HALE AŞKIN/KIYMETLİM HAYAT

KIYMETLİM HAYAT

Hastalığımın defalarca beni tehdit eden bir düşman gibi sürekli karşıma çıkmasından dolayı ebedi hayata bir an önce kavuşmayı dilemeye başlamıştım. Bu tatsız yaşamın, acılarla dolu sahnesinde mutluluğu aramak, hayalperestlikten başka bir şey değildi.

Ben iyileşeceğime inansam da ölümün o soğuk yüzünü her an yanımda hissederek yaşamaya alışmıştım. Ne o benim bedenimden uzaklaşıyor ne de ben onu kovabiliyordum. Onunla etle tırnak gibi olmuştum.

Doktorumun ” umuttan umut kesilmez” dediğini hiç unutmuyorum. Umuttan umut kesilmez derken umudunuzu kesin demek istediğini çok iyi anlamıştım. Çevremdeki herkes acıyarak bana bakarken ben yaşama daha çok sıkı sıkıya bağlanmaya çalışıyordum. Aman, boş versene! Ne kadar yaşadığın değil, nasıl yaşadığın önemli diyordu birileri beni teselli etmek için. Benim zaten ölümden korkum yoktu ki… Kaderimde ne varsa onu yaşarım. “Bir mucize olacak sen iyileşeceksin, bu illet seni terk edecek fısıltıları geliyordu içimden.” Ölümün yüzü soğuktur derler, kim ister ömrünün baharında yaşamdan kopmayı. Hayatın küçük anlarını yakalamak ve içsel yolculuğa çıkmak huzur vericidir. Yakalanan bu anlar, ruhsal ve düşünsel olarak ürpermelere mahal vermez. Böylece, çoğul sorunlardan uzaklaşılır ve iç benliğe yönelinir. Sıklıkla yaşanılan ürperişler, korkular psikolojik olarak daha da ileri boyutlara ulaşır.

Yıllar yılı onca hastane odalarında yatmak her gün kemoterapiler, ağır ilaçlar almak, hastaneleri her gün görmek yaşam biçimim olmuştu. Saçlarımın dökülmesi, kel oluşum, rengimin eski bir çaput gibi soluk oluşu hiçbiri umrumda değildi. Hepsini kabullenmiştim. “Yaradan bana bu hastalığı verdiyse vardır bir bildiği.”

Yaşama sevincimi yitirmeden, umudumu diri tutup bu yolculuğu tamamlamalıydım. Yolun sonunda iyi ya da kötü bir sürpriz olacaktı.

Teselli edici düşüncelerle tam beş yıl yaşadım. En büyük gücü inanmakta ve ailemin sevgisinde buldum. Bundan sonra kaybettiğim siyah beyaz yılları yeniden telafi etme zamanı gelmişti. Korku ile cesaret arasında geçen o solgun yılları bir anı olarak hatırlayacağım.

Bu dünyada her insanın farklı imtihanları vardır. Bana bahşedilen yepyeni bir hayat var önümde. Daha önce ıskaladığım bu hayatı ailemle, sevdiklerimle birlikte ve hayatta izler bırakacak işler yaparak geçireceğim.

İnsan hayatta iken ölüme her zaman çok yakındır. Hayatta kalma ve hayata tutunma çabası hayatla savaşmak gibi bir şeydir. Kavganın şiddeti insanın çaresiz ve acizliğini gösterir.

Galiba ben, hayata hep başkaldırdım. Hayatın içinde güzellikler olduğu kadar korkular, acılar ve sıkıntılar da vardır. Önemli olan hayattan ne beklediğimiz ve onu nasıl algıladığımızdır.

Hayatı anlamlandıran sevme, sahiplenme, anlama ve anlaşılma kavramlarıdır. Hepimiz hayat karşısında mutluluğu, sevgiyi rahatlığı arayan varlıklarız. Bazen bunların hepsini bulamayabiliriz. Hayatta, aramak, çabalamak ve kaybetmek de var.

Bize hayat, geçici olarak verilmiş kutsal bir emanettir. Sahibine teslim edene kadar değerini bilmeli, titizlikle korumalıyız…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir