HÜSEYİN HABİP TAŞKIN/ASLANIN BİTİŞİ

ASLANIN BİTİŞİ

Yağmur kendisini koyuvermiş, yeryüzündeki pislikleri temizliyordu. Gökyüzünde grimsi bulut çarşaf gibi yayılmış, ben buradayım dercesine havalı duruyordu.  Sokaklarda hiçbir canlı yoktu. Sanki yıllar öncesinden terk edilmişlik hissi veriyordu.

Camdan bakıyordu Emekli Maymun, yağmur damlalarının beton zemine düşüşünü, her düşen damlanın su içindeki dalgalanmasını hayranlıkla izliyordu. Ne olduysa yüzü gerildi! Sokağın soluna, sağına ve gökyüzüne baktı. “Ne hale düştüm!” diye ağzından cılız cümleler çıktı.

Kahverengi havalı koltuğuna oturacaktı ki masanın üzerindeki beylik tabancasını gördü. Koltuğuna otursa da bir süre daha tabancasına baktı. Bir zamanlar Aslanları, Timsahları dize getirmişti. Sayısız falakaya yatırdığı hayvanlar, tekme tokat giriştikleri, ana avrat sövdükleri, ırzına geçtikleri uykusunda karşısına çıkıyordu. Emekli Maymun o yıllarda çok gençti. Verilen görevi üstlerinin gözüne girmek için fazlasıyla yapardı. Gözaltına alınanın vay haline! ‘Dayağın cennetten çıkma’ olduğunu kanıtlarcasına şubeye götürmeden araba hareket halindeyken işine başlardı.

Emekli Maymun, Eşi Maymun’u yıllar öncesinden kaybetmişti. Çocukları olmamıştı. İşe yaramaz olduğunda hemen kapı dışarı edercesine emekli etmişlerdi. Hayatında hiç kimseye yalvarmamıştı. Üstlerine yalvarmak zorunda kalmıştı. Hatta İçeriye Bakan Maymun ile görüşmüştü. Her görüşmede:

“Ne yaptıysam sizin çıkarlarınız için yaptım.” dedi.

Kapılar bir bir suratına kapandığında dünyanın boşluğunda kendisinin yalnız olduğunu geç de olsa anlamıştı. Kendisinin sayfası kapanıp emeklilik kapısı açılmıştı.

Hiç kimseye bağırıp çağıramıyordu. Korkuyordu, birilerinin elinden kayıp gitmekten; o kadar hayvanın canını yakmıştı ki yolda yürürken, evine girerken, çıkarken başı bir radar gibi dönüp duruyordu. Evinin penceresinden gündüzleyin tül perdenin arkasından ve gece karanlık odada perdeyi çok az aralayıp defalarca sokağa bakıyordu.  Bir ara oda da kendi kendine konuşmaya başladı:

“Yoldan geçen Yaşlı Kadın Maymun’du. Falakaya yıkmıştım. Üzerine olmayan suçları yıkıp yıllarca yatmasını sağlamıştım. Ben de başarımdan dolayı terfi almıştım. Geçen oydu. Ona benziyordu. Yok, benzemiyordu! O cezaevinde ölmüştü. Ekip ile mezarına gitmiştim. Mezara onu koydular. O değil! Ya oysa?”

Emekli Maymun’un gün geçtikçe tedirginliği arttı. Kendi kendisiyle konuşuyor ve kavga da ediyordu.

Sabahleyin kapı zili çaldı. Tabancasını alıp beline soktu. Kapıya ayak uçlarıyla yaklaştı. Nefes almadan kulağıyla dinledi. Gelenin gittiğini duydu. Rahatlamıştı! Pencereye koştu. Gelenin kim olduğuna baktı. Genç bir çocuktu. Aklına sorguda ölümüne neden olan Genç Çocuk geldi.

“O geldi. Hesap sormaya geldi. Hayır, hayır o değil. Sorguda ölmüştü. Morga cansız bedenini benim ekibimle götürmüştüm.”

Gökyüzünün aydınlığı, karanlığa döndüğünde Emekli Maymun, perdenin arkasında tabancasıyla, düşlerden düşlere koşturuyordu. Gecenin karanlığında tak tak sesi geldi. Yaşam hayvanlar âleminde her türlüsüyle akıp gidiyordu.