FATMA KILIÇ/ AĞAÇERİLER-TAHTACILAR

TAHTACI TÜRKMENLERİ’NİN TARİHİ

Gök Tanrı inancının yaşandığı 720-725 ve 727 yıllarında Bilge Kağan, Kültigin ve Tonyukuk adına dikilen Göktürk Yazıtları’nda [Orhun Anıtları] Gök Tanrı’nın izniyle babam Türk bodununa baş olmuştur denilmektedir. Fakat kurulan Türk devletleri yine diğer Türk kavimleri tarafından yıkılmıştır. Yenilen kavim mensupları göç etmek zorunda kalmıştır. Büyük göçler doğudan batıya doğru olmuştur. İlk büyük göç bilindiği gibi kavimler göçüdür. Bu büyük göç Hunlar tarafından başlatılmıştır.

İşte bu büyük coğrafyanın ormanlık alanlarında yaşayan kavimlerden biri de “Orman Adamı” da denilen “Ağaçerileri” dir. Ormanlık alanlar; İç Asya’da, kuzeyde Sibirya’dadır. Ağaçerilerin buradaki tayga ormanlarının güney eteklerinde yaşadıkları tahmin ediliyor; çünkü eski kaynaklar Ağaçerilerin tam yerini verememektedir.  Bulundukları bölge zengin olmadığından ve ticaret yolları geçmediğinden bu kavim kendi devletini kuramamıştır. Yalnız araştırmacıların çoğu Asya kökenli olduğunda hemfikirdir. Ağaçeri boyu Oğuz Türklerine bağlı boylardan olup 24 Oğuz boyunun dışında altı boydan biridir. Ağaçerileri bugünkü Kazakistan’ın kuzeyinde, Ural Dağları’nın güneyinde, Batı Sibirya orman kuşağı ile bozkır arasında yaşayan insanlardı. Asıl yurtları orman kıyılarıdır ve geçim kaynakları bozkırda yaşayan boylara kereste ihtiyacını karşılamaktır. Özellikle çadırların ahşap malzemelerini, batıya göç eden boylara İdil [Volvo] ve Don nehirlerini geçmek için sal; göç eden boylar için kağnı arabası üretirlerdi. Destanlarda İtil[idil] Nehri’nin sallarla geçildiği belirtilir. Ağaçerilerine o dönemlerde orman adamı anlamına gelen “Bişe” adı da verilmiştir. 4. yüzyılın sonlarına doğru İç Asya’daki siyasi kargaşa sebebiyle başlayan Kavimler Göçü esnasında, Ağaçerileri de batıya doğru göç etmişlerdir. Bazı araştırmalara göre Ağaçeriler, Kafkas Dağları’nı aşarak Kuzeydoğu Anadolu’dan Maraş dolaylarına kadar gelmişlerdir. Bundan dolayı Anadolu’ya gelen ilk Türk boylarından biri Ağaçerileri boylarıdır.

    A. YILMAZ’ın  ”Tahtacı’da Gelenekler” adlı kitabında  yöremiz Türkmenlerinin  Hazar Denizi’nin kuzeyinde Volga kıyılarında açık bozkırda hala yaşamakta olan Sarı Şaman inancındaki Kalmukların torunu olduğunu iddia etmektedir. Bazı araştırıcılara göre Tahtacılar Ağaçeri denilen Türk boyunun devamıdır. Bu teze göre Asya’dan göçlerle Anadolu’ya gelmişlerdir. Devlet kuramamış olmaları tarihi kayıtlara girmesini de engellemiştir. Bu durum bugünkü belirsizliğe sebep olmaktadır.

Diğer bir görüşe göre ise; Ağaçeriler 11. yy’da diğer Oğuz boylarıyla beraber Bağdat dolaylarına gitmişlerdir. Daha sonra Horasan’a oradan Doğu Anadolu’ya oradan da Maraş civarına yerleşmişlerdir. Dulkadiroğulları Beyliği zamanında bir beylik kurmuşlarsa da bu beylik uzun ömürlü olmamıştır. Oradaki asayiş olaylarından dolayı yapılan müdahale ile önce Akdeniz daha sonra Ege dağlarına yayılmışlardır. Tahtacı Türkmenleri, Çanakkale‘ye kadar bütün Akdeniz ve Ege dağlarında ağaç işçiliğine devam etmişlerdir. Bugün Maraş havalisinden başlayan Tahtacı Türkmenler, Akdeniz ve Ege kıyılarını kaplamaktadır.

