GÖFAN DALO/PAMUK NİNE VE EJDER BEBE MASALI

MASALIN YÜZÜ

Masalın yüzü

Işık tuttu yüzüme

Gece gün oldu

PAMUK NİNE VE EJDER BEBE

Bir varmış bir yokmuş.Dünya içinde yaşam varmış, dünya dışında daha çokmuş.

Uzay boşluğu bunca nefese rağmen sessiz, bunca kuyruklu yıldıza rağmen karanlık ve bunca güneşe rağmen çok soğukmuş. Göktaşları boşlukta gezinir, kendine ev arar; evvel zaman içinden bugüne, zaman tünellerinde gezinirmiş.

Kara kışın sert sabahlarından birinde, dolu sağanağına, dünyanın atmosferine girmiş bir meteor ve düşmüş yeryüzüne. Köyün yakınındaki çam ormanının yamacına düşen meteor, düştüğü gibi dağılmış. Merkezine gizlenmiş yumurta, çıkmış ortaya ve başlamış köye doğru yuvarlanmaya.

Köy sınırlarının ilk evi, tatlı mı tatlı, Pamuk Nine’nin şirin mi şirin eviymiş. Yumurta bir sağa, bir sola yalpalanırken gelmiş vurmuş kendini Pamuk Nine’nin kapısına, kapı çalar gibi… Ve vurduğu gibi de çatlamış bu gizemli yumurta.

Sese irkilen nine, kalkmış açmış kapıyı buz gibi havada. Bir de ne görsün… Kabuğu çatlamış büyük bir yumurta. Büyük dedesinin anlattığı hikâyeler, o an çınlamış kulaklarında; ama çokta konduramamış aslında. Almış yumurtayı içeriye, koymuş şöminenin önüne. Sıcağı gören yumurta, tamamen hareketlenmiş ve açılıp sıyırmış tüm kabuğunu. Pamuk Nine, ne görsün? Karşısında tam da dedesinin anlattığı gibi bir Ejder Bebe…

Pamuk Nine o kadar sevgi dolu bir insanmış ki anaç güdüleri kabarmış; kıyamamış, okşamış ejderin derisi çelikten başını. Derken saniyesinde hissetmiş derisinin gerildiğini ve çekildiğini. Bir şeyler oluyormuş; ama ne? Birazcık korkmuş; ama engel olamamış kendine. Devam etmiş Ejder Bebe’yi canıgönülden sevmeye.

Evrenin oyunları biter mi? Bitmez! Pamuk Nine, Ejder Bebe’yi severken onun bir İnsan Bebe’ye dönüştüğünü fark etmiş. Önce hayal gördüğünü düşünmüş; ama gerçekmiş. Aynı zamanda bakmış ki Pamuk Nine, Ejder Bebe’nin başını okşadıkça sanki seneler geriye sarıyor, yaşlılığından eser kalmıyor ve sahiden hızlıca gençleşiyormuş. Ve ayrıca Ejder Bebe, Pamuk Nine tarafından sevilirken İnsan Bebe’ye dönüşüyormuş. Pamuk Nine elini çekince de İnsan Bebe tekrardan Ejder Bebe’ye dönüyormuş.

Pamuk Nine yirmili yaşlarına geri dönmüş Ejder Bebe’yi seve seve. Ejder’in bahşettiği bu gençlik saf ve anaç sevgiyi hisseden bebeğin bir minik hediyesiymiş meğerse.

Pamuk Nine, Ejder Bebe’yi yanardağın kalbinde büyütmüş. Sevgi ile büyüyen Ejder, köylülerin sevgilisi ve koruyucusu olmuş. Başını okşayan herkese gençlik hediye etmiş. Tüm köy, yirmili yaşlarını geçmeyen sakinleri ile mutluluğa koşmuş. Sonsuzluğa dek…

ÇIĞ

Masallar sustu

Yalnızlığa çığ düştü

Uykular kaçtı

TOPRAK ANA

Bir varmış, bir yokmuş; dünyanın oyunu çokmuş. Döndüğü yerler ezbere benzer, gördüğü düşler ejdere benzermiş; mavisi yeşiline hayranmış, külleri ateşine düşmanmış. Zamansız zamanlarda, diyar devranlarının birinde, bir Toprak Ana, dört çocuğu ile beraber mutlu, mesut yaşarmış. İki kız, iki oğlan…

Dört çocuğu sırasıyla adları; İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış’mış. İlkbahar ve Sonbahar kız çocukları; Yaz ve Kış ise erkek çocuklarıymış.

