SON BÜYÜK ABDAL NEŞET ERTAŞ
Abdal kelimesinin TDK sözlükteki ilk anlamı “derviş veya gezgin”dir. TDK sözlüğe göre abdal kelimesinin ikinci anlamı dilenci kılıklı, kıyafeti perişan kimse olarak karşımıza çıkar. Abdal sözcüğü tasavvufta ise “manevi olarak üst derecede olan kişi” demektir.
Türkmen boylarından biri olan “Abdallar” ise en çok İç Anadolu bölgesinde yaşamaktadır. Kırşehir, Keskin, Balâ yörelerindeki abdallar hayatlarını müziğe adamış şekilde yaşamaktadırlar. Balâ ve Keskin yöresinin kültürel havzası aynıdır. Kırşehirli abdalların misyonu ise farklıdır. Kırşehir’in oyun havaları meşhurdur. Balâ ve Keskinli abdallar Hacı Taşan’ı “Toplumun en mümtaz şahsiyeti” olarak kabul ederler. Kırşehirli abdallar ise Neşet Ertaş’ı “Toplumun örnek alınmaya lâyık en gözde kişisi” olarak kabul ederler. Bu iki yörenin de çalgıları farklılık göstermektedir. Geçim kaynakları kendilerine özgü enstrümanları çalıp söyleyerek para kazanmaktır. Müziğe yetenekleriyle ünlüdürler. Müzik kulakları çok gelişmiştir. Nota bilmezler.
Kırşehir abdalları arasından neşet eden (doğan) Neşet Ertaş’ın bir ses ve saz ustası olarak ününün Türkiye sınırlarını aşması, hem bilim çevrelerinde hem de medya organlarında abdallara karşı büyük bir ilginin oluşmasını sağlamıştır. Bu ilgi, abdallar ve icra ettikleri müzik türü ve sürdürdükleri sıra dışı yaşam tarzı nedeniyle Kırşehir’i sıklıkla ülke gündemine taşımıştır. Neşet Ertaş’ın uzun yıllar gurbette yaşaması, abdallar üzerine yapılan çalışmalarda Kırşehir’de yaşayan diğer abdalların her birini de birer kaynak şahıs durumuna getirmiştir.
Bin yıllık Anadolu-Türk tarihinde belli bir yeri olan abdalların çoğunluğu, elekçilik, sepetçilik, kalaycılık, sünnetçilik ve müzisyenlik gibi benzer zanaatlarda yoğunlaşmışlardır. Abdalların günümüzde birçok çalışmaya konu olması, onların yaşadıkları bölgelerde evlenme ve düğün gelenekleri etrafında teşekkül etmiş olan eğlencelerin icrasında başlıca rolü üstlenmeleridir.
Abdalların sanatlarını icra ettikleri mahallerin başında düğünler gelir. Bir abdal için düğün, –buna en ünlüleri Muharrem Ertaş, Neşet Ertaş, Çekiç Ali, Hacı Taşan vd. de dâhil- hem geçimini sağlayacağı bir iş ortamı hem de hünerlerini sergileyebileceği bir gösteri alanıdır.
Büyük bir çoğunluğu şairlik yetisine sahip olmayan Kırşehir abdalları, başta Toklumenli Âşık Sait olmak üzere âşıklık geleneği çerçevesinde eser vermiş diğer âşıkların, aşk, tabiat, göç, yoksulluk, gurbet, iskân gibi çeşitli konularda söyledikleri şiirleri gelenekten tevarüs ettikleri müzik bilgisiyle havalandırıp (besteleyip) çalıp söyleyerek geniş kitlelerce sevilmelerini sağlamışlardır. Her türlü ezgiyi büyük bir ustalıkla icra eden abdallar, daha çok “bozlak” olarak adlandırılan bir tür uzun hava ile ünlenmişlerdir.
Sazı ve sözü bize kayıtlarla ulaşabilen ve hepsi ayrı birer değer olan “bozlak” ustalarının en tanınmışı Kırşehirli Neşet Ertaş’tır.(1938-2012)
60’lı ve 70’li yıllarda fırtına gibi esen Neşet Ertaş, ömrünün önemli bir bölümünü yurt dışında geçirmiştir. 2000’li yıllarda Bayram Bilge Tokel’in de teşvikiyle tekrar memleketine dönmüş, stadyumları dolduran on binlerce insana konserler vermiştir. Kendine has üslubu ve tavrıyla milyonların gönlünü fetheden Neşet Ertaş’ı başta uluslararası bir kurum olan UNESCO “Abdallık Geleneği” dalında 2010 yılında “Yaşayan İnsan Hazinesi” olarak tescil etmiş; bir yıl sonra da İstanbul Teknik Üniversitesi Senatosu ona “Fahri Doktor” unvanı vermiştir. Bilim ve sanat çevrelerinde, “Bozkırın Tezenesi”, “Türkü Baba”, “Son Abdal”, “Bağlama Virtiözü”, “Son Şaman” ve “Kutb-ı Abdalan” gibi sıfatlarla anılan Neşet Ertaş, 25 Eylül 2012’de Hakk’a yürüdüğünde yüz binleri de arkasına alarak tekrar Kırşehir’e dönmüş ve Bağbaşı Mezarlığı’nda medfun bulunan babasının ayak ucuna defnedilmiştir.
