HİKMET IŞIK CANKAT/İSTANBUL SABAH KOKARDI

İstanbul Sabah Kokardı

”İstanbul Sabah Kokardı”…Bir gün ondan uzaklaşırsam küser gibi gelirdi şiiri. Oysa son zamanlarda:

”Saçılı caddelere şehrini yitirmiş anılar.

Yedi tepesi Yedikule,

Kuşlar hep bir ağızdan kanatlandılar”… yazmıştım yeni hallerine.

”Yağmur usandı yıkamaktan,

Utangaç sokaklar aramaktan,

Mehtabı kaybedilmiş odalarda

Suskun kanaviçe yastıklar…” demekten başka çare kalmamıştı dizelerime. Nasıl da severdim yağmurlarını, Boğaz’ın kıyısında yürürken iliklerime kadar İstanbul’lanmış…

”Galata’dan kurşunladı balıkçılar

Oysa Çoktan Vurulmuştu İstanbul” …

”Ahşap evleri kadar sıcaktı gülüşleri.

Nerede imzaları silinmiş güzel insanlar?” …

Gitme zamanı gelmişti…

”Sessiz Gemi”sine binerken Yahya Kemal’in, benim İstanbul’um ,

”Rıhtımda gözleri nemli bekle” medi…”Bir tabak, bir tablo, bir resim, bir giysi takılır oltanın ucuna, denize bırakamazsın; adres sensin, taşınamazsın”…diyerek anılarımızı sandığına koyup birlikte geldi. Sandığı karıştıra karıştıra hasretimi oyalayacağım, bakalım nereye kadar…

Mümkün olduğunca sık, hemen hemen her gün bu küçük kasabada sahile iniyorum. Upuzun kumsalda Boğaz’ın kıyısında gibi yürürken ”İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı”…Orhan Veli gibi çıkmıyor bir türlü aklımdan. Neredeysem orası İstanbul.

Durup dururken ”Cahit Sıtkı gibi seslenmek istiyorum Abbas’a:

”Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan;

Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan…”Ah! Beşiktaş Ah! kolay değildi senden ayrılmak.

Şanar Yurdatapan:

”Yayılmışız dünyanın dört bir yanına.

Kimisi ta Kopenhag’ta kimiyse Paris.

Bedenimiz orda burada dolanır ama.

Çok hem de çok uzak yerde kalbimiz.”  diye yazar şarkı sözlerini..

.”Şimdi İstanbul’da Olmak Vardı” diye seslendirir Melike Demirağ. Ama yasaklarlar şarkılarda bile İstanbul’da olmayı. Kullandıkları deyimden dolayı değil, deyimi beğenmeyebiliriz.. o başka. Onlar yasakladıklarını zannederken dillerimizde çoktan özgürlüğüne kavuşmuştu dizeler. Hepsi İstanbul’daydılar…

”İstanbul deyince aklıma “Destan’ın” gelir. Şeyh Galip’in ”Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düştü” dizeleri gelir. Elimde bir bardak ”Vefa Bozası”…koyvermişim yolumu Şehzadebaşı’ndan aşağı; dilimde ”Yiğidim aslanım aman burada yatıyor.” türküsü… İMÇ’de  kaderine terkedilmiş ”İstanbul” mozaiğinin önünde, yüreğim yanarak durduğum zamanlar gelir. Sonra aklıma…”Çatalkara’nla” Sen gelir…

Lütfen Vedat Türkali’ye sakın söylemeyin(!)bir süreliğine İstanbul’dan ayrıldığımı. O, öylesine hasretken, şimdi benim yaptığım, hangi şiire sığar. Bekle beni de İstanbul…

”Ve uzaklardan. Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde…….İstanbul…”

ÇOKTAN VURULMUŞTU İSTANBUL

Galata’dan kurşunladı balıkçılar

Oysa çoktan vurulmuştu İstanbul…

Yanaklarında güvercinlerin ayak izleri

Beton kıyılarda kırılıp küstü dalgalar…

Gerinecek yer arar kedileri,

Saçılı caddelere şehrini yitirmiş anılar.

Yedi tepesi Yedikule

Kuşlar hep bir ağızdan kanatlandılar.

Gözlerinden okunurdu gençlerin

Şiirler, öyküler, romanlar.

Ahşap evleri kadar sıcaktı gülüşleri

Nerede imzaları silinmiş güzel insanlar?

Yağmur usandı yıkamaktan,

Utangaç sokaklar aramaktan,

Mehtabı kaybedilmiş odalarda

Suskun kanaviçe yastıklar…

Gece şehrin gözlerinde derin bir su,

Süzülen kuş şimdi soluğu

Buruk öyküsüyle gülümsüyor

Boğazın dudaklarında

Sabaha göz kırpan ışıklar…