TANRILARIN ALTIN ÇAĞI ve soylarının devamı
Kazanınca Titanların savaşını kalmıştı Hades, Poseidon, Hera, Demeter, Hestia ve Zeus baş başa. Sıra gelmişti şimdi, kendi düzenlerini kurmaya. Karar verilmeliydi gecikmeden kimin payına kim bilir ne düşecek. Zeus dedi ki: “Gökler bana yaraşır elbet, ki ben yaptım bütün planı, sağladım ele geçmez zaferleri.” “Denizler benimdir o halde.” deyip kükredi bir tayfun gibi Poseidon. Ve kaptı sonsuz mavilikleri. Zeus döndü ağabeyi Hades’e yukarıdan bakıp gülümsedi mağrurane bir edayla: “Eh, yeraltı da senindir desene!”. Kabul etti çaresiz karanlıkların efendisi Tanrı Hades. Sahipti artık yeraltının tüm zenginliğine, madenlerine ve karanlığın kahredici ateşlerine.
Sadakatin, evliliğin ve kadınların koruyucusu olmuştu Hera; ekinin, toprağın ve tahılın sahibi Demeter. Sıra geldi Hestia’ ya. “İstemem ben bir şey.” dedi ilk tanrıça, “Olimpos’un ocağını korumak yeter bana.”
Marmara’nın köpüklerinden doğan Aphrodite de katılmıştı aralarına, aşkın ve şehvetin tanrıçası olmayı sonuna kadar hak ederek.
Kararlaştırılmıştı böylece, herkes bilecekti yerini. Ve tanrılar da kurdular Olimpos’ta saraylarını. Adil bir paylaşım oldu, şimdilik.
Aklı kalmıştı Hera’da Zeus’un. Hiç kardeşlik bilir miydi tanrılar ve ne DNA ne kan. Âşık olmuştu tanrıçaya. Koşturup duruyordu ardından. Yüz vermedi tanrıça ilk başta bu maymun iştahlı sevgiliye. Zeus’un kalbi geniş, gönlünde de her güzele yer var. Sonunda kapıldı büyüye Hera da. “Tamam, derim demesine de… kapatacaksın gözlerini bir başkasına!” Söz verdi hemen Zeus, yemin etti lakin herkes emindi hovardanın sözünün değersizliğine.
Evlendi iki Olimposlu, bir oğulları oldu gözleri kıpkızıl parıldayan. Ares kondu adı: Savaşın Tanrısı. Dayanmıştı Zeus aslında dayanabildiği kadar ancak alamıyordu gözlerini onlarca güzel kral kızından, titandan, tanrıçadan. Eh Hera’nın kucağına da çocuğu verdiğine göre, Zeus’un ne yaptığı çok da umurunda olmaz diye düşündü hovarda. Gönlü ilk Demeter’e kaydı, ama bir rakibi vardı: Poseidon. “Yok,” dedi Demeter “İstemem hiçbirinizi.” Çekildi Poseidon aradan ve rakibi çekildiğine göre tüm yollar açıktı artık Zeus’a. Zorla kabul ettirdi kendini Demeter’ e. Bir kızları oldu, baharın tanrıçası Persephone. Sonra yolu yeryüzüne düştü tanrının. Gözüne kestirmişti birkaç güzeli. Girdi şekilden şekle anlamasın diye Hera.
Altın damlaları olarak gitti dadısıyla bir odaya kilitlenmiş Danae’ nin yanına, bir bulut halinde sarıldı İo’ ya. Asıl formunda, yakıcı bir ışık olarak çıktı Semele’ nin karşısına; yanarken ana, aldı oğlanı yerleştiriverdi baldırına. Oradan da doğdu Dionysos. Beyaz bir öküz olarak aldı kaçırdı Europa’ yı ama kurtaramadı karısının gazabından.
Titanlarla da denedi şansını; Leto’ dan doğdu binbir zorlukla ikizler Artemis ve Apollon, Maia’dan da Hermes. Metis’ ten doğacakken Athena karısından korkusuna yutuverdi hamile Metis’ i Zeus. Hepaistos baltasıyla yararak Zeus’un kafatasını, çıkardı aklın ve bilgeliğin tanrıçası Athena’yı.
Bir öfkedir kaynıyordu Hera’nın içinde. Tutuştular Zeus’la bir kavgaya. Zeus dedi “ben olmasam bir şey yapamazsın bir başına!”. Gözü döndü Hera’nın. Kapandı odasına yarattı ellerinde bir çocuk. Yaratmıştı yaratmasına da… eli yüzü bir garip, toparlak şekilsiz bir ucubeydi bu çocuk. Zeus’un bu şekilsiz çocuğa uygunsuz her yanıyla güleceğini bildiğinden, fırlattı attı yeni doğmuş Hephaistos’u Olimpos’tan aşağı. Ve fakat intikamı çok acı olacaktı kötürüm tanrının.
Böylece tamamlanmıştı yeni nesil tanrılar: 12 Olimposlu.