İlk göz ağrısı İlkbahar imiş. Her ne kadar evlatları arasında ayrım yapmak istemese de İlkbahar’ın yeri bir başkaymış. Öyle güzel bir kızmış ki yemyeşil saçlarını dalgalandırdığında her yeri rengârenk çiçekler sararmış. Saçlarını yağmurlarla yıkadığında ve ardından da gökkuşağından bir taç taktığında güzelliğiyle kimse yarışamazmış. Mutlu ağaçların taze dallarında neşeli kuşlar, sevdalı şarkılar şakırmış.

İkinci evladı, yakışıklı Yaz’mış. Altın sarısından kısa kesim saçları, güneş yangınından bal rengi gözleri ile yürek ısıtan özel bir tavrı varmış.

Üçüncü evladı Sonbahar da çok güzel bir kız çocuğu imiş. Kestane kahve gözleri, kızıl kahve saçları ve çok tatlı turuncu çilleri ile sevimli görünse de aslında büyük hüzünler barındıran kederli bir duruşu varmış.

Dördüncü evladı Kış, evin en küçüğü olduğundan mıdır nedir, diğer çocuklarına göre biraz şımarık; ama aynı zamanda da mesafeli ve soğukmuş. En sevdiği renk beyaz, en sevdiği hava ayazmış.

Toprak Ana her evladına eşit ilgi gösterir ve onları inanılmaz bir sevgi seli ile sarıp kucaklarmış. Haksızlık olmaması için her bir evladı ile üç ay ilgilenirken diğer çocuklarını dokuz ay güzelce uyuturmuş.

Zaman tünelinin gizemli kapıları üç ayda bir açılır, her 90 günde bir bu değişim, düzenli bir şekilde tekrarlanırmış.

Toprak Ana, dördüncü çocuğu Kış’la ilgilenirken yani İlkbahar, Yaz ve Sonbahar uykuda iken zaman tünelinin kapılarını açan anahtar, nasıl olduysa bir anda devrandan kaybolmuş.

Kış zamanını doldurmuş doldurmasına; ama kapılar açılmayınca İlkbahar kalmış derin uykusunda. Çok özlemiş Toprak Ana güzeller güzeli kızı İlkbahar’ı. Kış hâlinden memnun, annesiyle uzun vakitler geçirmenin mutluluğunu yaşıyormuş.

Toprak Ana bozulan düzen yüzünden çok endişeliymiş. Bir an önce kayıp anahtar bulunmalı ve zaman tünelinin kapıları İlkbahar’a açılmalı, Kış’a kapanmalıymış.

Her yer soğuk, her yer buzmuş; her bir yer, zor yaşanır hâldeymiş. Üşümüş dallardan sarkan buzlar da çok özlemişler İlkbahar’ı. Erimek ve su olmak istiyorlarmış, yeniden doğuş için. Ve bu sebepten bildikleri gerçeği açıklamaya karar vermişler.

Kayıp anahtar, kar taneleri aşkına, Kar Perisi tarafından çalınmış ki her yer bembeyaz kalsın diye. Bunu duyan Toprak Ana güzel bir dille uyarmış Kar Perisi”ni. Herkesin huzuru ve mutluluğu için artık Kış’ı uyutması gerektiğini ve İlkbahar ile ilgilenmesi gerektiğini anlatmış.

Kar Perisi hatasını anlamış, özrünü dilemiş ve izinsiz aldığı anahtarı geri vermiş. Kapılar açılmış, Kış uykulara dalmış, İlkbahar Toprak Ana’nın kollarına koşmuş. Eski düzen geri gelmiş; yeryüzü, gökyüzü huzur bulmuş. Onlar mutlu, biz mutlu… Gözler ışıltılı… Ve her yer, her zaman umutlu…