HASAN HÜSEYİN AKYOL/ ŞİİRİMİZDE BENZETMELER

ŞİİRİMİZDE BENZETMELER

Özel olarak şairler, genel olarak yazarlar ürettikleri yapıtlarda benzetmeleri çok kullanmışlardır. Somut bir nesnenin, başka somut bir nesneye benzetilebildiği gibi soyut duygu, düşünce ve davranışların somut bir nesneye de benzetilebilmektedir. Benzetmeler şiiri daha etkileyici, daha vurucu ve daha yüreğe dokunur kılmaktadır.

Şiirde benzetmelere ilk olarak, 1241-1321 yılları arasında yaşadığı bilinen, halk ozanı ve düşünür Yunus Emre’den örnek vermek istiyorum. Yunus Emre’nin yedi dörtlükten oluşan, Zülfü Livaneli tarafından bestelenen, “Geldi Geçti Ömrüm Benim” adlı şiirinin birinci dörtlüğünün ikinci dizesinde ve her dörtlüğün sonuncu dizesinde çok güzel benzetmeler vardır. Bu güzel şiirden birinci ve dördüncü dörtlüğü seçmeyi uygun gördüm. Ünlü halk ozanımız, birinci dörtlükte, yaşamın ne denli kısa olduğunu benzetmeyle çok güzel dile getirmektedir. İkinci dörtlükte de, genç ölümlerini benzetmelerle somut ve etkili bir biçimde dizelere dökmüştür:

“Geldi geçti ömrüm benim

Şol yel esip geçmiş gibi

Hele bana şöyle gelir

Şol göz yumup açmış gibi

Bu dünyada bir nesneye

Yanar içim göynür özüm

Yiğit iken ölenlere

Gök ekini biçmiş gibi”

Daha çok öykü yazarı olarak öne çıkan Sabahattin Ali de beş bölümden oluşan “Hapishane Şarkısı” adlı şiirinin, Ali Ekber Eren tarafından bestelenen, birinci bölümünün birinci dörtlüğünde, kendini kartala ve mor çiçekli bir dala benzetir:

“Göklerde kartal gibiydim

Kanatlarımdan vuruldum

Mor çiçekli dal gibiydim

Bahar vaktinde kırıldım”

Konumuz her ne kadar şiir olsa da sözleri anonim olan, Nida Tüfekçi tarafından derlenen, Yozgat Sürmelisi olarak bilinen, bir Yozgat Akdağmadeni türküsündeki harika benzetmeden söz etmeden geçemeyeceğim:

“Kaşın çeğmellenmiş kirpik üstüne

Havada bulutun ağdığı gibi

Çiy düşmüş de gül sineler ıslanmış

Yağmurun güllere yağdığı gibi”

Dünya şairimiz Nazım Hikmet’in de üçer dizelik dört bölümden oluşan “Davet” şiirinin üç bölümünde müthiş benzetmeler vardır:

“Dört nala gelip Uzak Asya’dan

Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan

bu memleket bizim

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

ve ipek bir halıya benzeyen bu toprak

Bu cehennem bu cennet bizim.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine

Bu hasret bizim.”

Kaptan lakaplı şairimiz Attila İlhan’dan, aralarında tercih yapmakta zorlandığım için iki güzel örnek almak durumunda kaldım. Şairimiz, “Ayrılık da Sevdaya Dahil” şiirinde, kederi yılana benzetir.

Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın

En görkemli saatinde yıldız alacasının

Gizli bir yılan gibi yuvalanmış içimde keder

Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın

Attila İlhan, harika bir bitiş yaptığı, “An Gelir” şirinin son bölümünde, zamanı görünmez bir mezarlığa benzeterek, çok güzel bir benzetmeye imza atar:

Görünmez bir mezarlıktır zaman

Şairler dolaşır saf saf

Tenhalarında şiir söyleyerek

Kim duysa korkudan ölür

-Tahrip gücü yüksek-

Saatli bir bombadır patlar

An gelir

Attila İlhan ölür

Ümit Yaşar Oğuzcan da “Bir denizdir Yokluğun” adlı şiirinde, muhatap aldığı kişinin yokluğunu denize benzetir:

Bir denizdir yokluğun

Girdaplarında boğulup gittiğim

Ne bulduysam en güzel

Hepsini birden kaybettiğim

Ve kıyılarında ağladığım uzun uzun

Bir denizdir yokluğun