmazlığa inanmıştır ama K. inat etmektedir, bununla Kafka mücadeleden kopmadığını ima eder ki umutsuz ortamda umudu temsil eder.
Kafka bu şekilde üslubunu yaratırken düş ile gerçeği iç içe geçirir, düş gücü sınırsızdır, düşün içinde gerçek, gerçeğin içinde düş vardır, boğucu, umutsuz bir ortamda umudu içinde barındırır.
Şato’nun roman kahramanı nasıl ki köyde bir yabancı olarak kabul görmezse Kafka da kendi yaşantısında tıpkı ona benzer. Yaşadığı kente yabancıdır, belki de buna etken faktör, Hıristiyanlar arasında Yahudi, Çekçe konuşanların arasında Prag Almancası konuşan bir azınlık mensubu, sigorta memurluğu yapan bir tüccarın oğlu olmasıdır. O sadece öteki değildir, ötekilerin ötekisidir. Aile içinde baba otoritesi tarafından ezilendir, işyerinde yönetilen bir memurdur ki imparatorluk devletinde bürokratik aygıtın silik dişlisidir. Her yönden kuşatılmış bir ortamda dinsel, sosyal, siyasal, sınıfsal anlamda bir ötekidir, istese de istemese de tüm bu aidiyetler yazdıklarına da bir şekilde yansıyacak, topluma, yaşadığı çağa ayna tutacaktır.
Kafka doğrudan değil de imgelerle anlatarak kendi üslubunu yaratır ki bu da Kafkaesk olarak tanımlanır. Burada güvensizlik, korku, yabancılaşma, bürokratik aygıtın kahredici ağırlığı arasında ezilmişlik, çaresizlik, çözümsüzlük ve umutsuzluk vardır, geri planda umudu da içinde barındırır.
Kafka tüm bunları anlatırken mekânı öne çıkarır, ondaki mekân boyutludur, boğucu bir havası vardır. Şato’da olduğu gibi bazen görünmez duvarların ardında ulaşılmaz bir yerdir. Keza buradaki evler küçüktür, karmaşa hâkimdir, karakterler sıkışık, küçük tek göz odalara mahkum olmuşlardır, kapalı kapılar ardında yalnızlık, dolayısıyla çevreye yabancılaşma hâkim olgudur, çıkışsızlık vardır.
Karakter mekân bağlamı ele alındığında Klamm Şato olarak nitelenen mekâna uygun biri iken K. burada çalışacak değerde görülmez. Çünkü mekân insanın niteliklerine yansıtmalıdır. Klamm tam da şato gibidir, görünmez, ulaşılmaz biridir, yaklaştıkça uzaklaşandır. Oysa K. halktan biridir, o kadar da güçlü biri değildir.
Mekan bağlamında Şato otoriteyi temsil eder, ulaşıldıkça ulaşılmaz olması yönüyle Kafka’nın hayatındaki diğer güç odakları ile ilişkilendirildiğinde değişik çıkarımlar yapılabilinir. Buna göre onun en yakınındaki otorite baba figürüdür, onun baskısı altında hep ezilmiştir. Bu yanıyla babasına kendisini ispat etme güdüsü hep var olan Kafka bunu başaramaz, ulaşıldıkça ulaşılmaz bir özellik göstermesi yönüyle baba figürü tıpkı şatoya benzer.
Romanda mekan olgusunun yanı sıra zaman da önemli yer tutar, mekanın içeriği zaman ile birlikte verilir. Romandaki dış dünya mevcut yaşanılan dünyadır, kadastrocu, toprakta mülkiyet ilişkileri tıpkısının aynısıdır. Böylesi mekânlar bürokratik aygıtları betimlerken zaman ise karanlık bir dönemi anlatır. Zaten daha ilk başta karanlık bir ortam vardır, K. gece vakti köye gelir, her yer karanlıktır. Zaman olgusuna da sıklıkla gönderme yapar Kafka, karakterler saatine bakar, zaman hep hatırlatılır, zaman romanda somuttur.
Sonuç olarak Kafka Şato romanında mekan olgusunu öne çıkararak güç, tahakküm ilişkilerini anlatır. İktidar, devlet aygıtını en başta çağrıştırsa da daha alt birim olarak aile içinde babadır, toplumsal örgütlenme bağlamında daha üst birim olarak köy halkıdır. Mekân Kafka için bir mücadeleyi anlatma yeridir. Şatoya ulaşmak için türlü değişik engelleri aşmak gerekmektedir, kendi içindeki otorite olması yönüyle babaya ulaşmanın zorlukları da az buz değildir. Burada anlattığı bürokrasi bireyi boğan, kendine yabancılaştıran, kişiliksizleştiren bir yapıdadır. Bazı yorumcular Kafka’nın bu bağlamda yazdıklarını kişisel varoluşunun sorunları olarak ele alırlar ki buna göre onun babası ile ilişkilerini öne çıkarırlar. Böylece psikolojik olanla sosyolojik olan iç içe geçer.