ALİ GÖNENLİ/ÇOCUKSUZLUK ACISI

ÇOCUKSUZLUK ACISI

İki yıl olmuştu Halil ile Döne evleneli. Döne babasının onca malını mülkünü Halil’e olan sevdası yüzünden elinin tersiyle geri çevirmiş, kaçmıştı. Bu kaçış yüzünden, Halil’in başına gelmedik kalmamıştı. Önceleri, Döne’nin babası, adam tutup defalarca Halil’i dövdürüp kırılmadık yerini bıraktırmamıştı. Döne yine de sevdiği Halil’den vazgeçmemişti.

Tuttuğu adamlardan umudunu kesen Döne’nin babası, belki devletten korkar diye, jandarma komutanını, emniyet amirini araya sokup Halil’e etmedik takazeyi* bırakmadı. Gel zaman, git zaman bu işten Döne’nin de Halil’in de vazgeçmeyeceği sonucuna varınca işin peşini bıraktı.

Benim gibi bi ağanın pes ettiği sevda varsa eğer, gara bahtına ne çıkarsa gatlansınlar, diye uğraşmaz oldu.

Halil odun kesen, sürütmede çalışan, bedeninin kuvveti neyse onunla geçinen bir tahtacıydı. Eli ayağı düzgün, gücü kuvveti yerinde yakışıklı delikanlı bir gençti. Döne’ye olan vurgunluğu köylerde nam salmış; her erkek  onun gibi sevdaya yanmak, her kız ise öyle bir sevdaya yanılmak ister olmuştu. Karıncalı dağının köyleri, he mi de Madran Dağı’nın obaları, bu sevdanın meselini dinlemeye başlamıştı.

 İki sevdalı genç, aynı baraka evde yaşarken iki yıl geçti. Döne’nin babası da susarak bu sevdayı kabullenmiş, Halil’in peşine adam takmaktan, jandarmaya rüşvet verip takaze etmekten vazgeçmişti. İki yılın sonunda ikisi de bir eksiklik olduğunu hissetmeye başladılar: Çocuk.

Hiç kimsenin rahatsız etmediği bu evde, rahatsızlık veren bir çocuk gerekliydi. Bu bekleyiş sekiz yıl devam etti. Döne ve sevdalısı Halil, sekiz yıl boyunca hemen hemen her gün seviştiler. Karşılıklı dokundukları her gün ikisine de ilk gün gibi mutluluk verdi.

 Döne’nin kafasına bir kurt düşmüştü. Bunun nedenini öğrenmek istiyordu. Madran Dağı’nın eteklerinde kurulmuş olan Bozdoğan’ın salı pazarına Halil’le indi bir gün.

“Benim işim var.” deyip Halil’den uzaklaştı bir müddet. Halil de tahtacı oğlu arkadaşlarıyla buluşmak için sesini çıkarmadı. Döne hemen Bozdoğan’daki çocukluğundan bildiği doktorun yanına gitti. Doktor tanımamıştı Döne’yi.

“Kızım ben bilemem ki çocuğunuz neden olmuyor. Bunu Nazilli’de bir doktora gidip konuşursan daha iyi olur. Belki senin belki de kocanın yüzünden çocuk olmuyordur. Bu ayıp bir şey değil. Birlikte gidip muayene olun.” dedi doktor.

Doktorun söyledikleri Döne’nin bir kulağından girip öteki kulağından çıkmıştı.

 Bir beş yıl daha geçti. Çocuklarının olmaması hem Halil’in hem Döne’nin mutsuzluğu olmuştu. Döne’nin babası haber göndermiş, torunumu getirsinler, onları affedeceğim demişti. Tüm tahtacı obaları gelecek bebek haberi ve bu yüzden verilecek ziyafeti bekliyordu.

Bir akşamüstü Halil, omzunda balta ile eve döndü. Baraka evlerinin önüne yaklaşınca bir dıvıştı* duydu. Geri çekilip sesleri dinledi. Köpek hiç havlamıyordu. Evden çıkan adamı tanımıştı. Tahtacı obalarının tanıdığı hovarda Ali’ydi gördüğü. Biraz bekledikten sonra hiçbir şey yokmuş gibi eve girdi. Çimdi, yemeğini yedi ve yattı.

 Döne, Halil’in kendisinden şüphelendiğini anladı. Bir ay sonra Ali ile kaçtı. Kaçtıktan bir hafta sonra, kimin tarafından yapıldığı bilinmeyen bir şekilde Ali’nin ölüsü Rumalanı Yaylası’nda, çakallar tarafından parçalanmış halde bulundu.

Döne’yi, babası dahil kimse yanına kabul etmedi. Halil, Rumalanı Yaylası’nın öteki ucuna bir baraka yapıp bu barakada yaşaması için Döne’ye haber saldı. Altı ay burada yaşayan Döne’nin doğum için Nazilli’ye inmesi için eski bir arabayı yine Halil göndermişti. Doğumdan sonra başında yalnızca Halil vardı.

“Kızın olmuş.” dedi Halil aylar sonra Döne’ye.

-Bilmiyom ne olduğunu. Gan topaaa doosaydım(kan topu gibi doğursaydım) da bunnarı yaşamasaydım. Tek dileğim var. Benim yüzüme bi kere olsun gül Halil’im. Ben gapında köpek olmaya ırazıyım. Çocuğumuz olmuyo deyi, o yaşı gara gelesicenin altına enik gibi yattım. Sıçtığın boku yiyeyim, beni affet.

Halil tüm bunları soğuk bir yüz ifadesiyle dinledi.

-Bebeğin adını koydun mu?

-Adı batsın. Nedeyim sen olmayınca.

-Çocuğun adı Goygun olacak. Üstüme yazdıracaam. Bir şartım var. Böyüyüp evlenene gadar sen de evlenmecen. Gabıl ediyon mu?

-Ne evlenmesi Halil’ im. Başka erkeğin adını anarsam ırabbım beni daş etsin.

Goygun bebek Halil’i babası bilerek büyüdü. Bazı zaman babası, çoğu zaman anasının yanında yaşadı. Ancak ikisini bir arada hiç görmedi. Üniversiteyi bitirene kadar tüm isteklerini babası bildiği Halil karşıladı. Goygun evlendikten üç gün sonra anası Döndü, Rumalanı Yaylası’nda künar çamına kendisini astı. Birlikte yaşayalım diye yanına aldığı babası Halil de bir hafta sonra öldü.

DİP NOT:

Takaze: Eziyet

Dıvıştı: Alçak sesle konuşmak

Künar: Çam Fıstığı Kozalağı