Türkmenler üzerinde derin araştırma yapan rahmetli Faruk Sümer Oğuzlar; “Türkmenler” kitabının çok yerinde Tahtacıların, Ağaçerilerin torunları olduklarını vurgulamaktadır.16. cildinin 528. sayfasında Ağaçeriler makalesinde “Ağaçeriler ile aynı dönemde yaşayan tarihçiler bu topluluğun Türkler oldukları hususunda hemfikirdirler.” dedikten sonra Ağaçerileri Türkmen grubuna mensup topluluktur, diyerek konuyu bağlamıştır. Nejat Birdoğan, Antalya ‘da düzenlenen “Tahtacı Sempozyumu” sunumunda MS.465 yılına kadar inerek Sabirler ve Ağaçerileri; Oğuzları izleyerek Gökçe Göl yörelerine geçiyorlar, demek süratiyle Ağaçeri sözcüğünün 5 yy’da bile bilindiğini duyurmuş oluyor.

Tahtacı adı; tahta işi ile uğraşan kişi anlamında kullanılmaktadır. Bu kişiler ormanlarda ağaç kesip tahta kalas ürettikleri için bu adla anılmışlardır. Asya da bu kişilere Ağaçeri adı verilmektedir. Adana yöresinde çobanlıkla uğraşan boylara çadır ağacı ürettikleri için bazı kaynaklarda Tahtacılara “Tad Evci ” denildiği de yazılmıştır. Tahtacı adının da “Tad Evci” adından geldiği ileri sürülür. “Tad” yabancı demektir. Oğuz boylarından ayrı 6 boydan birisi olduğundan bunun doğru olma ihtimali yüksek görünmektedir. Osmanlı kaynaklarında Tahtacı adı. 16.yy’dan itibaren geçer. Kaynaklarda “Cemaat-ı Tahtacıyan” adı ile geçmektedir. Bazı araştırmalara göre Tahtacı adının Oğuz töresinden geldiği ifade edilir. Buna göre ise Tahtacı adı “Taht-ac-ı” kelimesinden gelmektedir. ‘Taht’   Tanrı, ‘-ac’ Kutsal  ‘-ı’ ise insan demektir. Toparlarsak Tanrı’nın kutsal insanı anlamına gelmektedir. Oğuz töresini yaşattıkları, kapalı olmaları onların Oğuz töresinden geldikleri tezini de doğrular niteliktedir. Bu araştırmalara göre Tahtacıların kutsal rengi sarıdır ve üç oklara bağlıdırlar. Kenar boylardandırlar. Çanakkale Türkmen Tahtacılarının kutsal başlığı Ege’nin poşusu olan sarı renkli poşu kullanılmaktadır.

Tahtacıların iki inanç merkezi bulunmaktadır. Birisi İzmir Narlıdere’de Yanyatır Ocağı olup Tahtacıların çoğu bu ocağa bağlıdır. Diğer bir merkez ise Aydın Germencik ilçesine bağlı Kızılcapınar Köyü’ndeki Hacı Emirli ocağıdır. Bu ocağın diğer adı Şehepli veya Aydınlı’dır. Bazı kaynaklar göre Aydın Beyliği’ni kuranların çoğu bu ocağa bağlıdır. Çaka Bey ve Umur Bey’in de Aydınlı Türkmenlerinden olma ihtimali çok yüksektir. Yanyatır Ocağı’nın Piri Durhasan Dede olup türbesi bugün Adana’nın Ceyhan ilçesinin Durhasan Köyü’ndedir. Köy adını Durhasan Dede’den almaktadır. Hacı Emirli ocağının piri İbrahim-i Sami olup mezarı Gaziantep İslahiye ilçesi Çerçili Köyü’ndedir. Bu pirlerin bulunduğu yerlerde 1970 yıllarının sonuna kadar dede olarak İzmir ve Aydın’a gitmişler ziyaret etmişlerdir. (Bir söylenceye göre Horasan’dan gelen Türkmenler ilk Durhasan Dede’nin ocağına sığınmışlar, 24 ocağı olan Dede, onlara kapılarını açmıştır. Orada kendilerini toplamış ondan sonra Antalya ve Ege dağlarında ağaç kereste işçiliği yapmışlardır.)

Bu konuda iki görüş vardır. Birisi 1300’lü yılların başında Sarı Saltuk’a bağlı Türklerin gelmesi; diğeri ise 1450’li yıllarda Adana havalisinden Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethi ve Midilli Adası’nın alınması için oluşturulacak donanmaya kereste üretimi için getirilmeleridir. Sarı Saltuk’un olduğu ileri sürülen teze göre Sarı Saltuk, Hacı Bektaş halifesi, Hacı Bektaş, Lokman Perende’nin; Lokman Perende ise Ahmet Yesevi’nin öğrencisidir. Dolayısıyla Sarı Saltuk Ocağı, Ahmet Yesevi öğretisine bağlı bir Türkmen ocağıdır. Bazı araştırmalar ise Hacı Bektaş‘ı Baba İshak’ın halifesi kabul eder. 1240 yılında meydana gelen Babalılar İsyanı’na katıldığını ve Malya Ovası’ndaki katliamdan kurtulduktan sonra Sulucakaracahüyük denilen Çetmi Köyü’nde saklandığını söylerler. Bilindiği gibi 1243 yılında Anadolu Selçuklu Devleti Moğol ordusuna Kösedağ Savaşı’nda yenilerek egemenliğini yitirmiştir. Selçuklu Devleti, 1243 tarihinde yıkılmış, 1300 yılına kadar Moğol egemenliğinde vassal bir devlet olarak varlığını sürdürmüştür. Eğer Moğol ordusu gelmemiş olsa idi Selçuklu ordusu Babalılar İsyanı’ndan kurtulanları takip ederek hepsini yok ederdi. Bu isyandan kurtulabilenler gittikleri yerlerde çevrelerine adam toplayarak daha sonra Anadolu beyliklerini kurmuşlardır. Bugün Anadolu’nun en ulu yatırları bu Babalı Türkmen Kocaları’na aittir. Bunlara “Horasan Erenleri” adı verilir ki Sarı Saltuk da bunlardan biridir. Babalılar İsyanı’na katılıp katılmadığına dair bir bilgimiz yoktur. Fakat Moğol döneminde yapılan taht kavgalarında taraf tutarak hareket etmesi, onun da Babalılar İsyanı’na katıldığı tezini güçlendirir.  Bilindiği gibi 11. yüzyılda bugünkü Kazakistan’ın  Yesi Kasabası’nda yaşamış olan Ahmet Yesevi, İslamiyet ile Gök Tanrı inancını harmanlayarak bugünkü Bektaşiliğin  temelini atmıştır. Bir nevi “kaman”ları (şaman) dedeliğe çeviren kişidir. Söylediği hece vezinli “Hikmet”ler ile bugünkü Bektaşi nefeslerinin ilk örneklerini vermiştir.

Bu inancın temsilcilerinden ÂŞIK DAİMÎ’nin bir nefesi ile makalemizi sonlandıralım.

GÖREMİYOR İSEN GERÇEK VARLIĞI

Göremiyor isem gerçek varlığı
Sünni isem Alevi’ysem ne çıkar
Sanat edindiysem sahtekârlığı
Sünni isem Alevi’ysem ne çıkar.


İnsanlık giderken hep ileriye
Bizler inadına kaldık geriye
Gelmedikse cehennemden beriye
Sünni isem Alevi’ysem ne çıkar.


Kemaletim hidayetim olmazsa
Marifet suyundan kabım dolmasa
Benden insanlığa eser kalmazsa
Sünni isem Alevi’ysem ne çıkar.


Gayet inatçıysam gayet zorbalı
Gündüz tembihliysem gece kavgalı
Olmadıkça insanlığa faydalı
Sünni isem Alevi’ysem ne çıkar.


Daimi’yim nefse galip olmazsam
İlme fazilete talip olmazsam
Ele, dile, bele sahip olmazsam
Sünni isem Alevi’ysem ne çıkar.