PROFESÖR ABDİ YAŞAR SERİN İLE ÇIĞ DERGİSİ ÖZEL RÖPORTAJI

. Merhaba,   Prof. Dr. Abdi Yaşar SERİN. Çığ Dergisi okuyucuları için kendinizi kısaca tanıtır mısınız?’

          -Çığ Dergisinin değerli okuyucularına ben de merhaba diyorum. Kendimi kısaca tanıtayım:

            1948 yılında Sivas merkezde doğdum. İlk ve ortaokulu ve öğretmen okulunu yine Sivas’ ta okudum. Anadolu’nun çeşitli köy okullarında ilkokul öğretmenliği yaptım. 1974 yılında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim Öğretmenliği Bölümü’ne girerek 1977 yılında mezun oldum. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı orta öğretim kurumlarında resim öğretmenliği yaptım. 1986 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde rektörlük okutmanı olarak göreve başladım. 1987 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde lisans, 1990 yılında Konya Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde sanatta yeterlik (Doktora) diploması aldım. 1997 yılında Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Bölümü’nde Yrd. Doç. Olarak göreve başladım.

            2013 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nde yapılan sınavda doçent ve 2017 yılında da Prof. olarak göreve devam ettim. Evli ve üç çocuk babasıyım. Yurt içinde ve dışında birçok bilimsel makale ve yayınlanmış ders kitaplarım bulunuyor.

            1999 yılında Cumhuriyet Üniversitesi kampüs alanı içinde “Aşık Veysel Anıtı’ nın tasarımını yaptım. 2003 yılında Tokat/Niksar’ da “Şehitler Parkı’nın tasarımını gerçekleştirdim.

            Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ni ben kurdum ve ilk kadrolu hocası ben oldum. Giresun Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde görev aldım. Ayrıca Trabzon Üniversitesi Akçaabat Güzel Sanatlar Fakültesi yüksek lisans dersleri hocalığı yaptım. 2022 yılında 52 yıl hizmetten sonra emekli oldum. Halen sanatsal çalışmalarım devam etmektedir.

            Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ortaöğretim okullarında okutulmak üzere “ YAZI SANATI ”  isimli ders kitabı, “ Uygulamalı EBRU SANATI ” “ DESENLER, EBRULAR’ DA ATATÜRK” “EBRULAR’ DA AŞIK VEYSEL” “AŞIK VEYSEL YILI” ( Diyarbakır Belediyesi’nin yayınladığı Ebrular’ da Aşık Veysel ) eserleri vardır. Yurt Dışında 10 adet kişisel sergim, Yurt içinde 25 adet kişisel sergim vardır. Karma sergi ise; 90 adettir.

          .Resim Serüveniniz nasıl başladı. Bizlere anlatır mısınız?

          -Kendimi keşfetmem ilkokul 4. Sınıf öğretmenim İlkin Karahan’la başlar. Koridorda bulunan sınıf panomuza her ünite değişiminde ünite konusuna uygun bana resim yaptırırdı. Sonra ünite bitimine değin durur; ta ki yeni ünite başlayana değin arkadaşlarımı toplar panodaki resmimi incelerdik (Güya hava atardım). Bu bende hem tutku hem de özgüven kazanmama neden oldu. Arkadaşlarım da artık not alacağı resimlerini bana yaptırmaya başladılar. Ortaokul öğretmenim Cavit Çetin’le bu ilgi devam etti. Sivas Öğretmen Okulu resim öğretmenlerim; Nurten Fidansoy ve Bedriye Sağıroğlu ile de daha profesyonel hale geldim. Yağlıboya resimlerim, eğitim şefimiz Nazır Buldur’un odasına asılmasıyla zirve yaptı. Köy öğretmenliğine atandıktan sonra da boş zamanlarımda şehirden götürdüğüm tuval, tüp yağlıboyalarla yaptığım tablolarımı hala tadımlık olarak sakladığım da oldu. İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü’nü kazanarak daha üst seviyeli eğitim aldım. Sanata dair süreç hala devam etmektedir.

            .Resim sanatına dair aldığınız eğitim sizi tatmin etti mi?