Neşet Ertaş’ın Allah vergisi yeteneğini nasıl kullandığını, uzun yıllara dayalı araştırmasında Erol Parlak şöyle tespit etmektedir: “Neşet Ertaş’ın en önemli özelliklerinden biri de doğaçlama gücüdür. Ertaş, bir eseri her çaldığında farklı hisseder ve adeta yeniden inşa ederek bir öncekinden farklı bir esere dönüştürür. Hatta bu özellik bir eserin icrası boyunca bile hissedilir. Tekrara düşmeden, sürekli yenileyerek yaptığı doğaçlama icra, onun görkemli sanatının en önemli yönlerinden biridir”
Neşet Ertaş, bu özelliğiyle okuduğu her türküye damgasını vurmuş ve bugün herkes tarafından kullanılan “Neşet Ertaş Türküsü” isimlendirmesini hayatımıza sokmuştur.
Neşet Ertaş kadim müzik zevkimizin izlerini sürmüş ve bütün bu bilgileri harmanlayarak geçmişten geleceğe uzanan altın zincire bir halka mâhiyetinde yeni bir tarz ortaya koymuştur. Abdal kültürünün içinde yetişerek zor şartlarda kendini tanıtma imkânı bulmuş, unutulmaya başlayan geleneğin varlığını, milletimizin aklına ve gönlüne mıh gibi çakmıştır. İşte bu ulu abdal ozanının hayatını kendi dizelerinden öğrenelim:
Bin dokuz yüz otuz sekiz cihana
Kırtıllar Köyü’nde geldin dediler
Babama Muharrem anama Döne
Dedim sen atayı bildin dediler
Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz yaptı elime verdi
Yeni bitirdiydim üç ile dördü
Baban gibi sazcı oldun dediler
O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile Hakk’a niyazı
O(n) yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler
Zalım kader devranını dönderdi
Tuttu bizi İbikli Köyü’ne gönderdi
Babam saz çalarken bana zil verdi
Oynadım meydanda köçek dediler
Anam Döne İbikli Köyü’nde ölünce
Beş tane öksüz yetim kalınca
Beşimiz de hep perişan olunca
Babamgile burdan göçek dediler
Yürüdü göçümüz Teflek Köyü’ne doğru
Bu hali görenin yanıyor bağrı
Üç aylık çocuğun çekilmez kahrı
Bunlara bir ana bulun dediler
Yozgat’ın Kırıksoku Köyü’ne vardık
Bize ana yok mu diyerek sorduk
Adı Arzu derler bir ana bulduk
İşte bu anadır buldun dediler
En küçük kardaşı kayıp eyledik.
Onun için gizli gizli ağladık
Üstelik babamı asker eyledik.
Yine öksüz yetim kaldın dediler
Zalım kader tebdilimi şaşırttı
Heybe verdi dalımıza deşirtti
Yardım etti Yerköy’üne göçürttü
Biraz da burada kalın dediler
Yerköy’ünden Kırıkkale’ye geldik
Babam saz çalarken biz cümbüş aldık
Kırşehir’ine varınca kemanı çaldık
Aferin arkadaş çaldın dediler
Yarin aşkı ile hep arttı derdim
Babamı bir yare dünür gönderdim
Başlığı çok istemişler haberin’ aldım
İstemiyor seni yarin dediler
Kırşehr’inde yedi sene kalınca
Düğün-düzgün hepsi bize gelince
Ne yapsın çalgıcı arkadaşlar yer daralınca
Ankara’ya gider yolun dediler
Geldim Ankara’ya Veysel Usta’yı buldum
Epeyce eğleştim yanında kaldım
Bana yüz lira verdi bir pambuk yatak aldım
Etti isen böyle buldun dediler
Bir ev kiraladım münasip yerde
Kaldı kavim kardaş hep Kırşehir’de
Bu aşk hançerini vurdu derinde
Çaresini bulamazsan öldün dediler
Yarin aşkı ile döndüm şaşkına
Arada içerdim yarin aşkına
Canan acımaz mı Garip dostuna
Bunu da içeriye alın dediler