            -Okullardaki eğitimi salt herhangi bir sanata dair tekniklerle buluşulması ve öğrencinin tanıması şeklinde yorumlayabilirim. Daha sonraki süreçte, bir alana odaklanmak ve o yolda kendini geliştirmek, o yönde çok ince noktaları, nüansları etüt ederek yükselmek gerekir. Bu yolu seçen yeni kuşaklara burada söylemem gereken nasihatim: Çalışmak, çalışmak, çalışmak.. Yeni alanları etüt edip incelemesini, bol sergilere gidip sanatçılarla tanışmasını, o sanatçının yapıtları hakkında bilgi almasını ve eğer olanak olursa atölyesine gitmesini öneririm.

            .Özellikle sizin yaptığınız çalışmalarda size dair özel teknikler nelerdir bahseder misiniz?

            -Benim sanata dair sürecim, grafiksel tasarım eğitimi alarak başladı. Hocam Türkiye’ nin en ünlü hocası (Mimar Sinan Üniversitesi’nde rektörlük de yaptı ) Süleyman Saim Tekcan’dı. Basri Erdem, Zeki Kuşoğlu, Aydemir Atalay, Osman Zeki Çakaloz, İrfan Yılmaz, İsa Başlıoğlu vb. hocalarımdan çok değerli bilgiler aldım. Bunları harmanlayarak sanat çizgimi oluşturdum.

            Mezuniyet sonrası ilk Sivas’ta görev yaptığım sırada büyük boy (10 X 7 metre) yağlıboya (Atatürk- Kenan Evren- Bülent Ecevit, Turgut Özal, Süleyman Demirel gibi) portreler yapıyordum. Binaların üzerine asılıyordu. Sonra tuvallerimi küçülttüm. Renkli şişeler kırıp çok ince partiküller halinde boyaya katarak sürdüm ve  geceleri üzerine elektrik lambası yakarak daha ışıldaklı, derin perspektifli tablolar yapmaya başladım. Bu eserlerimle Türkiye’ de yedi bölgede ve yurt dışında sekiz ülkede sergiler açtım. Bu eserlerimden birçoğu, yabancı ülkelerde ve yedi bölgede koleksiyonlardadır. Özellikle devlet erkânının eserlerime ilgi duyup koleksiyonlarına katması beni mutlu ediyordu. KKTC Cum. Bşk. Rauf Denktaş, T.C. Baş. Bak. Yrd. Erdal İnönü, T.C.B.M.M. Bşk. Hüsamettin Cindoruk, Bakanlardan Onur Kumbaracıbaşı, İlhan Kesici vb.protokolün sergimi şereflendirmeleri beni çok onurlandırmıştır.

          .Çalışmalarınız ve faaliyetleriniz hakkında bize bilgi verir misiniz?

          -Doktora eğitimimi Konya Selçuk Üniversitesi’nde yaptım. Hocalarım Mustafa Aslıer, Ülker Muncuk, Taciser Onuk’lardı. Artık çalışmalarımı daha akademik yürütüyordum ve yeni deneyimlerle sanatımı zenginleştirmeye başladım. Salt cam kırıntıları yetmemekteydi. Geleneksel Türk Sanatları ilgimi çekiyordu. Acaba her üçünü bir araya getirip yoğurarak sanatımı daha zenginleştirebilir miyim, diye arayış ve denemelere girdim. Atölyeme kapandım. Günlerce sınama yanılma, denemeler yaptım. Sonunda başardım. Yere büyük boy naylon branda serdim. Büyük kalın 5X5 kalınlığında çıtalarla tekne yaptım. İçine sıcak suda erittiğim tuzlu su doldurdum.  Tüp boyaları gazyağı ile inceltip serptim ve su yüzünde istediğim örgeleri yakaladım. 5X5 boyutunda tuvalleri yatırıp bu örgeleri tuvalime aktardım. Sonra uğuru, ölümsüzlüğü, üremeyi, çoğalmayı, ruhun gökyüzüne yükselmesinde merdiven görevi yapan “HAYAT AĞACI” örgesini işledim. Tablo yüzeyinde tuzlu su kuruyunca açığa çıkan hareler cam kırıklarıyla daha da alegorik ifadelerle dışa vurmaya başladı. Bu, tabloya daha görsel zenginlikler sunmaya başladı. Bu tarz yaptığım tablolarımla 15’e yakın kişisel sergi açtım. Birçoğu koleksiyon eseri olarak yer aldı. Mimar Sinan Üniversitesi’nde doçentlik sınavımda çok özel ilgi çekti. Türkiye’deki üniversitelerden en ünlü hocaların yer aldığı jüri üyelerinin tamamından da geçer not alarak sınavımı başarmıştım.

          .Çalışmalarınız hep aynı çizgide mi gelişmiştir?

          -Çalışmalarım dönem dönem farklı konu ve teknikte devam etmiştir.

            1. Dönem: Anadolu yaşamından kesitler. Çobanların koyun gütmesi, çiftçilerin çift sürmesi, folklorik betimlemeler, genç kızların köy çeşmesinden su doldurmaları, davulcuların halay figürleri, Anadolu kırsalındaki konaklar, Türkiye’deki taş eserlerde bulunan ikonik örgelerin bir konsept bombardımanı ile farklı kalıplara sokularak grafiksel bir bütünlük sağlaması şeklinde yorumlayabilirim.

            2. dönem: Yine çok zengin kültür katmanlarının mevcut olduğu Anadolu topraklarının geleneksel yapısında yer alan taş eserlerde bulunan figüratif örgelerle çalıştığım tekniği buluşturarak farklı ifade bütünlüklerini bir potada ergitip yani bir fonksiyon kazandırmak istedim. Konuları: Hayat Ağaçları, Çift Başlı Kartal, İnsanların yaşanmışlığından doğan güncellemelerden bahisler, Şahin kontrastı, taş oyuntulardaki figürümsü betimlemeleri sayabilirim.

            3. dönemde: 3. Boyut ebrumsu çalışmalar. Bunları da yine ağaç kabukları, ağaç kütükleri, biblolar, ağaç kökleri üzerine tuzlu su kitresi ile yaptığım, cam kırıkları ve yağlıboya ile yaptığım çalışma etkinliklerini sayabilirim.

            Bu güne değin; Yurt dışında: Kosova/ Prizren, Priştina- Arnavutluk/ Tiran, Yunanistan/ Atina(2 kez), Romanya/ Köstence, Sırbistan/ Novi Pazar, K.K.T.C/ Lefkoşa-Girne, Makedonya/ Tetova, Üsküp, Gürcistan/ Batum’ da sergiler açtım. Konferanslar verdim.

            Karma sergilerim ise; İran, Ukranya, Romanya, Pakistan, Kırgısistan,  Fransa, Almanya da GESAM etkinliği içerisinde sürmüştür. Ayrıca yurt dışında şimdiye dek 200 adet eserim bulunmaktadır.

(Son yıllarda “Ebru’ larda Atatürk”, “Ebru’ larda Aşık Veysel serileri ile de yurt dışında ve içinde sergiler açıyorum)

            .Son olarak Çığ Dergisi okuyucularına neler iletmek istersiniz. Sizin sanatınızdan öykünmek isteyen okurlarımızla iletişim kurabilir miyiz?

            -Son yıllarda ülke politikalarından sanatçılarımız da etkilenerek nasibini almışlardır. Eğitim kurumlarımızın farklı okul yapılarıyla birleştirilerek veya kapatılarak yeni formatlanmalara gidilmiş, bunun doğasında uluslararası arenalarda çeşitli kan kaybetmelere neden olmuştur. Şunu unutmamak lazımdır ki medeniyetler sanatla doğru orantılı olarak kendilerini kabul ettirmişler, tanıtımını yapmışlar, ülke ekonomilerini sanatın gücü ile dengede tutmuşlardır. Yadsınmaz bir gerçek olarak basit de olsa şöyle ortaya koyabiliriz: Sanat var oldukça ülkeler vardır.

            O halde sanat varsa yaşam vardır diyebilirim. Ulu önder Atatürk’ümüz  “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” diyerek sanatın gerçek değerini ortaya koymuştur.

            Saygılarımla. Prof. Dr. Abdi Yaşar SERİN- Balıkesir/ EDREMİT